Kanıt mı traduction Anglais
8,710 traduction parallèle
- Kanıt mı?
Evidence?
- Emma da kanıt mı bulmuştu?
Did Emma find evidence?
- Kanıt mı?
Proof?
- Bir kanıtı var mı?
- She can prove that?
- Kardeşin olduğuna dair kanıtı var mı demek istedim.
I mean, can she prove she's your sister?
Arkasında kanıt bırakmış mı?
Did he leave any evidence behind?
Kocasına kanıtı yeniden vermek üzereydi. Yıllardır aşağıya indirmeye çalıştığımız biri.
She was about to give evidence against her husband, someone we'd been trying to take down for years.
Stephanie'nin Romeo'sunu biraz eşeleyelim. Bakalım Gavin'in masum olduğuna dair bir kanıt bulabilecek miyiz.
We look into Stephanie, dig into her Romeo, see if we can find any evidence that Gavin is innocent.
Masum dostumu kurtaracak kanıt arayacağım.
Looking for evidence to clear my innocent friend.
Ona kanın hiç kaynadı mı bilmiyorum ama ben onu çok sevdim.
I... don't know if you ever liked him, but I did love him.
Kaçışımızın arkasında olduğuna dair kanıt yok.
We have no proof she was behind our escape.
Beşe-bir Timinin kanıt odası kayıt defterinin kopyasını almayı başardım.
I managed to get a copy of the five-one's property room log book.
Ne oldu, Joe, kanıtımız var, SOC'u gömmek için kanıt.
What happened, Joe, is that we got evidence, evidence that can bury SOC.
Cadıların salgını başlatıp hepimizin... ruhunu cehenneme lanetlemeye çalıştıklarına dair kanıtım var.
I have proof that the witches spread this pox and will use it to damn all of our souls to Hell.
Kanıt bulmamız lâzım.
I need hard evidence.
Davadan çekilmeden önce en önemli kanıtımıza bir bakmak isterseniz bizim için sakıncası yok.
And if you would like to look at our most important piece of evidence before you recuse yourself, that'd be fine.
Hem sinirsel bir hasar ihtimaline karşı hem de gömleğime kan bulaştırmanı istemem. Çünkü çok önemli bir toplantım var, anlaştık mı?
Partly because of the risk of nerve damage, also I don't want blood on my shirt because I've got a really important meeting, is that all right?
- Gece dışarı çıkan bir kadınım yani düz ya da topuklu. Ayrıca düz ayakkabı bu yemeğe yakışmaz.
I'm a woman on a night out, so it's heels or flats, and flats don't go, so...
Ellerime kan bulaşmasını sevmem ama senin için bir istisna yapacağım.
I don't enjoy getting blood on my hands, but I'll make an exception for you.
Sanırım kanıtım var.
I may have proof.
Kanıtın var mı Harvey?
You have proof, harvey?
- Kanıtın var mı?
Do you have proof?
Kanıta ihtiyacım yok.
I don't need proof.
Kanıtım olsaydı bu konuşmayı değil, çıkış görüşmeni yapıyor olurduk.
And if I had proof of that, we wouldn't be having this conversation. We'd be having your exit interview.
- Gerçekten arızalanmadığına dair kanıtın var mı?
Do you have any proof they weren't real issues? No.
Her halükarda bu şeyin hayvanların... garip davranışlarına sebep olduğunun... kanıtına ihtiyacımız var.
We still need proof that this is what's causing the aberrant behavior in the animals.
Çalıştığı şirketteki radyasyondan kaynaklandı ama bunu kanıtlayamadım.
He definitely got it from radiation at the company he worked at, though I couldn't prove it.
Bana iç sesinin dedikleri, önsezi lâzım değil bu davayı Yüksek Mahkeme'de kanıtlayacak somut delil lâzım.
Yeah, Paul, I don't want gut feelings, I don't want hunches. I want a case that is provable in the Supreme Court.
Hâkimden dinleme cihazı kullanımı izni almaya yeterli olacak kanıt lâzım bana.
I need evidence to go to a magistrate for a listening device.
Cinayetlerle onu itham etmek için hiç kanıt yok. Azıcık bir şansım vardı onu da Ivan'a önden belli ettin...
I've got no evidence to charge him with the murders, and now you've given Ivan the heads up, I've got even less chance...
Kanıt saklama ya da adalete engel olma falan sayılmaz mı?
Isn't that like withholding evidence or obstruction of justice or something?
Benim sadece... kanıt bulmam lazım.
I just need to... I need to find proof.
- Kanıtım var.
- I have evidence.
Onun kanıtı var mı?
She has proof?
Onu zombi yapmaya razı olsaydım bile Evan'a kanımı veremezdim.
I couldn't have given Evan my blood even if I had been willing to turn him into a zombie.
Müvekkilinizi tutuklamaya yetecek kanıtımız var ama ilçe hapishanesine götürülmesini cidden ister misiniz?
We have the evidence to arrest your client, but do you really want him in county lockup?
Bizim şansımıza, o dairede saklandığını kanıtlamamıza gerek yok.
Well, lucky for us, we don't have to prove that you were hiding in that apartment.
Casus yazılımın kaynağı Bay Rich ise olası nedenimiz ve arama iznine yetecek kanıtımız var demektir.
If the spyware really originated with Mr. Rich, we have probable cause and enough evidence for a search warrant.
Kuruntu yaptığımı düşündüğünüzü biliyorum ama kanıtım var.
I know you think I'm being delusional, but... I have proof.
Kaldı ki Booth'un burada olduğuna dair kanıtımız bile yok.
Besides, we don't even have proof that Booth was here.
Booth'un orada olduğuna dair kanıtımız yok sanıyordum.
I thought we didn't have proof that Booth was there.
Booth'un orada olduğuna dair kanıtım var. Sen sormadan, kanı dört kere test ettiğimi söyleyeyim.
I've got proof that Booth was there, and before you ask me if I'm sure,
Bir kanıtım var.
There's proof!
Kanıtı zamanında bulabilmen için bir mucize lazım.
But you would need a miracle to find that proof in time.
Kanıtınız var mı?
Do you have documented proof of this?
Capcanlı, nefes alan, sıkıcı kanıtımız.
Living, breathing, boring proof.
Mallory Greggs ve Tate Harrison arasındaki cinsel ilişkinin rıza dışı gerçekleştiğine dair eş zamanlı bir kanıtınız yok. ve siz sadece çıkarım yapıyorsunuz...
There's no contemporaneous evidence that the sex between Mallory Greggs and Tate Harrison was not consensual, and you're making assumptions based on...
Sanırım Tate Harrison'ın çocuğunuzun babası olduğunu kanıtlayan bu tıbbi raporu hatırlarsınız.
I think you recognize this medical statement proving that Tate Harrison was the father of your child.
Karışımı enjekte etmek ciddi bir damar tıkanıklığına yol açıyor değil mi?
So once he injects it, it causes a massive embolism, right?
Bir yüzbaşının peşinden gideceksek profilden çok kanıt lazım.
We go after a captain, we need more than a profile, we need proof.
- Kanıtın var mı?
Where's your proof?