Mecburum traduction Français
814 traduction parallèle
- Zorunlu olmadığını söyle. - Mecburum.
Ce n'est pas nécessaire Si
Çok naziksin. Ama... Mecburum.
C'est très gentil, mais... je dois partir
- Ben mecburum...
- Je dois...
Sana bir şans vereceğim çünkü mecburum.
Je vous donne une chance. Je n'ai pas le choix.
Mecburum.
Il le faut.
Kendi boynumu kurtarmak için seni kollamaya mecburum.
Je dois te couvrir pour sauver ma peau!
Ben mecburum, sen değilsin.
Moi, j'y suis obligé, pas vous.
Buna mecburum.
II le faut.
- Sanırım mecburum
C'est moi qui décide.
Mecburum. Adamı koku bombasıyla evden atmak gerekse de satmasını sağlamalıyım.
Je l'y contraindrai, même à coups de boules puantes!
- Ama mecburum...
- Il le faut.
- Kralı görmem lazım. Mecburum.
- Je dois voir Ie roi.
İstemiyorum, ama buna mecburum.
Je n'en ai pas envie, mais il le faut.
- Mecburum Bay Kralik.
Il le faut.
Bunu fedakarlık ederek satmaya mecburum.
Je suis forcé de la vendre...
Mecburum.
Je dois.
Sadece bir şart koşmaya mecburum.
Il y a une seule condition que je me vois obligé de stipuler.
Ama mecburum!
Mais il le faut.
- Üzgünüm Leopold. Mecburum.
- Il le faut, Leopold.
Lanet olsun ki buna mecburum.
C'est pire qu'un cigare.
Evet. Evet, elbette. Sanırım buna mecburum.
Oui, il faudra bien que je vienne.
Başarmaya mecburum.
Faut y arriver.
Böylesi daha iyi. Mecburum değil mi?
- Ce serait mieux pour...
Geri dönüp mahkemeye çıkmalıyım. Buna mecburum.
Je me livrerai à la justice.
Ne yazık ki buna mecburum efendim.
J'ai bien peur de ne pas avoir le choix.
Artık onu görmeye gitmeye mecburum.
Je dois aller le voir maintenant.
Hayatta kalmak için buna mecburum, çünkü her şey her geçen gün daha da... kötüye gidiyor ve yapabileceğimiz başka bir şey yok.
Parce que j'ai tout vendu pour vivre, et la vie est pire.
Neye mecburum?
Qu'est-ce que je dois?
Buna mecburum. Kaçıp durmaktan bıktım.
J'en ai assez de fuir.
- Sevgilim gitmeye mecburum.
- Chérie, il faut que j'y aille.
Ağlama duvarı, hemen köşeyi dönünce Keith. Bilmiyorum. Galiba mecburum.
Le mur des Lamentations est par là... ou peut-être ici.
- Evet bu haldeyken buna mecburum.
Il le faut, vu son état.
- Sorun değil. Ve şimdi gitmeliyim. İstemezdim ama mecburum.
Le marié n'est pas si important, n'est-ce pas?
Buna mecburum.
Il le faut.
Mecburum. Yüzüne bakamam.
Je ne peux te regarder.
Mecburum, Sinuhe. Seni çekici buluyorum.
Je te l'avoue... tu es séduisant.
- Mecburum. Nedenlerim var.
Il le faut, pour diverses raisons.
Ona iş vermeye mecburum.
T'es marrant, toi!
Sana bunu söylemek zorundayım. Bundan nefret ediyorum, ama mecburum.
Ça ne me plaît pas, mais je dois vous dire une chose.
- Sanırım buna mecburum.
- Je commence à le croire.
Mecburum.
Si, il le faut.
Öyle mi? Yani eve gelmeye mecburum?
Alors je dois rentrer?
- Mecburum.
- Oui.
Şimdi yapacağım şeyi... ben yapmaya mecburum.
Ce que je fais maintenant... je suis contraint de le faire.
Bir seçeneğim olsaydı burada olmazdım. Burada olmaya mecburum.
Vous comprenez, n'est-ce pas?
Evet, mecburum.
Oui, obligé.
Mecburum.
D'accord.
- Mecburum.
- J'y suis forcée.
Mecburum!
- Je dois, n'est-ce pas?
- Mecburum.
- Il le faut.
- Mecburum, Ellen.
Je dois.