Ih traduction Espagnol
125,881 traduction parallèle
Sıcaklığın, ses dalgalarının hızına etkisini ölçüyordum.
Estaba trabajando con un tubo de Kundt, midiendo el efecto de la temperatura en la velocidad de ondas de sonido.
Bu moleküller, saniyede 400 metreden daha hızlı ilerliyorsa bu sonuçları kullanarak, saç teli kalınlığının yüzde birinden daha uzağa gitmediklerini belirleyebiliriz.
Si estas moléculas se mueven a una velocidad de más de 400 metros por segundo, entonces, usando estos resultados, podemos determinar que viajan a no más de una centésima de distancia mínima.
Bu minik gaz molekülleri neredeyse akıl almaz bir hızla ilerlemesine rağmen neredeyse hiç mesafe kat etmemeleri sizce müthiş değil mi? Saç teli kalınlığı kadar bile değil!
No encuentra fascinante que, aunque esas diminutas moléculas de gas se mueven a una velocidad casi incomprensible, apenas viajan una pequeña distancia, ni siquiera la mínima.
Evet! İmkansız hızlarda hareket eden, birbirine çarpan.
Moviéndose a velocidades increíbles, chocando una contra otra.
Vay, amma hızlı oldu.
Eso fue rà ¡ pido.
Belli ki hız trenine binmekten vazgeçmeyi isteyecek kadar değilsin.
No lo creo, ya que prefieres ir a unas montaà ± as rusas.
Daha düşük zekâlı adamlar ama aileye bağlı değiller. Seni ışık hızıyla geçip gidiyorlar! Sense elinde ciyaklayan bir yeni doğanla durmuş kendine "Ben buraya nasıl geldim?" diye soruyorsun.
Hombres de intelecto inferior, pero libres de familia, te pasarán a la velocidad de la luz y tú te quedas cargando a un recién nacido llorón, preguntándote
Işık hızıyla bir elektromanyetik sinyal gönderiyor.
Envía una señal electromagnética a la velocidad de la luz.
Fazla mı hırslı?
¿ Muy ambicioso?
Hınk demiş dedesinin burnundan düşmüş.
Este niño es el vivo retrato de su abuelo.
Her dakika Cenevre, Basel ve Zürih'teki saatlere ışık hızında bir sinyal göndererek onları senkronize ediyor.
Cada minuto envía una señal a la velocidad de la luz a los relojes en Ginebra, Basilea y Zúrich, sincronizándolos.
– Ama bunun doğru olması için saatleri senkronize hâlde tutmak için ışığın hızlanması veya yavaşlaması gerekir.
Pero para que eso sea cierto, la luz tendría que acelerar o disminuir la velocidad para mantener los relojes sincronizados.
James Clark Maxwell ışığın sadece tek hızda hareket ettiğini söylüyor.
Pero James Clark Maxwell dice que la luz solo se mueve a una velocidad.
Güzel bir düşünce ama zamanın farklı hızlarda ilerleyemeyeceğini ikimiz de biliyoruz.
Es un lindo sentimiento, pero tú y yo sabemos bien que el tiempo no puede moverse a velocidades diferentes.
Geçip giden bir tren hayal et, gördüğün her trenden daha hızlı.
Imagínate un tren yendo más rápidamente que cualquier tren que hayas visto jamás.
Işık tek hızda ilerliyorsa olmazdı.
No si la luz se mueve a una velocidad.
Uzayda ne kadar hızlı hareket edersek zamanda o kadar yavaş hareket ederiz.
No lo es. Cuanto más rápido nos movemos a través del espacio, más lento nos movemos a través del tiempo.
Hırslı, hazır ve takılması eğlenceli olma bunlar bir sağdıçta olması gereken nitelikler.
Pasión, preparación, alguien con quien mole salir... Estas son las cualidades de un padrino.
Özel görelilik sadece sabit hızlarda geçerli.
La relatividad especial solo se aplica a velocidades constantes.
Hız her zaman sabit değildir.
La velocidad no siempre es constante.
Ben, zemin, kağıtlarım, hepimiz aynı hızla düşüyorduk... O yüzden ayaklarımda zeminin baskısını hissedemiyordum.
Yo, el suelo, mis papeles, todos cayendo a la misma velocidad, así que no podía sentir la presión del suelo en mis pies.
# Tipperary'de sığır gübreleri kalındır # Kadınlar genç ve oğlanlar hızlıdır
* Camino a Tipperary, donde la mierda de vaca es abundante, * * donde las mujeres son jóvenes y los muchachos van rápido, *
# Kadınlar genç ve oğlanlar hızlıdır # Güzel Charlotte yaşardı orada, hepimiz tapardık ona
* donde las mujeres son jóvenes y los muchachos van rápido, * * vive la hermosa Charlotte, la chica que adoramos. *
Rütbenin çok hızlı yükseldiğini söylemişti bana.
Me dijo que había ascendido de rango demasiado rápido teniendo en cuenta todo.
Tamam, Sulak alanlara giden yolda hızla bir çukura saplanmam lazım.
Ok, sólo necesito hacer una pequeña parada en el camino a Wetlands.
Ama maalesef akademinin çarkları senin çevik zihnin kadar hızlı dönmüyor.
Pero me temo que las ruedas de la Academia no giran tan rápido como su mente ágil.
Hız Tuzağı'nda da öyle.
Máxima velocidad, se salvan.
Hızlı ve dehşet verici olacak.
Será rápido y será terrible.
Hıyar dedi.
Ha dicho "tojus"...
Annemle dükkan hırsızlığı günlerimizden tecrübeliyim.
Tengo práctica de cuando robaba en las tiendas con mi madre.
Elinden geldiğince hızlı, ciğerlerin patlayacak gibi olana kadar.
Todo lo deprisa que puedas hasta que tus pulmones aguanten.
Fikir hırsızlığı olur.
Sería copiarse.
Bana hırsız demiyorsun herhalde.
A mí no me llames ladrona.
Ailenin çocuklarını evde unutup tatile gittiği ve çocuğun hırsızlarla mücadele ettiği film var ya?
¿ Esa película donde los padres se van de vacaciones, olvidan a su hijo, y él se defiende de los ladrones?
Humps silah getirip hıyarlık etmeseydi hâlâ bizi tekmeleyecek iki sağlam bacağı olurdu.
Si Humps no hubiera traído un arma ni hubiera sido un idiota, aún le funcionarían las piernas para seguir pateándonos.
Hızlıca.
Rápido.
Hızlıca "sitateji" kurarız.
Armaremos la estrategia muy rápidamente.
Hızla değişiyor.
Ocurre muy deprisa.
Nasıl bu kadar hızlı koşabiliyor?
¿ Cómo es tan rápida?
Sen hiç ağzını açma Cheetos hırsızı!
¡ No empieces, ladrona de Cheetos!
Çok hızlı!
¡ Es demasiado rápido!
Ben avcıdan daha iyi bir hırsızım.
Soy mejor ladrón que cazador.
Bizi en hızlı şekilde çıkarmaya çalışıyordum.
Trataba de alejarnos tan rápido como pude.
Elimizden geleni en hızlı şekilde yapıyoruz.
Hacemos todo lo que podemos tan rápido como podemos.
Kendini çok hırpalıyorsun, günlerdir uyumadın.
Estás agotado, hace días que no duermes.
Yangın, deprem, hırsızlık, mali sorumluluk.
Incendio, terremoto, robo, responsabilidad civil.
Bu eyalette hız sınırı var. Saatte 70 kilometre.
El límite de velocidad en este estado es de 70 kilómetros por hora.
Ekinlerimizi yetiştirmek için kullandığımız doğal gübre hızla azalıyor.
El fertilizante natural que hemos utilizado tanto tiempo para hacer crecer nuestros cultivos escasea con mucha rapidez.
Kalbi hızlı atıyormuş ve ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyormuş.
Dice que su corazón late deprisa y después no recuerda lo que ocurre a continuación.
İçeriye hızlı girip, bekliyoruz.
Entramos con todo, mantengámonos alerta.
Bir parçacığın hızını ne kadar doğru ölçersek uzaydaki yerini o kadar az doğru ölçebiliriz.
Pues, declara que entre más exactamente midamos la velocidad de una partícula, con menos precisión podemos medir su posición en el espacio.