Bir saat mi traduction Espagnol
1,626 traduction parallèle
- Bir saatten az. Bir saat mi?
¿ Quieres saber lo que yo he estado haciendo?
Oğluma 30.000 dolarlık bir saat mi aldın?
¿ Le compraste a mi hijo un reloj de U $ 30.000?
Yani bu işi alalı ne kadar oldu? Bir saat mi?
Quiero decir sólo has tenido el trabajo por cuanto, ¿ como una hora?
Bir saat mi?
Una hora?
- Bir saat mi?
- ¿ Una hora?
Üzgünüm Bayan Casablancas. Ama bir saat içinde kızımla buluşmalıyım.
Lo siento Sra. Casablancas, pero tengo que reunirme con mi hija en una hora.
Hayatımın en ıstıraplı dönemi bu. Ve daha bir saat önce kızımın da öldüğünü öğrenmiş haldeyim.
Éste es el peor momento de mi vida... y no ha pasado ni una hora desde que me contó la muerte de mi hija.
Şaşırtıcı derecede kuvvetli bacaklarım ve bir sonraki dersime de bir saat süre var.
Tengo piernas suficientemente fuertes y una hora antes de mi próxima clase.
Sadece bir saat oldu. - Beni mi görmek istedin?
Sólo ha pasado una hora, ¿ querías verme?
Son koleksiyonum doğru ellere geçmedikçe hiç bir yere gidemem,... oha saat 3 olmuş bile.
No puedo irme hasta que la última pieza de mi colección esté en manos correctas, así que... ¡ Vaya! Ya son las 3 : 00 p. m.
Benzin doldurmak için bir buçuk saat mi?
¿ Una hora y media para cargar combustible?
- Öyle mi? Zor çünkü sekiz saat ileride olduklarını fark etmem iki gün sürdü. Biraz zor bir iş çünkü bütün adamları Los Angeles'ta ve...
Pero su gente está en Los Ángeles...
Bir kaç saat sonra, serserinin teki yanıma gelip, cüzdanımı yürüttü.
Algunas horas más tarde, un sinvergüenza se acercó y robó mi billetera.
Hayatımdan çalınan ve asla geri gelmeyecek bir saat boyunca tek boynuzlu atları dinlemek zorunda kalırdım.
Pero eso es una hora de mi vida que nunca recuperaré. Una hora de oírte hablar. Sobre los unicornios.
Adam gelene kadar bir saat beklemek mi?
¿ Esperar una hora hasta que llegue?
Daha 24 saat önce tümüyle benim olan bir şey için kredi çekmemi mi istiyorsun?
¿ Quieres que pida un préstamo por algo que era mio hace 24 horas?
Bir saat daha bekleyelim mi?
¿ Cuál otra hora?
Bundan bir saat sonra da kendimi
Entonces, después de una hora de eso, me escuché a mi misma decir...
Duruşmadan bir saat öncesine kadar raporumu yazamadım.
No escribí mi sumario hasta una hora antes del juicio.
- 24 saat açık bir dişçi mi?
¿ Que esta disponible las 24 horas?
On yaşındayken, babam beni bir saat boyunca, durmaksızın top atma oynamaya zorladı. Annemin ise umurunda değildi.
Cuando tenía diez años mi padre me obligó a luchar con él durante toda una hora sin detenerme.
Bir kaç hafta önce,... saat üç sularında işten evime dönüyordum,... ve altın sarısı Lexus'un arkasında pizza dağıtıcı çocuğu gördüm.
Hace un par de semanas, conducía de regreso a mi hogar, a eso de las 3 : 00 y vi a un repartidor de pizzas chocar de frente contra el Lexus Golden.
Kaldığımız otelden çaldığınız bir radyolu saat mi? Nedir o?
¿ Qué es eso?
Bir kaç saat önce mi?
Oh. ¿ Hace unas pocas horas?
Öyle mi? İyide bir kaç saat önce daha onu tanımadığına yemin etmiştin.
Hace unas horas juraste que no la conocías.
İyi sahte İsveçli yetimi kendi kişisel oyuncağına çevirdin. - Ve bir de saat mi?
Tú has convertido a un precioso y falso huérfano sueco en tu propio y personal muñeco viviente. ¿ Y un reloj?
Burada çalışmaya başlayalı daha 24 saat bile olmadı. Bu süre içerisinde burada olmamın hoş karşılanmadığını gördüm tek kişilik bir gösteri olduğumu öğrendim, çılgın bir MacGyver ameliyatı yaptım ve Sam kalçalarımı gördü!
Llevo menos de 24 horas trabajando aquí y en ese tiempo descubrí que no soy bienvenida y que soy un equipo de ginecología en una sola persona practiqué una loca cirugía al estilo MacGyver y Sam vio mi trasero.
Değil mi? Bakın, Efendim. 39 saat sonra başka bir kadın, çıplak, işkence görmüş ve boğazı sıkılarak öldürülmüş bir halde sahilde bulunabilir.
Mire, Señor, en menos de 39 horas, otras mujer puede ser encontrada desnuda, torturada, y estrangulada hasta morir en una playa.
- Sonra saat 5'te editörüm aradı ve sevgilisine kızıp, yüzüne boşaldığı bir
- Luego a las 5, mi editor llamó y dijo que se enfadó con su chica la semana pasada
Sana güzel bir yuva sağlayan birini mi istersin, ya da hergün saat dörtte Oprah seyreden bir moron mu?
¿ Quieres a un tipo que te provea de un gran hogar, o o a un mamita que esté en el sofá todos los días viendo a Oprah a las 4 : 00?
Ayrıca uçakta, içi antibiyotik ve ağrı kesici dolu bir şişe serumla bekleyen bir de doktor vardı. Ve işte ben birkaç saat sonra muhteşem yüzüm için dünyada güvenebileceğim sadece iki cerrahın yanındayım.
Había un doctor a bordo, esperándome con una intravenosa llena de antibióticos y analgésicos y aquí estoy, varias horas más tarde con los únicos dos cirujanos en todo el mundo a quienes les confiaría mi preciosa cara.
Arabama atlayıp bir buçuk saat, evime direksiyon sallayacağım.
Me voy a meter en mi auto y conduciré durante una hora y media de regreso a casa.
Polislerin 2 saat içinde Bir kurtarma planı Ayarlayabileceklerini mi sanıyorsun?
¿ Tú crees que la policía puede armar un plan de rescate en dos horas?
Ama bunu Claudia'yı arayana kadar ben de bilmiyordum, ki bu arada "talihsiz bir olay sonunda 48 saat geçene kadar kimseyi arama" kuralımı da çiğnemiş oldum.
Pero no lo sabía hasta esta mañana cuando llamé a Claudia. Por cierto... rompe mi regla de "No llamar sino 48 horas después de una cita desastrosa".
Bir saat sonra bile kalbim çarpıyordu.
Oh, mucho. Mi corazón seguía desbocado una hora después.
Sahiden mi? Ben de Sterling-Cooper santralinde bir saat gecirmenin, Rus romanlarina esdeger oldugunu sanirdim.
Creía que una hora en el conmutador en Sterling Cooper sería una novela rusa.
Sen ve stajyerin, akut karın ağrısının en yaygın nedenlerini düşünmeden sekiz saat boyunca nadir bir hastalık için mi tedavi uyguladınız?
¿ Has perdido ocho horas con tu interno buscando un elefante rosa sin descartar las causas de un dolor abdominal?
Bir saat önce mi?
- ¿ Hace una hora?
Yaklaşık bir saat önce, kardeşim Charles'tan bir telefon çağrısı aldım.
Hace como una hora, tuve una llamada... De mi hermano Charles.
Düğün altı saat içinde ve kız kardeşim ve dördüncü kocası için vaaz vermem gerekiyor. O yüzden kolları çabucak düzelt de, bir maymuna göre değil de oğluma göre olsunlar.
Esta boda es en seis horas y tengo que escribir un sermón para mi hermana y su cuarto ex-esposo, así que arregla los puños de la camisa rápido para que le calcen a mi hijo y no a un orangután...
Erkeklerin çıtır saat 12'de, 3'de demeleri saati bir harita gibi kullanarak yön belirtmektir. Sen düzeltmek ister misin yoksa ben mi yapayım?
¿ Quieres encauzarlo o lo hago yo?
Bir saat sonra ofisime gel.
Ven a mi oficina en una hora.
Başroldeki kadın, aradığı aşkın başından beri yanında olduğunu anlayana kadar yağmur altındaki sahil evleriyle geçen bir buçuk saat.
Creo que nunca habías visto mi laboratorio. No, lo sé. Hace mucho que debí.
Olayın özü şu, ister ye ister yeme dondurma bir gece dayanıyor. Çünkü benim rafımın olduğu o küçük bölmede altı saat içinde erimeye başlıyor.
La cuestión es que, lo comas o no... el helado dura una noche... porque ese pequeño espacio en mi estante... hace que se derrita luego de unas seis horas.
Önümüzdeki iki saat boyunca sizi, çocuklarımızı ve bizi bekleyen dünyaya doğru bir yolculuğa çıkaracağız.
Sólo sigue tus sueños y sé todo lo que puedas ser Tengo mi zona P. Miller, y estoy listo para deslumbrar
Bir saat sonra oğlumun okuluna gitmeliyim.
Tengo que ir a la escuela de mi hijo dentro de una hora.
Daha iyi bir saat takmayasın diye mi?
¿ No querría que tuvieras un reloj mejor?
Bu sabah, babam bana paltosunu ödünç verir mi diye merak ederek uyandığıma inanamıyorum. Şimdi ise saat gece yarısını geçti bir tren soydum ve sallanan bir sandalyede oturmuş Jesse James ile sohbet ediyorum.
No me puedo creer que me haya levantado hoy preguntándome si mi padre me iba a prestar su chaquetón y que ahora esté aquí, pasada la medianoche después de robar un tren y sentado en una mecedora charlando con nada menos que Jesse James.
Hayatımın birkaç saat içinde değişme gibi bir olasılığı var ve bu olmadan önce birşeyler söylemek istiyorum.
Existe la posibilidad de que mi vida cambie rotundamente en unas horas. ... y antes de que suceda, quiero decir dos cosas.
Pekala, galiba ufak bir hadise hatırlıyorum. Olay erkek kardeşimin saçımı çekmesiyle başlamıştı önce ki biraz aşırı tepki vermiş olabilirim, onu tam üç saat boyunca dolaba kitlemiştim.
Admito que quizá recuerde un incidente relacionado con un horquilla para mi cabello que se convirtió en un tirachinas donde quizá puede que reaccionara de forma exagerada y encerrara a mi hermano en el clóset durante tres horas.
Ne, bir kaç saat mi, yoksa...?
¿ Cuánto? ¿ Unas horas o- -
bir saat sonra 47
bir saat 138
bir saat önce 42
bir saat kadar önce 20
bir saat içinde 57
michael 2337
michele 109
michèle 40
mina 105
mike 2004
bir saat 138
bir saat önce 42
bir saat kadar önce 20
bir saat içinde 57
michael 2337
michele 109
michèle 40
mina 105
mike 2004