Ölmek üzere traduction Anglais
1,442 traduction parallèle
Karım evi terketti ve çocuklarım açlıktan ölmek üzere!
My wife ran off and my kids are starving
- Korkudan ölmek üzere oldukları belli oluyordu.
They were physically shaking. Scared to death. Of?
En az 20 yaralı ve ölmek üzere.
At least 20, between dead and injured.
Üstelik ölmek üzere.
She's also dying.
Angel ölmek üzere olan insanların imgelemlerini görüyor size söylüyor ve siz de çıkıp öldürüyorsunuz ve hayatınızı bu şekilde mi sürdürüyorsunuz?
Angel gets the visions of people who are gonna die he tells you, you go out and slay and this is how you make your living?
Ölmek üzere.
Person's dying.
Biri sana ölmek üzere olduğumu söylemiş.
- Someone told you I'm dying. - Dr. Greene, is it? - Yeah.
Tarayıcılarımızdan gerçekten ölmek üzere olup olmadığını öğrenicem.
Our scans can confirm if he's dying of radiation poisoning.
Ama benim gerekçem bu Leviathan'ın her halükarda ölmek üzere olması.
But my reasoning is this Leviathan is near death anyway.
10 yaşında ölmek üzere olan bir çocuğun önüne böylesine kavuşamayacağı bir ümit yerleştirmem.
There is no way I'm going to dangle that kind of carrot in front of a terminally-ill 10-year-old.
Ama bunu Rebadow gibi birisine yapmak, bilirsin, torunu ölmek üzere ve ona bir lokma bile vermemesi... Yani herifin hiçbir hissi yokmuş.
But to do it to a guy like Rebadow, you know, he's got a dying grandson, not throw him a bone... I mean, that's dead-of-winter cold.
Ölmek üzere olan birisiyle uğraşmak yeterince zor, Max.
It's a hard enough thing to deal with somebody dying.
Birini vurursam ölmek üzere olmaz.
You see? I shoot someone, he don't almost end up dead.
Durmadan ağlıyordu ve bu sabah zavallı şeyin neredeyse açlıktan ölmek üzere olduğunu fark ettim.
He's been crying and crying... and this morning I realized the poor thing was about to keel over.
Ölmek üzere olduğumuzu düşünürsek fazla sakinsin.
You're awfully calm considering we're about to die.
Biz, ölmek üzere olanlar, sana teşekkür ederiz.
We, who are about to die, thank you.
Sen ölmek üzere değilsin.
You are not about to die.
Etrafımızda mermiler uçuşuyordu ve batan gemiler yüzünden her taraf ölüler ve ölmek üzere olanlarla doluydu. Manzara ürperticiydi.
Shells fell all around us and what with ships sinking and dying and dead bodies floating about, it made one shiver at the sight of it.
Şubat 1918'de Alplerdeki ve Venedik ovalarındaki bölüklerin neredeyse açlıktan ölmek üzere oldukları uyarıları Viyana'ya ulaştı.
By February 1918, warnings reached Vienna that Austro-Hungarian troops in the Alps and on the Venetian plains were near starvation.
Ölmek üzere olan bizler sana elveda diyoruz.
Those who are about to die bid you farewell.
Söylesenize, ama dürüst ve içtenlikle cevap vermelisiniz, hangisi olmayı seçerdiniz, öldürmek üzere olan mı yoksa ölmek üzere olan mı?
Tell me... deep down inside... in the very bottom of your soul... who would you choose to be? The one about to be shot?
Biz ölmek üzere olanlar, seni selamlıyoruz.
We who are about to die salute you.
Biz ölmek üzere olanlar, seni selamlıyoruz!
We who are about to die salute you.
Yeraltındaki herkes ölmek üzere.
Everyone went underground after Reyna died.
- Birisi ölmek üzere... gidip... cenaze işlerini halletmeliyim.
She's dying of tuberculosis. I gotta go and be with her do the funeral thing. It shouldn't be long.
- Evet ama ölmek üzere olanlar için kralın inayeti papazınkinden daha iyidir.
- A king beats a bishop.
Ölmek üzere olan hastalarda... sık rastlanır.
Not unusual in... terminal cases.
Paris'teki ölmek üzere olan varlıklı büyükanneleri olmasa, hiç umutları kalmamış olacaktı.
If it weren't for a wealthy grandmother in Paris... who's dying, they'd have no hope at all.
Söyle bakalım nasıl bir duygu ölmek üzere olduğunu bilmek?
So how does it feel knowing you're going to die?
Telefonum çalmaktan bir hal oldu. Telesekreterim yorgunluktan ölmek üzere.
My answering machine's about to have a hernia.
Tüm sistemler ölmek üzere
The systems dying
Ama bazı durumlar vardır ki... Bir mülteci kampında ölmek üzere olan bir çocuğu filme çekip üzerine "Kusursuz İnsan" dan bir pasaj okur muydun?
But there might be situations... would you film a dying child in a refugee camp and add the words from a perfect human?
Zaheer ölmek üzere.
Zaheer is dying.
İsa'nın Judea'dan Galilee'ye geldiğini duyduğu zaman ona gitti ve Ondan Capernaum'a gitmesini ve ölmek üzere olan oğlunu iyileştirmesini istedi.
When he heard that Jesus had come from Judea to GaIiIee... he went to him... and asked him to go to Capernaum... and heal his son, who was about to die.
Ölmek üzere olsam ben de öyle düşünürdüm.
I would too, if I were about to die.
Bir adam ölmek üzere.
There's a man who's dying.
Ölmek üzere olduğunu duyunca onu görmeye gittim.
When I heard he was dying, I went to see him.
Bu ne demek biliyor musunuz? Bu adam ölmek üzere demek.
You two have just been nurse-slapped.
Ölmek üzere Kerry.
He's dying, Kerry.
Annesi ölmek üzere olan çocuğunu uçağa kaçak bindirdi ha?
Some dying kid's desperate mom snuck him aboard a plane, huh?
Ölmek üzere. M Önümüzdeki 72 saat içinde kendinizi öldürmeyeceğinize söz vermelisiniz.
I need you to promise me you're not gonna kill yourself in the next 72 hours.
Genç kadınlar için tek annelerinin ameliyat masasında neredeyse ölmek üzere olduğunu duyduklarında ne kadar isterik olabileceklerini biliyorsunuz.
Well, you know how hysterical young women can get... when they find out their only mother almost died... on the operating table.
Daha önce de ölmek üzere olan hastaları kurtardım ama etrafta mutlaka birisi vardı.
I've ran codes before but there's always been someone to bail me out.
Patronun ölmek üzere!
Your boss is almost certainly dead!
Nasıl hissettiriyor dışarıda bir yerde, birilerinin ölmek üzere olduğunu bilmek ve onların senden yardım istemeleri?
How does it feel... to know that somewhere out there... someone is about to die... and they're gonna ask you for your help?
Yani hiç ölmek üzere olduğumu düşündüm mü?
You mean have I ever thought I was about to die?
Bütün halk ölü. Ya da ölmek üzere.
Where all the residents are dead, or about to be.
yüzlerce evsiz insan soğuktan ölmek üzere.
... with numbers of homeless people freezing to death.
Ama şu an hasta, ölmek üzere.
But now, he's ill, he's going to die.
Baban ölmek üzere.
Your father's dying.
Kaybolmamızın ve benim susuzluktan ölmek üzere olmamın nedeni sensin. Hayır. Her şey değil.
Not everything.