Mesele yok traduction Français
252 traduction parallèle
O zaman mesele yok.
Alors, ça va.
- O zaman mesele yok.
- Alors tout va bien.
Ters takla atmadığın sürece, mesele yok.
Tant que tu ne fais pas un saut périlleux arrière.
Keyif aldığı sürece mesele yok.
Du moment qu'elle s'amuse...
Doğru kızı bulursan mesele yok.
Il suffit de trouver la bonne personne.
- Cemaat hoşnutsa mesele yok.
J'essayerai de m'y faire.
- Mesele yok.
Excuse-moi.
Mesele yok. Bu anın hakkını vermek isterdim.
C'est pas grave.
Birbirimize bakmadığımız sürece mesele yok.
Si L'on ne regarde pas...
Eğer Bob'u, beni kızdırmak için kullanıyorsan, mesele yok.
Si tu te sers de Bob pour me rendre jaloux, c'est très bien.
Mesele yok, peder. Bay Larrue'ye uygunum demiştim.
J'ai dit à M. Larrue que j'étais à sa disposition.
Yanılıyorsam, mesele yok.
Si je me trompe, ce n'est pas grave.
Gördüğüm kadarıyla sıhhatinizde mesele yok.
Vous êtes en trés bonne santé.
Eğlendinizse mesele yok.
Tant que tu t'es amusée.
Eğer o seni seviyorsa, mesele yok.
Pour rien. Je demandais juste.
Sonu iyi bittiğine göre mesele yok.
Tout est bien qui finit bien.
Onunla ben konuşurum, aramazsa mesele yok.
Sinon, je ne lui parlerai pas.
Mesele yok.
Cool.
Pinkertonlar'la aramda bir mesele yok.
J'ai aucun problème avec Pinkerton.
Mesele yok o zaman.
Ben, merde alors!
Bir mesele yok. Ben sadece... seninle konuşmak istiyorum.
C'est juste que... je voudrais te parler.
Kiralık bir ordusu olan birini tanıyorsan, mesele yok. Ama benim Kullanıcım o serseriyi kesinlikle yakalamamı istedi. Ya da buradan asla çıkamayacağım.
Tant mieux si vous connaissez une armée à louer, mais mon utilisateur m'a dit de trouver ce fumier ou je ne sortirai jamais...
Bak. Annen beni sana ısmarlamak istiyorsa benim için mesele yok. Ama bizimle gelemez.
J'accepte que ta mère paye, mais elle ne peut pas venir.
- Tamam mesele yok. Erkek eli değmesine tahammül edemiyor.
Elle ne supporte pas qu'un homme la touche.
- O zaman mesele yok.
- Oh, ça explique tout.
Beni hatırlıyor, kendini hatırlıyor, o halde mesele yok. Haydi.
Elle se rappelle qui je suis et qui elle est, c'est l'essentiel!
Mesele yok, Bay Vincent.
Il n'y a pas de problème, M. Vincent.
Arada bir dinlerse mesele yok.
C'est bien une fois de temps en temps.
Andıç geldiği sürece mesele yok.
Pourvu que j'en aie une.
Bu kişisel bir mesele, toplumsal fikirlerle ya da politikayla bir ilgisi yok.
C'est une histoire personnelle sans rapport avec la politique.
- Ne? Çok zamanımız yok, ve mesele, benim düşünceme göre gecikmeye izin vermiyor.
Le temps presse.
... bana "The Observer" i uzatırsa, mesele yok.
Si le gars me tendait L'Observer, ça allait.
Yok, Bay Stephenson. Bakın, zaten mesele, arazimin olmaması.
Le problème, voyez-vous, c'est que je ne possède rien.
Mesele çıkaracak bir şey yok.
Ça ne servirait à rien.
Elbette, mesele çıkaracak bir şey yok.
Naturellement. Ça ne sert à rien de faire des histoires.
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
La question, c'est qu'on n'a pas le temps!
Çünkü bu mesele çözülmedikçe... ve kraliçeler koloniler kurup... üremeye başlamadan bulunup yok edilmedikçe... daha kaç kraliçe karınca üreyeceğini tanrı bilir.
Si elles ne sont pas repérées et détruites... avant d'avoir établi des colonies... et d'avoir engendré d'autres reines...
Benim verecek bir şeyim yok. Mesele bu mu?
Et je n'ai rien à donner, c'est cela?
Şey... bu gerçekten mesele işte, kalacak yerim yok.
Où logez-vous?
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
Mais avez-vous été, á un moment de votre service, soigné pour troubles mentaux?
Yok, hayır, mesele o değildi.
Oh non, c'était pas ça.
Bu mesele çözülünceye kadar hiç birinizin Paris'ten ayrılma izni yok.
Aucun de vous ne sera autorisé à quitter Paris... jusqu'à ce que cette affaire soit éclaircie c'est compris?
Yok, bir şey var sende. Mesele şu kız mı yoksa?
- Si, c'est à cause de cette fille?
Mesele falan yok.
Pas de marché.
Evet, ama mesele de o zaten. Öyle bir şey yok.
Mais une telle racine carrée n'existe pas.
Ondan hoşlanıyorsan mesele yok.
Tant mieux.
- Zararı yok, cüzdanlar mesele değil.
- T'inquiète pas, Harry.
Bay Poirot'nun buna hakkı yok, bu özel bir mesele.
Il n'a aucun droit, c'est une affaire privée.
Mesele, bizim quarterback'e ihtiyacımız yok.
Je dis qu'on a pas besoin d'un quarter-back.
- Mesele falan yok, anlaşıldı mı?
- Tu fais une scène?
eğer faydalıysa mesele yok.
Si c'est utile...
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65