Mesele şu traduction Français
1,462 traduction parallèle
Mesele şu, geçtiğimiz birkaç yıldır, içimde bir boşluk vardı.
Eh bien, le truc c'est que... Depuis quelques années ou alors je, j'ai ce, hum... C'est comme un vide à l'interieur de moi, et j'ai essayé de trouver un moyen de la remplir.
Ama mesele şu ki... 1997 yılında ölmüş.
La seule chose c'est que... il est mort depuis 1997.
Tamam bak mesele şu ki seni seçtiğimi biliyorsun, o yüzden seni kovmazsam bana artık, hep seni az daha kovacak adam gözüyle bakacaksın.
Ok... mais je vous ai déjà choisi vous. Et vous le savez très bien. Et donc si on s'en sort tous les deux, vous me verrez toujours comme le type qui a failli vous licencier.
Mesele şu ki, artık burada güvende değiliz.
On ne se sent plus en sécurité ici.
- Başarısız olacaksınız. Ori sizden daha güçlü. Mesele şu.
Une tête nucléaire améliorée au Naquadriah, qui a été conçue dans le seul but de vaporiser les Portes des Etoiles et toute autre chose dans un rayon de 100 milles.
Mesele şu ki, Matt...
Le truc, Matt, c'est que...
Mesele şu. Dina Kingston'ı en son ne zaman gördüğünü öğrenmek istiyoruz.
- Alors voilà, quand avez-vous vu Dina Kingston?
Gördüğün üzere mesele şu : Güçsüz görünmeye başladık.
Vous voyez, le truc est que l'on commence à paraître faible.
Mesele şu ki, böyle bir şey yok.
Le truc c'est que l'histoire n'est pas une histoire.
Ama... - Mesele şu : Odd 4000 ve Flea 3000 alırsa sana nasıl 4000 verebilirim dostum?
Ça va sans dire que si Odd touche 4000 et Flea 3000, j'ai pas 4000 à foutre pourtoi, évidemment.
Tüm mesele şu anda. 2008'de. Gelecek hafta değil, yarın değil.
'Now', maintenant, en 2008, pas demain ou la semaine d'après.
Evet. Ama mesele şu : Okuyucu eski Güney'in ölmesine sevinmeli mi, üzülmeli mi?
Mais le lecteur devrait-il être heureux ou triste que le Sud change?
Mesele şu ki bunun bir işi gibi görünmemesi lazım.
- En fait... Ça ne doit pas ressembler à un crime.
Belki de mesele şu : onlar üzerinde fazla bir etki bıraktı mı?
Le sujet était peut-être trop fort pour eux?
Evet, biliyorum. Mesele şu ki, berbat bir trafiğin içindeyim.
Ouais, ouais, je sais, mais je suis coincé dans une circulation monstre...
O yüzden... Mesele şu ki :.. Ne de olsa bu geceden sonra birbirimizi görmeyeceğiz.
Ce que je veux dire, c'est que... on se voit pour la dernière fois ce soir.
Mesele şu ki...
La chose est que..
Ama mesele şu.
En plus, vous avez délocalisé pour avoir une main d'œuvre bon marché.
Mesele şu ki, derinlemesine düşünürsek her şeyin senin hatan olduğu ortaya çıkar.
Si on cherche bien, je suis sûr que c'est de ta faute.
Mesele şu ki, bütün okula Michael Tinsley'le ilgili özel bir haber yapacağımı söylemiştim.
Mais j'ai dit à toute l'école que j'aurais une entrevue avec Michael Tinsley!
Asıl mesele şu : Eğer yeterince insan, bir konuya kafa yormaya bir şeyler yapmaya başlarsa, durumu... iyi yönde değiştirmek mümkündür.
L'idée, c'est que si assez de gens commencent à réfléchir... et essaient d'agir, ils peuvent améliorer les choses.
Mesele şu ki... yeryüzünde yaşamı silecek saldırıyı ne zaman düzenleyeceklerini bilmiyoruz.
La question n'est pas "si", mais "quand" ils lanceront une attaque détruisant toute vie sur Terre.
Mesele şu ki, Amerika'nın bütün gün pijamayla dolaşan... bir Başkanı olamaz.
Le problème, c'est que... on ne peut pas avoir un Président qui reste en pyjama toute la journée.
Mesele şu...
Euh, c'est que...
Mesele şu ki, onunla hiç gerçekten eğlenemedim.
Mais... je ne me suis jamais amusée avec lui.
- Mesele şu ki, dostum... - Süper güçlerin yok.
- que t'as pas de pouvoirs.
- Mermi yakalama yoksa yok. Mesele şu :
Oublions l'Attrape-balle.
Asıl mesele şu ; Peder Cruz'un yapabileceği fazla bir şey yok.
Le Père Cruz n'y peut pas grand chose.
Asıl mesele şu, çuval işin latifesi. Önemli olan sizinle tanışıp hasbıhal etmek.
Je voulais surtout vous rencontrer.
Mesele şu, baba : Hayatımda olup olmadığını bilmeden ayakta kalabilirim.
Tu vois, papa, je peux endurer ne pas savoir si tu es dans ma vie ou pas.
Mesele şu.
Mais voilà.
Mesele şu, bunlar yeni kadın iç çamaşırları.
Le problème c'est que je porte un nouveau pantalon.
Mesele şu ki, eğer Ortadoğuluların Pakistanlıların falan birşeyler götürdüğünü... duyarsan, bir telefonunun çok faydası olur.
D'ailleurs, si tu entends parler de quoi que ce soit qui concerne des gars du Moyen-Orient ou des Pakistanais, tu nous aiderais beaucoup en prenant ton téléphone.
Mesele şu ki, ben kalıyorum.
En fait, je vais rester.
Asıl mesele şu ki, onlar gibi 55 taneye daha ihtiyacım olacak.
SaÏ... f qÏ...'il m'en faÏ... t encore 55 comme eux.
Mesele şu ki koç bu sene Dümen'i benimsemeyi düşünüyoruz.
En fait Bobby, nous envisageons d'adopter le Veer cette annà ¨ e.
Çünkü esas mesele şu ki, hiçbir yere gitmiyorum. Bu yüzden elinizi çabuk tutup işinizi ciddiye almanız iyi olur. Aksi takdirde sizi Hırsızlık ve Cinayet Bölümünden kovarım.
Parce que je ne vais nulle part donc vous feriez mieux de retravailler correctement au plus vite autrement je vous botterai le cul hors de ce service.
Mesele şu ki bilinçli olarak Avatar haline girmem mümkün gözükmüyor.
En fait, on n'arrivera jamais à le déclencher exprès.
Mesele şu. Tony ölüyor. Kabul edelim.
Le problème, c'est que si Tony nous lâche, soyons honnêtes, quelqu'un devra prendre les rênes.
Mesele şu ki, bu şeyleri paylaşmak iyi bir fikir değil.
Ce n'est pas une bonne idée de partager sa brosse à dents.
Peki, mesele şu ki, kendisinden çok daha, küçük yaşta biriyle bu tip bir ilişkiye girdiği için utanıyor.
Ça le gêne d'avoir ce genre de relation avec quelqu'un de si jeune.
Mesele şu maliyeci çocuk, Lia'nın eşyaları için geldim.
Voilà le truc, financier. Je viens récupérer les affaires de Lia, donc...
Ve mesele şu ki efendim, ben böyleydim.
J'étais comme ça, moi aussi.
- Mesele şu ki, hepsi adamımızı istiyor...
- Ils veulent tous notre homme,
- Şu mesele.
Oh, ça.
Bak, mesele şu ki, bir zarar vermek istememiştik.
Vous voulez qu'on dénonce les gens qui ne croient pas dans les Ori? La dévotion est récompensée.
Aang, şu davalı kabile işi ciddi mesele.
Ces tribus sont en grave conflit.
Şu mesele.
Oh, ça.
Mesele, çocuklara su sıkmam mı? Ölmelerindense ıslanıp kızmalarını tercih ettim.
Si c'est à cause de ces gosses que j'ai aspergés... mieux vaut qu'ils soient énervés et mouillés que morts et secs.
su anda tek mesele... silahlar... ve eger bir tane isteyen olursa bundan boyle bana gelmeniz gerekecek!
La seule chose qui compte aujourd'hui... ce sont les armes... Et si vous en voulez une, il faudra venir me la demander!
Bir de şu diğer mesele var. Bugün yine bunla ilgillenmem lazım.
Le truc est que j'ai un autre truc à faire aujourd'hui.