English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Espagnol / [ B ] / Başaramadı

Başaramadı traduction Espagnol

3,134 traduction parallèle
Başaramadım.
Fallé...
Ben Başaramadım.
He fallado.
Dünya'daki en büyük parçacık hızlandırıcı olan LHC'yi kullanarak bile başaramadılar.
el acelerador de partículas más grande en el mundo.
Fakat onun peşinden gitmeyi başaramadım.
Sin embargo, No pude darle caza.
Başaramadın!
¡ Estás fracasando!
İçlerine sızmayı başaramadık.
La infiltración clandestina no tuvo éxito.
Sen başaramadın
Entonces, fallaste.
Ne yazık ki, başaramadı.
Desafortunadamente, no pudo encargarse de esto.
"Ah, ter döktüm, kölelik ettim ama hiçbir şey başaramadım yine de."
"Y cómo he sudado y trabajado duro sin nada haber conseguido".
Uyuşturucu satıcılarının büyük çoğunluğu asla başaramadı.
La mayoría de los dealers nunca lo logran.
Ülkemi korumayı başaramadım.
Fallé en proteger a mi país.
Evet. Başaramadım. Ben...
Yo no puedo llegar.
başaramadığın için.
-... protegerla. - ¡ Sí!
Evet Liv, fakat durum şöyle ki... seferi finanse etmeyi başaramadım.
Sí Liv, la situación es que no he sido capaz de financiar la expedición.
Ama başaramadım.
No lo he conseguido.
Burada da olmadıklarına göre zannediyorum başaramadılar.
Y el hecho de que no están aquí... me supongo que no lo lograron.
Eninde sonunda başaramadığını ona söylememiz gerekecek.
Tendremos que decirle que no sobreviviste.
İyi bir koca ve baba olmayı başaramadım nasılsa.
Luego intentar ser mejor esposo y padre.
Denedim ama durdurmayı başaramadım.
Lo intenté pero no pude impedirlo.
Yardım etmeye çalıştım ama başaramadım.
Intenté ayudar, pero... No pude.
- Başaramadım.
- No los pude convencer.
Anais başaramadı.
Anaïs ya no está. La perdimos.
Rhodes burslu, çift bisiklet süren, Jeff Buckley gibi görünen, ve eğer o bunu başaramadıysa, sana bol şans.
Becario Rhodes, Gran Ciclista, parecido a Jeff Buckley, y si él no pudo conseguir eso, pues, buena suerte.
Kimsenin başaramadığı bir şeyi başardın.
Logró algo extraordinario.
Bizim için yüksek öncelikli bir hedefti, .. ve şu ana dek yanına yaklaşmayı bile başaramadık.
Él era un objetivo de la más alta prioridad para nosotros, y nunca hemos sido capaces de acercarnos a él.
Ya başaramadılarsa?
¿ Qué tal si no lo lograron?
Ya kimse başaramadıysa?
¿ Qué tal si nadie lo logró?
Evet arkadaşlar, son üç yılda yapmayı başaramadığımız en çetrefilli numara üç tekerlekli bisikletle çift ters taklaydı.
Muy bien, chicos. En los últimos tres años, el truco más difícil de alcanzar que no han sido capaces de hacer... Es el doble backflip, en triciclos.
Çünkü hiç birimizin başaramadığını .. başardın bugün.
Porque hoy tu has logrado lo que nosotros no pudimos.
Dünyada kimsenin başaramadığı bir başarı sağladı ve biz ona yetişip onu alt etmeyi düşünüyoruz.
Un hombre sin logros se ha convertido en la mayor celebridad del país, y nosotros tratamos de llegar a él y bajarlo.
"başaramadık ben başaramadım."
"el error - el fracaso es mío."
Jack durdurmayı denedi fakat başaramadı.
Jack intentó detenerlo, pero no podía.
Bırakmayı çok fazla istedim, sana anlatamam, ama başaramadım.
Quería detenerme tanto, no puedo decírtelo, pero no pude.
Asla bir şeyi başaramadığımı söylemiştin.
Tú dices que nunca cumplo con nada.
İkimizi birden içeren bir hayat kurmayı asla başaramadık.
Nunca logramos construir una vida juntos que nos incluyera a los dos.
Daha önce hiç kimse, bu tesisten kaçmayı başaramadı.
Nunca nadie ha escapado de estas Instalaciones
Bu kadar parlak hayatın içinde neleri kaybettiğimizi görmeyi başaramadık.
No vemos en el resplandor del glamour... pero nos destruimos por dentro.
Bu kadar parlak hayatın içinde neleri kaybettiğimizi görmeyi başaramadık.
"No vemos en el resplandor de glamour... lo mucho que hemos perdido"
Orada olmazsan başaramadın demektir.
Si no te veo, sabré que no conseguiste salir.
Orada olmazsan başaramadın demektir.
Si no te veo, sabré que no has salido.
Evet. Mitch onu kurtarmayı başaramadığı için çok üzgün.
Sí, Mitch lamenta mucho que él no pudiese hacer más para salvarle.
İkimizin de gitmeyi başaramadık, Danny.
No creo que ninguno de los dos realmente nos fuéramos, Danny.
Başaramadınız dostum!
Usted ha fallado, hombre.
Hayır, kardeşim onu denedi ve başaramadı.
No, mi hermano lo intentó y falló.
Bu da açmayı başaramadığımız.
Ahora éste... es el único que no podemos abrir.
Kimse onu öldürmeyi başaramadı ben de onu kasabadan uzaklaştırdım ve onu kurutacak bir büyü yaptım.
Nadie conseguía matarle, así que le saqué a escondidas del pueblo y le lancé un hechizo para disecarle. Mikael.
Kasabanın en romantik yarışması Tatlı Turta Dansı'na sadece bir gün kaldı. Çiftlerin bir sonraki aşamaya geçtikleri veya başaramadıkları, tatlı turtam olur musun denildiği ya da öpüşenlere turta attığınız an.
Todos, hoy es el día de antes del evento más romántico del pueblo, el baile del pastelito dulce, el momento en que las parejas llevan las cosas al siguiente nivel, o no, el momento en el que le pides a alguien que sea tu pastelito.
Başaramadın, Holly.
No lo hiciste, Holly.
Birlik üyelerini birçok defa öldürmeye çalıştınız fakat asla başaramadınız.
Todos ustedes han tratado infructuosamente de matar a los miembros de la liga en múltiples ocasiones.
Başaramadık.
No pudimos....
Üzgünüm, onu tutmaya çalıştım ama başaramadım. Sorun değil, sorun değil.
Está bien, está bien.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]