Söyleyemem traduction Anglais
9,706 traduction parallèle
Devam eden bir soruşturmayla ilgili daha fazla bir şey söyleyemem.
There's not much more I can tell you about an ongoing investigation.
Nasıl geri geldiğini söyleyemem, ama oğlumun senin üzerinde bir etkisi yok.
I cannot say how you came back to life, only that my son has no influence on your soul.
Son zamanlarda yaptığım ne iyi şeyin bu olduğunu söyleyemem, değil mi?
Can't say I've done such a good job of it lately, have I?
Çocuklara aile hayvanları gibi çip takılmasının kulağa hoş geldiğini söyleyemem.
Well, I'm not sure I like the sound of children being chipped like the family pet.
- Henüz bir şey söyleyemem.
I can't say yet.
Sana ve Emilye ne yapacağınızı söyleyemem ama yapacaklarınıza dikkat edin.
I can't tell you and Emily what to do, but consider your actions.
Kurbanların aynı restaurantta ne işleri olduğunu söyleyemem ama oraya gittiklerinde ne olduğunu söyleyebilirim.
I can't tell you how our victims ended up in the diner, but do I have a good idea of what happened once they got there.
Muhafızlarla çalışmaya bayıldığını söyleyemem.
- She's not loving working with the Guard.
Kesin olarak kalacağımı söyleyemem.
I'm not sure I'm going to stay.
Şaşırdığımı söyleyemem.
Can't say I was surprised.
Ama çeşitli nedenlerden dolayı neden Julie'ye verildiğini söyleyemem.
But for reasons I'm not at liberty to discuss, he was given to Julie.
- Söyleyemem.
I can't tell you.
- Onlara ne olacağını söyleyemem. - Neden?
I can't tell them what happens.
Bunlar gerçekten hayvan saldırıları mı yoksa başka bir şey mi kesin bir şey söyleyemem ama en azından bakmaya değer.
Now, I can't confirm if these are actual animal attacks or something else, but it's worth looking into...
Sana söyleyemem, yeteri kadar...
I don't tell you, do I, enough...
- Söyleyemem.
Can't say.
Tam olarak anladığımı söyleyemem ama nanoteknoloji hakkında ne demek istediğini anladım.
I can't say that I understand it all, but I see what you mean about using nanotech.
Sana söyleyemem.
I can't tell you.
O işlerle aramın iyi olduğunu söyleyemem.
Mm. I'm not comfortable with all that stuff.
- Ben söyleyemem. Sen söyle.
- I wont, you say it.
Söyleyemem, çok küçüğüm.
I can't tell, I'm so small.
- Bunu söyleyemem.
I'm not allowed to tell you.
Kalan az sayıdaki özel kişileri korumak ve dışarıdaki dünyanın onların varlığını öğrenmemesini sağlamak isteyen bir grup. Daha fazlasını söyleyemem.
A group that wants to preserve the few special individuals that remain and ensure that the outside world does not know that they exist.
Bunu ben söyleyemem.
I'm not sure...
- Öyle olduğunu söyleyemem.
I wouldn't exactly say he briefed me on anything.
Nasıl bildiğimi söyleyemem ama şundan eminim.
Why? I can't tell you how I know this, but I know this.
- Dedim ya söyleyemem. - Bu konuda kesinlikle emin misin...
- I just said I can't tell you.
Senin hatan olmadığını söylememi ister misin? Söyleyemem.
You want me to tell you that it wasn't your fault?
Üzgünüm, ama söyleyemem.
I'm sorry, but I can't.
Aynı şeyi yakıt borumuz için söyleyemem ama.
Can't say the same for our fuel line, though.
İkinci kısmı istemediğimi söyleyemem.
Well, I can't deny hoping for that last bit.
Şaşırdığımı söyleyemem.
Can't say I'm surprised.
Seni suçladığımı söyleyemem ama bu şüphe artık bitmeli.
And I can't say I blame you, but... this suspicion has to stop.
Geri kalanı için aynı şeyi söyleyemem.
Can't say the same for the rest of them.
Pekâlâ, yalan söyleyemem.
Okay, I can't keep lying.
Sebebini söyleyemem. Tamam mı? Kapatmam gerek bay.
Can't explain why, okay?
- Telefonda söyleyemem.
- I can't tell you over the phone.
Ki bunu ekibin kalanı adına söyleyemem.
Which is more than I can say for the rest of the crew.
Ona zarar vermeyeceğim. Ama ikiniz için aynı şeyi söyleyemem.
I will not hurt her, but I have no problem hurting either of you...
Söyleyemem.
I don't.
Bunu ona söyleyemem.
I can't tell her myself.
Bu konuda seni suçladığımı söyleyemem.
Can't say I blame you.
Hayır, Birchtown'daki her siyah adamı tanıyorum, fakat kocanı tanıdığımı söyleyemem.
No, well I know about every coloured man in Birchtown, but I can't say I know your man.
Çabuk korktuğumu söyleyemem.
I wouldn't say I scare easy.
Seçtiği yere gitmeyeceğimi söyleyemem ki.
I'm not gonna say I won't go there.
Kim olduğunu söyleyemem fakat Avatar filminden tanıyorsunuzdur.
I can't say who, but you may know her from "Avatar."
Söyleyemem.
I cannot say.
Keşke söyleyebilseydim Lindsay ama kulübenin içinde ne olduğunu söyleyemem.
I wish I could tell you about what's in the cabin, Lindsay, but I... I can't tell you about what's in the cabin.
Şaşırdığımı söyleyemem.
Can't say that I'm shocked.
Söyleyemem.
I can't.
Söyleyemem.
It's impossible to say.
söyle 2270
şöyle 191
söyledim 318
söyledi 132
söyledin 99
söylemiştim 315
söylemiştin 61
söyle bana 1105
söyleme 186
söylemeyeceğim 91
şöyle 191
söyledim 318
söyledi 132
söyledin 99
söylemiştim 315
söylemiştin 61
söyle bana 1105
söyleme 186
söylemeyeceğim 91
söylemem 123
söyleyeceğim 241
söylemedim 113
söylesene 1323
söylemek istediğim 130
söylemedin 49
söylerim 244
söyleyeyim 186
söylemeyecek misin 32
söylemiyorum 60
söyleyeceğim 241
söylemedim 113
söylesene 1323
söylemek istediğim 130
söylemedin 49
söylerim 244
söyleyeyim 186
söylemeyecek misin 32
söylemiyorum 60
söyle ona 443
söylediler 23
söylemem gerek 33
söyle bakalım 455
söyleyin bana 123
söylediğim gibi 241
söyledin mi 33
söylemedi 153
söylemedim mi 39
söyleyeyim mi 49
söylediler 23
söylemem gerek 33
söyle bakalım 455
söyleyin bana 123
söylediğim gibi 241
söyledin mi 33
söylemedi 153
söylemedim mi 39
söyleyeyim mi 49