Mecburen traduction Français
329 traduction parallèle
Mecburen burada kalacak, başka nereye gidebilir ki?
Il n'a pas le choix. Où pourrait-il aller?
Anlayacağın "mecburen burada kaldım" durumu söz konusu. Bana gündüz vakti bir sürü insanın gözü önünde en iyi atışını yapmaya çalıştın gibi göründü, ha? Evet.
- T'as nulle part où aller.
Sizi kardeş gibi sevdim ama polisi ararsanız mecburen size vururum.
Je vous aime comme un frère, mais si vous le faites... je devrai vous frapper.
Ve ben mecburen bu kalkanı parçalamak zorunda kaldım.
Il fallait que je détruise ce bouclier.
- Mecburen.
- Il ne pouvait pas faire autrement.
Mecburen yalnız devam etmem gerekecek.
Ils n'ont pas l'habitude des monstres ici.
Yaşananlar o anki şartlar sebebiyle mecburen olmuştur, davalı suçsuzdur.
Non coupable!
Bazıları güzel oldukları için mutludur, bazıları da sadece zengin oldukları için mecburen mutlu olmak zorundadırlar.
Ils sont heureux en permanence. Certains sont heureux car ils sont beaux. Et d'autres se contentent d'être riches pour être heureux.
Mecburen hotele kapanmış, senaryoda ufak tefek değişikler yapıyordum. Avanti.
Je me terrais à l'hôtel, je faisais des réécritures de dernière minute.
Onunla mecburen evlendiğimi söyledi.
Il a dit que j'avais été contrainte de l'épouser.
Evinizin anahtarını mecburen verdiğiniz birini tanımıyor musunuz?
Vous donnez votre clé à quelqu'un que vous ne connaissez pas?
Süreç, mecburen yavaş.
C'est un long processus.
Sonu, mecburen trajedi.
Cela finira mal.
Planlarımız mecburen değişiyor.
- Il faut changer de projet.
Bilmiyorum. Fakat eğer işin içinde olduğunu öğrenir, ve onu mecburen tutuklarsam, ne hissedersin?
Si je devais l'arreter, qu'éprouverais-tu?
Mecburen.
Obligé.
Mecburen içkiyi bırakacaksınız Bay Dillert.
Bien sûr, vous devrez arrêter de boire.
- Cavite yolundan mı? Mecburen.
- Bien obligé, il y a un pont.
O profesyonel bir asker ama ben mecburen oldum.
J'ai pas demandé à y aller, moi.
Ama 15 gün önce, savaş ilan edildi, Ben de mecburen asker oldum.. Vatandaşın Gustav Rudin ile ringe çıkacaktım.. Sadece 15 gün ile parayı da kaybettim.
15 jours avant la guerre, je devais boxer Gustav Ruting, un compatriote à vous, tiens, au Palais des sports, en vedette.
Biz zengin değiliz ve seyahat ederken mecburen...
Dans nos voyages, nous serons obligés de...
Ceza olarak mükemmel bir eser yaratmaya mecburen bana yardım edeceksin.
_ comme punir dwing ikje cooperer a quelque chose tres extraordinaire.
Zaten önümüzdeki pazartesi mecburen gidecektin.
- Mais tu dois partir avant lundi.
Mecburen kalacağız. Aşağı inmenin bir yolu yok.
On sera forcés, on ne peut pas redescendre.
Şey... Mecburen görüyorum Kid.
Eh bien, je me dois de vous suivre.
Mecburen söylediğim zamanlar hariç.
Sauf aux moments où faut parler par politesse.
- Mecburen doktorun görüşü doğru.
- Je suis de l'avis du docteur.
Benzin bittiğinde, mecburen duracak.
Il finira bien par s'arrêter. Je n'avais pas remis d'essence.
Mecburen samuray oldum.
Je ne l'ai pas fait exprès.
Artık Herbert'in mecburen inişe geçeceğini herkes biliyor gerçi.
C'est vrai qu'il est en perte de vitesse!
Yine de, fabrikanın çıkarları bakımından... üretim sürecimizde... o insanlarla her gün mecburen... temasa geçiyoruz.
Néanmoins, la bonne marche de nos affaires, l'extension de nos activités, nous imposent des contacts quotidiens avec ces messieurs.
Mecburen açtım. Özür dilerim.
J'ai dû l'ouvrir, je regrette.
İstese'de istemese'de, şimdi mecburen yardım edecektir.
Je suis sûr de mon coup.
Her şeyinizi riske atın. Mecburen oynayacaksınız.
" il n'y a point à balancer, il faut tout donner.
Mecburen. Yani, mecbursunuz işte.
Je n'ai pas le choix.
Mecburen kahve makinesine gidersiniz.
Il faut utiliser la machine à café.
Çocuğun iştahı kaçacak der. Mecburen dinliyorum. Haftada üç kez!
J'entends ça trois fois par semaines.
Ayrıca bir sürü de mangır vermeleri lazım, mecburen.
D'ailleurs, on nous doit un défraiement, quoi qu'il arrive.
Ona mecburen ben söyledim.
J'ai été obligée de lui dire.
Αnnesinin, ablasιnιn νe karιsιnιn... eskiden linç edilmekten kurtulsun diye mecburen... οnun üzerine giydirdikleriyle yaşayιp özgür οlamaz.
Il ne peut pas survivre et se libérer si sa mère, sa sœur et sa femme l'encadrent comme quand c'était obligé, pour qu'il ne soit pas lynché.
Basanti'nin tongası bu ; bir toprak ağasının, mecburen sürmek zorunda olduğunuz tarlası değil ya.
Basanti n'est pas une propriétaire qui vous force à louer son buggy.
Bu sabah bir arkadaşım mal istedi. Mecburen geri çevirdim.
Un ami a appelé ce matin, il était dans le besoin, mais j'ai dû dire non.
Mecburen, Bourkassa polis şefiyim de.
forcemment, je suis le flic de Bourkassa.
Büyükannene gideceksin mecburen.
Tu devras aller voir grand-mère plus souvent.
Mecburen gideceğimizi sanıyordum.
Mais c'est obligatoire, non? Oui.
Mecburen böyle oldu.
C'était un coup de tête.
Bu kürkler yüzünden biz de mecburen eve gitmek üzereydik içinde elma suyu ve hintli hava alanı var.
Und wir muss gehen zu dem Hause, bitte, pour es gehe eine Freunde sind là dans la appelsauce, ou in der Flugplatz.
Mecburen bir kimono ve kimononun içine de bir ceket aldım.
J'ai donc rassemblé à nouveau le kimono et la veste pour en refaire un kimono décent.
Kullanacaklar. Mecburen.
Il le faudra bien!
Mecburen bazı vasıflarınızda değişiklikler yapacağız.
Mais cela implique de changer certaines choses chez vous.
Mecburen Komiser!
... les Rockets en ont besoin. Pas le choix.