English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Espagnol / [ B ] / Başaramadın

Başaramadın traduction Espagnol

853 traduction parallèle
Size bir görev verdim ama başaramadınız.
Les confié una misión importantísima y ustedes han fracasado.
Denediniz ama başaramadınız.
Lo intentasteis y fallasteis.
Başaramadın.
Me has fallado.
Başaramadın.
Fracasaste.
Başaramadın da.
Y no lo consigues.
- Demek başaramadın.
- ¿ Con que fracasó?
Henüz sökmeyi başaramadın mı?
¿ No has hecho los deberes aún?
Başaramadın!
¡ Ha fracasado!
Sen şansını kullandın ve başaramadın.
Tuviste tu oportunidad y fallaste.
Başaramadın.
Perdiste
Kesinlikle başaramadın. "
"Se ha terminado para siempre".
Henüz orada herhangi bir şey yetiştirmeyi asla başaramadın ve başaramayacaksın da
No has logrado que crezca nada en cuatro años, ni Io conseguirás.
Başaramadınız Bay Vogler, ama fiyaskonuzla gurur duymalısınız.
Ha fallado, Sr. Vogler. Pero alégrese.
- Hiçbirinde başaramadınız.
- Y siempre fracasó.
Başaramadın! Aptal!
¡ y tú fallaste, tonto!
Ama başaramadın.
no conseguirás nada.
O zaman başaramadın!
¡ Bien, entonces has fallado!
Ama, zamanında başaramadın, ha?
Pero no tuviste tiempo, ¿ eh?
Ama başaramadın, seni öldürmeme gerek kalmadı.
Pero fallaste, así que ya no me sirve matarte.
Hiçbir düşmanın geçmeyi başaramadığı Igmur Bel kapısı.
La puerta de Imgur Bel que ningún enemigo ha sido capaz de forzar.
"... gönüllü olmanız gerekecek. "Biz erkeklerin La Carozza ile konuşmayı başaramadıkları yerde... "... sizin başarılı olacağınıza inancım tamdır! "
Estoy convencido de que usted conseguirá lo que nosotros, hombres, no logramos : ¡ que la Carozza abra la boca!
Kuşun başaramadığını göz önüne alarak, koşucuları çıkaralım.
Manda más corredores de vuelta.
Başaramadık, çünkü onun kuyularının nerede olduğunu bilmiyorduk.
Fracasamos porque no sabíamos dónde estaban sus pozos.
Ona başaramadığını söyle.
Dile a la mujer que has fracasado.
Tüm bu eyaletin valisi olacağını duydum. Ama daha o yaratanını bulmayı bile başaramadı.
Será gobernador de todo el estado antes de morir.
Karnına alacağı birkaç sert yumruk veya kancığın alıp gittiği 40 bin dolar ya da Jeff'in işi başaramadığı numarası bile pek umurunda olmaz.
A él no le importa el tiro que recibió ni los $ 40000 que ella se llevó, ni que Jeff le mintiera.
Sanmıştım ki, eğer bu kadını bulursam, onu konuşturabilirim, fakat başaramadım.
Creí que si la encontraba, la haría hablar, pero no pude.
Başaramadığını sanıyorsun.
Crees que lo has echado a perder.
Başaramadığını söyle.
Dite a ti mismo que lo has estropeado.
West Point'te başaramadığını kabul et.
Quedó demostrado cuando reprobaste en West Point.
Deneme sakın, bunu kimse başaramadı.
No, mire, conmigo no hay manera, porque nadie lo ha conseguido.
Von Rundstedt'in neden başaramadığını hiç düşündün mü?
¿ No le interesa saber por qué no sucedió a von Rundstedt?
Senin ilacın başaramadı.
Su medicina falló.
Ne dedin sen? Hiç kimsenin başaramadığını söyledim. Sen de başaramayacaksın.
No creerás que quienes pagan los van a dejar escapar, ¿ verdad?
Şimdiye kadar insanoğlunun başaramadığını başarmak için herkes benimle bir anlaşma yapacak.
Cada hombre tiene un convenio conmigo. Para trabajar como ningún hombre lo ha hecho en muchos años.
Peder Coleman bile bu kadar kısa sürede sizin başardığınız kadarını başaramadı.
Ni Coleman consiguió tanto como Vd. En el tiempo que lleva aquí.
İki dünyanın efendisi, tarihte hiç kimsenin asla başaramadığını başardı.
Es señor de dos mundos, ha logrado lo que jamás logró ningún otro hombre.
Başaramadıysan ve asla başaramayacaksan çabalamanın anlamı ne?
¿ Y para qué seguir intentándolo si nunca vas a conseguir ser bueno?
Bir canlının bedenini kesmeyi başaramadım.
El primer corte en la carne del cuerpo de otro hombre. Me eché a temblar.
En güçlü aşkımızın başaramadığı o zavallı son vedalaşmamız, başarmış olamaz.
Ya que no creo que nuestra lamentable despedida consiguiera... lo que nuestro amor más fuerte no logró.
1947 ve 1949 yılları arasında, hükümet birçok politikacı ve en iyi 4 polis müfettişini görevlendirse de kanun kaçağını durdurmayı başaramadılar.
Entre 1.947 y 1949 ; el gobierno trasladó docenas de funcionarios y cuatro Inspectores Generales de Seguridad ; pero el forajido se mostraba inalcanzable.
Sayın başkan, saldırı uçaklarımız başaramadı.
Señor presidente, los aviones de caza fracasaron.
Ömür boyu başarı peşinde koşup sonunda başaramadığını görmek korkunç bir şey.
Es algo terrible esforzarse durante toda una vida... y al final darse cuenta de que uno falló.
Beyaz adamın asla çözmeyi başaramadığı bir kod.
El mensaje siempre se transmitía en código.
- Başaramadın.
- Usted ha fallado.
Oğlanı da Madrid trenine bindireceğim ve başarıp başaramadığını göreceğiz.
Te pago las quinientas pesetas, mando al chico a Madrid con quien sepa del toro y ya veremos si vale.
Yaşlı kadın da uğraştı ancak o da başaramadı. Onu bir türlü kıramadılar.
Después un ratoncito, que corría, lo tocó con la cola y el huevo se cayó y se rompió.
- Düşündümki basit olarak bir erkeğin başaramadığını, - Bir kadın kolayca başarabilir.
Simplemente pensé que, donde había fallado un hombre mediocre, una mujer como Ud. Podría fácilmente tener éxito.
Başaramadım. Elinizden geleni yapttınız.
Probablemente lo haya hecho.
Aşkın hafif kanatlarıyla aştım duvarları. Taştan sınırlar sevgiyi durduramaz. aşkın isteyip te başaramadığı olmuş mu?
Con las alas ligeras del amor trepé la tapia, las piedras no pueden dejar el amor fuera, y lo que el amor puede hacer, se atreverá a intentarlo.
Doktorların başaramadığı bazı şeyleri başarmışlığım vardır.
Cosas que no han conseguido médicos las he conseguido yo.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]