Fl traduction Français
2,586 traduction parallèle
Kibirlenerek, kılıç ustası, kılıcının gücünün savaşçı olarak zayıflığının üstesinden geleceğine inandı.
Par vanité, il crut son épée assez puissante pour surpasser sa faiblesse en duel.
Zihinsel durumu zayıflıyor.
Son état mental diminue.
Eğer onlara bunu vermezsek, bunu zayıflık olarak göreceklerdir.
Si on leur en donne pas, ce serait un signe de faiblesse.
Ealdor'da olanlar zayıflık anıma denk geldi.
À Ealdor, ce fut une erreur.
Artemis, dostlarına açılman zayıflık göstergesi değildir.
ce n'est pas un signe de faiblesse de t'ouvrir à tes amis.
Yan çapraz bağ dokularının zayıflığına bakarsak, sakatlıktan olmuş.
Suite à une blessure surement, en vue de l'aténuation de ces ligaments collatérales.
- Kol ve bacaklarda zayıflık ya da uyuşma?
Des faiblesses dans les membres - ou des engourdissements? - Non.
Çoğu kişi, evlatlarının ölümüyle dağılırdı ama benim doğam, böyle bir zayıflığa izin vermiyor.
N'importe qui serait brisé par la mort de ses enfants... mais ma nature ne m'autorise pas une telle faiblesse.
Arthur'a göstereceğin en ufak sempati zayıflık olarak görülür ve onun yanında sen de şutlanırsın.
Et de la sympathie pour Arthur serait perçu comme une faiblesse, et tu seras dans le même bateau que lui. Je n'ai aucune sympathie pour Arthur.
Ama Gabrielle Solis bazı zayıflıklarımızı affetmenin o kadar da...
{ \ pos ( 192,230 ) } Mais Gabrielle Solis était sur le point de découvrir qu'il existe des faiblesses...
Evet, zayıflıklarımızı göstermemiz gereken zamanlar gelebilir.
Il arrive toujours un moment où l'on doit montrer ses faiblesses.
Ama bazen o kadar yalnız hissederiz ki üstesinde geldiğimizi sandığımız bir zayıflık bir anda karşı koyamayacağımız kadar güçlenebilir.
Mais parfois, on se sent tellement isolé... qu'une faiblesse que l'on pensait dépassée devient soudain trop forte pour que l'on y résiste.
Zayıflık noktasına.
Le point faible
Zayıflık noktasına.
Vers là. Le point faible.
- Görüşüm zayıflıyor.
- J'ai du mal à voir.
İngilizlere özgü irade zayıflığını insanüstü bir kondisyonla değiştirin...
Remplacez sa pâle fragilité anglaise par une superforme, et vous avez...
Her geçen gün daha da zayıflıyorlar.
Ils faiblissent.
Sence bu zayıflık mı?
C'est une faiblesse?
Bu şekildeki bir zayıflığını yaratığın önünde sergilemek istemezsin.
Te montre pas si faible devant l'alien.
Gözyaşların zayıflığını gösteriyor!
Tes larmes révèlent ta faiblesse!
Ömrü boyunca Joo Won'un zayıflığı olacaksın.
Vous serez toujours le point faible de Joo Won.
Ayrıca, eğer imkan varsa zayıflıklarını gösterebilecek başka resimler bulabilir misin bir bak.
Voila ce qui arrive quand on ne vérifie pas soi-même les comptes.
Zayıflıklarınızı keşfediyorlar.
Ils étudient vos faiblesses.
İki zayıflığı dışında.
Mais il a deux points faibles.
Sanır mısınız ki muaftır sağlığını elinden alacak zayıflıklardan?
D'une faiblesse qui pourrait nuire à sa santé?
Bu fani beden zayıflıyor.
Mon moi mortel est faible. Je dois manger.
Belki de zayıflığım ve melankolikliğim yüzünden bana işkence çektirmek için o ruhları kullanıyor olabilir.
Sans doute, en raison de mon état de faiblesse... et de ma mélancolie, il a pu m'abuser et me damner.
Aranıza karışabilmek için insan formuna girdik ve zayıflıklarınızı öğrendik.
J'ai pris forme humaine pour intégrer votre culture, vos faiblesses. Mais en fait...
Sana şifreyi verdi çünkü sende bir zayıflık gördü.
Il t'a donné ce code parce qu'il a vu dans tes yeux une faiblesse.
Ve sizlerin zayıflığı üç cana mal oldu.
Et votre faiblesse vient de coûter la vie à trois personnes.
Zayıflığın vücuttan çıkmasıdır, o kadar.
Ce n'est que la faiblesse qui quitte le corps.
Adamın biri demişti ki : Acı, zayıflığın vücuttan çıkmasıdır.
On m'a dit ça : "La douleur, c'est la faiblesse quittant le corps."
Zayıflık, vücuttan çıkıyor.
La faiblesse quittant le corps.
Zayıflık gösterme.
Ce n'est pas le moment de faiblir.
"Benim lütfüm yeterlidir,... çünkü benim gücüm zayıflıkta zafer kazanacaktır." olmuştur.
Ma grâce te suffit, parce que mon pouvoir va triompher dans la faiblesse ".
Bu yüzden, zayıflığımdan memnun olmakla övüneceğim,... böylece İsa'nın gücü içimde yaşayabilir.
Donc, je me vanterai d'autant plus volontiers de mes faiblesses, de telle sorte que la puissance du Christ cohabite en moi.
Bu yolda zayıflık kaybetmektir.
Mais un point faible n'en est un que si on le voit comme ça.
Düşmanın zayıflıklarından faydalanmak...
On exploite les faiblesses de ses ennemis, c'est bien connu.
Bak, Armando, bu ülke Amerika'nın zayıflığından faydanalarak güçlenecek.
Écoute, Armando. Notre pays va devenir très prospère, grâce à leurs addictions.
Bu onu benden vasıflı kılıyor.
Ce qui le rend plus qualifié que moi...
Orman senin zayıflığınla güçleniyor.
La forêt tient sa force de ta faiblesse.
Davranışımın zayıflık veya duygusallıktan ileri geldiğini sanmıyorum. Sadece engel olamadığım bir içgüdüyü takip ettim. Çünkü kendimi yok etmek istememiştim.
Je ne pense pas que ce soit de la faiblesse ou de la sentimentalité, j'ai juste suivi une voie que je ne pouvais pas gérer quand j'essayais de me préserver.
Bunun için sadece değişen havayı suçlamıyorum. Beceriksizliğim ve fiziksel zayıflığım da aynı oranda suçluydu.
J'ai accusé le temps changeant mais aussi ma maladresse et ma faible constitution physique.
- Biliyorum. Yani, bir anlık bir zayıflık gösterdim, ve sonra o bir kobra gibi soktu.
Je baisse la garde, il frappe comme un cobra.
Steve, bence bu onun zayıflığı değil
Steve, je ne crois pas que ce soit son seul point faible.
- Nostalji benim zayıflığımdır.
- La nostalgie est ma faiblesse.
- Sadece bir anlık zayıflık.
- C'était juste un moment de faiblesse.
Bu zayıflık.
Vous n'avez pas tort.
Sana en vasıflısından bir sekreter bulurum.
Viens là.
Yalvarmak zayıflıktır, bir de yalvarmayı dene istersen.
- Supplier est inutile.
Hoşça kal, zayıflık.
Adieu, faiblesse.