Yaşlanmış traduction Anglais
565 traduction parallèle
- Katılıyorum. 10 yıl yaşlanmış görünüyor.
- I do not agree. He looks 10 years older.
İyice yaşlanmış.
He's getting gray.
Ben kendimi yaşlanmış hissetmiyorum.
Well, I don't feel old.
Çok genç yüzler ve acıdan çokca yaşlanmış.
So young faces and so aged by suffering.
Çamaşırhaneyi terkettiğimden beri on yıl yaşlanmış gibiyim.
I feel like I've aged ten years since I left the laundry.
Korkarım ki bu şekilde yolculuk etmek için biraz yaşlanmışım, Joseph.
I'm afraid, Joseph, I'm a little too old for transportation like this.
Yeniden ortaya çıktığımda, yaşlanmış çocuklar için küçük masallarımızdan bir başkasını anlatabileceğim.
When I reappear, it will be to tell you... another of our little fairy stories for grown-up children.
Tek sıkıntı şu ki, olur da olürse, her ikimiz de çok yaşlanmış olacağız, anlamı kalmayacak.
The only trouble is by the time she does, if she ever does, we'll both be so old it won't matter.
Yaşlanmış olmalı.
He must have been crock.
İki yıl içinde yaşlanmış.
He's in a bad way.
Böyle şeyler için yaşlanmışım.
Getting too old for this kind of work.
Ben ölene kadar, âşık bulmak için çok yaşlanmış olacaksın.
But before I die, you'll be too old for a lover.
Keşke yaşlanmış olsaydım da, sana olan adanmışlığım bir son bulsaydı.
I wish I was old, and that my life's dedication to you was over.
Bayağı yaşlanmış ve çökmüş görünüyordu ama.
But, he seemed old and became blunt.
Döndüklerindeyse zamandaki genişlemeden ötürü sadece 7 ay yaşlanmış olacaklar.
Due to time dilatation, however, its crew, to put it popularly, will only be 28 months older.
Şimdi yaşlanmış ve eskimiş Bakirelerin dedikodusu için
For the gossip of virgins Now grown old and stale
Sanırım yaşlanmışım.
I must be getting old.
O zamana kadar çoktan yaşlanmış.
By that time he had grown old.
Yaşlanmış gözüküyorsun Thomas.
You look older, Thomas.
Nasıl da yaşlanmış hissediyorum.
Oh, I'm feeling old.
- Yaşlanmış mıyım?
- Haven't I changed at all?
" Bu gece bir yıl yaşlanmış olsam gerek korkudan öleceğimi düşünerek
" I must have aged a year tonight At times I thought I'd die of fright
Yaşlanmış görünüyordu.
He seemed older.
Elbette yaşlanmış ancak hala cesaretli.
Of course, he got older and bolder.
Marilyn Monroe da çok yaşlanmış görünüyordu.
Marilyn Monroe had aged badly.
Bayan Prentice, aynı kocası gibi oğlunun kızımı nasıl sevdiğini hatırlayamayacak kadar yaşlanmış, geçkin bir adam olduğumu söyledi.
Mrs. Prentice says that, like her husband I'm a burned-out shell of a man who cannot remember what it's like to love a woman the way her son loves my daughter.
Ama sorun çok yaşlanmış olması ve yaşlılık için bir ilaç yok.
But the trouble was he'd gotten very old and there isn't any remedy for old age.
Haklıymışsın. Merdiven çıkmak için yaşlanmışım.
You were right, I'm too old for these stairs.
Yaşlanmış mıyım?
Have I aged?
Kendisi yaşlanmış olabilir ama hâlâ nüktedanlığını koruyor.
She's an old lady, but she still has her wits about her
Ben hapisten çıktığımda o yaşlanmış olacak!
He'll be an old man by the time I get out of jail!
Çok yaşlanmış, biliyor musun?
He aged well, you know.
O'nu yaşlanmış, kırışıklarla, ak saçlı hayal edemiyorum.
I can't imagine him old, with wrinkles and grey hair.
Görünüşe göre, ben çok yaşlanmışım.
Evidently, I ha ve become too old.
İyice yaşlanmış.
He's an old man.
- Sen de yaşlanmış bir fahişesin... "
- You're an old slut on junk
Ne kadar da yaşlanmışız!
How old you and I have become.
Bana yaşlanmış görünmedin. Sence ben nasılım?
I know you 10 years already, ever since I first came out here, you realize that?
Artık yaşlanmış park bekçileri kendilerinden küçük dadılarla zaman öldürüyor.
Disabled, ageing park-keepers pass the time of day with nannies of a different generation.
İyice yaşlanmış bir kadınla!
Me! An old woman!
Bir geminin küpeştesine yaslanmış, denize ve yıldızlara bakarken gördüm ayışığında, tropikal bir kıyıda dururken üstümüzde palmiye ağaçları hışırdarken.
I saw us leaning on the rail of a ship, looking at the sea and the stars... standing on a tropical beach in the moonlight... with the palm trees sighing above us.
'Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir?
"'How can a man be born when he is old?
Beni Londra'daki St. George's Club'te bara yaslanmış olarak bulabilirsin.
You'll find me any time propping up the bar at the St. George's Club, London.
Şimdi ise bir başıma... ağaca yaslanmış ağlıyorum.
But now alone I lie And weep beside the tree
Biliyorsun, Freddie yaşlanmıyor.
Yeah, well, you know, Freddie's getting on in years.
"Yemliğe yaslanmış annem ona sessizce şöyle dedi :"
"By her, an elbow on the manger, my mother said to her softly :"
Ama çavuş arkadaşım ona yaslanmış.
But my friend, the sergeant, leant on it.
Bu yüzden merdivene yaslanmış...
- So he put the ladder...
Nilüferler birbirine yaslanmış özlemle
Lotuses lean on each other in yearning
Çalışma masanın üzerine yayılıp uzanmış olabilirdin sayısız albayın sayısız çalışmada yaptığı gibi veya bir bez bebek gibi sepetin üzerine yaslanmışındır. Hangisi daha güzel, yeni Agatha Christie mi yoksa eski S.S. Van Dine mi?
Of course, you could be lying sprawled over the desk in the study, like countless colonels in countless studies, or propped up in the log basket like a rag doll.
Oh, seni bir çok kez duvara yaslanmış şekilde ya da takside giderken mektup çiziktirirken gördüm.
Oh, I seen you dash off many a letter standing against the wall or when you was in a cab.