Acıktın mı traduction Français
597 traduction parallèle
Acıktın mı?
Tu as faim?
Acıktın mı, hayatım?
Tu as mangé?
- Acıktın mı, Joe?
Rentrons. On a faim, Joe?
Acıktın mı? Cheasen'ın yerine gideriz.
On va dîner chez Chasen.
- Acıktın mı, bebeğim?
T'as faim? Un peu.
Acıktın mı? Ne oldu? Neden ağlıyorsun?
Tu vas raconter à ta Lisetta pourquoi tu pleures.
- Acıktın mı?
- T'as faim?
Acıktın mı?
Tu as faim? Miam-miam?
Şey, acıktın mı?
Vous avez faim?
Acıktın mı Diane?
Tu as faim, on dirait?
Sadece Tanrı'nın buyruğunu yerine getirmeme rağmen insanların acılarından ve bana besledikleri nefretten bıktım!
Je suis las de voir les souffrances des hommes... et de récolter leur haine parce que j'obéis à Dieu. "
- Günaydın. - Amanın, çok acıktım vallahi.
Ce que j'ai faim!
Bütün kadınlar aynı değil. Lina'nın oturmuş, entel bir karakteri var. Haydi, açıktım.
Pourtant elle aurait pu faire une excellente épouse.
- Acıktım! - Ne zaman aç olmadın ki?
J'ai une faim de loup!
Bn. Chandler'ın dostlarına kapımız açıktır.
Les amis de Mme Chandler sont les bienvenus.
- Sanırım, sana karşı hep açıktır. - Tabii ki.
II n'a pas de secret pour vous?
Fırsatı varken... huzur içinde yatsın. Yemek yiyelim, acıktım.
allons dîner, j'ai faim!
Ben acıktım. Sen acıkmadın mı?
Tu n'as pas faim, toi?
Biraz açıktım, hepsi bu.
Je n'ai pas faim, c'est tout.
- Baba sıkıldım. Acıktım!
Ils n'arrêtaient pas.
Eve vardığımızda biz aşıklar arasında tartışma çıktığını, senin de çekip gittiğini benim de peşinden gelerek, seni geri getirdiğimi açıklayacağım.
A la maison, je dirai que vous êtes partie. Que j'ai couru après vous et vous ai ramenée.
Umarım kızın durumundan yararlanılmayacağı yeterince açıktır.
Qu'il soit bien entendu que vous n'abuserez pas de la situation. Avec ca?
Sevgili karım, ağzım bağlanmış olabilir ama gözlerim açıktı.
Ma chère femme, j'étais bâillonné, mais je n'avais pas les yeux bandés.
- Acıktığınızı mı söylediniz bayım?
- Vous avez faim, monsieur?
Son hatırladığım şey : Gemideydim ve kapılar kendiliğinden açıldı ve sonra siz karşıma çıktınız.
Mon dernier souvenir, c'était dans le vaisseau, les portes se sont ouvertes, et puis...
- Susamadım, acıktım. Üzgünüm.
Et puis, je n'ai pas soif, je n'ai pas faim aujourd'hui.
Piranhalarımın çok açıktıklarını.
Vous allez voir que mes piranhas sont affamés.
Ama acıktım, kahvaltı etmedim...
mais j'ai faim ; je n'ai pas déjeuné!
Savaş mı? Aklınızın almayacağı amaçlar için, akıl almaz güçlerin açığa çıktığı bir mücadele.
Une lutte d'une force et pour des objectifs au-delà de votre compréhension.
Etmiyorsan, dükkânımın kapısı her zaman açıktır.
Sinon tu n'as qu'à aller voir ailleurs.
Dinleyin, buradan girmeme kızmazsınız ya kapı açıktı, ben de içeri girdim.
J'espère que vous ne m'en voudrez pas d'être entré par là, mais la porte était ouverte.
Koridorun karşısında oturan bir kız vardı. Karımın arkadaşıydı. Kapım açık dururdu ve onun çıktığını görürdüm.
Et il y avait une voisine, ma porte était toujours ouverte et je la voyais passer et je l'invitais à boire avec moi.
Acıktın mı?
- Tu as faim?
ÇıIdırdın mı sen? Penceresi açıktı!
Sa fenêtre est grande ouverte!
Hızlı yürüyorsunuz. Kola alır mısın, anne? Acıktım.
Tu marches trop rapidement.
Acıktın mı?
Vous avez faim?
Daha önce açıklayacaktım ama bir işim çıktı.
Je n'ai pas pu vous prévenir.
Ne kadar acıktığımın farkında değilim.
Je n'avais pas réalisé combien j'avais faim.
Umarım iştahın açıktır, tatlım.
J'espère que tu as de l'appétit.
- Çabuk, kurt gibi acıktım. - Doğanın bize armağanı.
La nature nous creuse l'estomac!
Baba, Bayan Mayer acıktığını söyledi.
Mlle Mayer m'a dit qu'elle mourait de faim.
Acıktım, sen acıkmadın mı?
J'ai faim, pas vous?
Acının her türlüsünü tattım. Ama içlerinden katlanamadığım bir tane çıktı.
Je supporte presque tout, sauf un certain genre de souffrance.
Susadınız mı, acıktınız mı, yoksa sadece geçerken uğradınız mı?
Vous avez soif... faim?
Ben acıktım! Sen hep açsın zaten.
Montons le chapiteau avant de manger.
Karnın acıktı mı?
Tu as faim?
Gerçekten. Çok acıktım, her şeyi yiyebilirim.
J'ai tellement faim que je peux manger n'importe quoi.
Kapınız mı açıktı?
Votre porte était ouverte?
Arabanın yanına henüz varmıştım ki sigara tablasını yemek odasında unuttuğumu fark ettim. Geri döndüm, ön kapı hala açıktı ;...
Un soir après avoir dîné chez eux, j'ai réalisé que j'avais laissé mon étui à cigares dans leur salon.
Ama altıncı ya da yedinci sınıfa geldiğimde bizim erkek çocuğu olmadığımız çok açıktı ve asla komando okuluna gitmeyecektik.
Mais vers la 6e, il est devenu évident que nous n'étions pas des garçons, et que nous ne ferions jamais l'École Militaire.
Acıktım. Midem gurulduyorsa, bela yakın demektir.
Quand j'ai l'estomac qui gargouille, là il y a des ennuis.