Soru traduction Français
28,863 traduction parallèle
Harika bir soru.
Bonne question.
İlaç konusunda soru demiştim.
Je voulais dire une question à propos du médicament.
Philip. Küçük bir soru.
Petite question.
Zor bir soru bu.
Voilà une drôle de question.
Tek soru şu ; neden.
La seule question est pourquoi.
- Asıl soru senin ne yaptığın. Ne yapıyorsun?
- Qu'est-ce que toi tu fais?
Büyük soru şu :
En gros, la question est la suivante :
Miranda, Danny ve uyuşturucular hakkında soru sorduğumda bir şey demek isteyip diyememiş gibiydin.
Miranda, quand je vous ai demandé si Danny se droguait, vous avez semblé vouloir dire quelque chose mais ne pas pouvoir.
Ama sonuncu söylediği şey bir soru değildi, değil mi?
Cet argument de fin n'était pas une question, si?
Nuestra Seà ± ora otursun ve beklesinler, ve kimse soru sormasın.
Nos Dames s'asseyent et attendent, et aucune ne demande.
Ve kırkıncı defa öldüğünde, en azından seni bana soru sorarken duymayacağım.
et si tu meurs une 40ème fois, au moins j'aurais plus à t'écouter me reposer cette question.
Sıradaki soru şu
Autre question.
Bunu yapmak için en iyi yol yerine geçmek böylece bunu bilen insanlara soru sorabilirim.
Le meilleur moyen de le savoir c'est d'être lui pour pouvoir demander aux gens qui le savent.
- Sana Diana hakkında bir soru sorabilir miyim?
Je peux te poser une question sur Diana? Bien sûr.
Sadece çok fazla soru var ak... ak...
J'ai juste beaucoup de questions.
Eğer Meng Zhou'ya bir soru, sadece bir soru sormuş olsaydınız sesini duyunca onun Sven Eklund olduğunu fark ederdiniz.
Si vous lui aviez posé ne serait-ce qu'une question, vous auriez entendu sa voix et compris que c'était Sven Eklund.
Soru sormayacaksın demiştim.
Je vous ai dit pas de questions.
Bay Marley'in iş meseleleri hakkında birkaç soru sormak için.
Juste quelques questions sur les affaires de M. Marley.
Şimdi milyon dolarlık soru geliyor kim gidip de trenlerimi almak ister?
Voilà la question à un million : Qui veut aller là-bas chercher mon train?
Asıl soru silahla orada ne yapıyordu?
La question est, que faisait-il avec une arme?
Asıl soru, siz emin misiniz?
Vous, en êtes-vous sûre?
Size bir kaç soru sorabileceğimizi umut ediyorduk.
Pourrions-nous vous poser quelques questions?
Bunlar daha soru sormaya fırsat bulamadan şaplağı yemek için dik durun der.
Elle les fera rester immobiles pour leur donnant une fessée avant même qu'ils puissent s'interroger.
Bana soru sorayım deme.
Ne me... ne m'interrogez pas.
- Güzel soru.
- Bonne question.
- Asla soru sormadım.
- Je n'ai jamais posé de questions.
O halde eğer bu bir bilmeceyse, soru nedir?
Donc si c'est une énigme, quelle est la question?
Asıl soru Jedi'ın kazanmayı nasıl seçtiği.
Comment un Jedi choisit de gagner, la question est.
Dur biraz, bu soru bayraklarla ilgili değil.
Ça ne concerne pas les drapeaux.
Asıl soru ise hangisi gerçek?
La question est... quelle est la vérité? Peut-être toutes.
Söylüyorum sana, pazarlık söz konusu olamaz. Kimse o soru işaretini masadan çekmene izin vermeyecek.
Personne ne va te laisser éluder cette question.
Bana sürekli soru soruyorlar.
Ils n'arrêtent pas de me poser des questions.
Anlaşmamızın şartlarından biri hiçbir soru sormamandı.
Nous étions d'accord que tu ne poserais pas de questions.
Kafasında soru işaretleri kalmadan ölmesini sağladık.
On l'a laissé mourir avec des réponses.
Bir soru sorayım Bayan DiPierro. 5 / 9 hack'i hiç gerçekleşmeseydi dünya nasıl görünürdü diye merak ettiniz mi?
Permettez-moi de demander, Madame DiPierro, vous êtes-vous déjà demandé à quoi ressemblerait le monde si le piratage du 9 mai n'était jamais arrivé?
Basit bir soru.
- C'est simple.
Bir soru sorabilir miyim?
Puis-je poser une question?
Soru soran yok.
Pas de questions posées.
Ne için? İfadeni almak, birkaç soru sormak için.
J'avais juste quelques questions à vous poser.
İş arkadaşlarım ve ben sana birkaç soru sormak istiyoruz.
Mes collègues et moi voudraient vous poser quelques questions.
Bütün yaşamımda, kendi yolumu çizerken sürekli kendime bir soru sordum. Odadaki en güçlü insan ben miyim?
Tout au long de ma vie, je me suis toujours demandé, suis-je la personne la plus puissante dans la salle?
Gerçekten soru soracağını düşünmemiştim.
Je pensais pas que t'irais chercher plus loin.
Çok güzel bir soru.
C'est une bonne question.
Soru sormuyorum.
Je ne pose pas de questions.
Bunu sormaktan nefret ediyorum ama size zor bir soru sormalıyım.
Je déteste avoir à vous demander ça, mais il faut que je vous pose une question difficile.
Gerçek soru senin kim olduğun?
La vraie question est : qui es-tu?
Hileli soru, güven bana.
C'est un piège, crois-moi.
Asıl soru şu, Sonia neden çaresizce ölmeden önce babasını görmek istedi?
La question est, pourquoi Sonia voulait tellement revoir son père avant qu'il ne meure.
Güzel soru. Daha "bar-dağı" bile saklayamadığınız düşünülürse tabii...
Bonne question, vu que tu ne peux même pas cacher... le verre.
Seninle izlemek istemiyorum, çok soru soruyorsun.
Pas avec toi. Tu poses trop de questions.
Bir kaç soru sormak istiyor, tamam mı?
Il doit vous poser quelques questions.
sorun değil 4528
sorun degil 26
sorun 297
sorun yok 1746
sorun nedir 2736
sorunlar 17
sorun ne 3390
sorun olmaz 185
sorun mu var 211
sorun olur mu 68
sorun degil 26
sorun 297
sorun yok 1746
sorun nedir 2736
sorunlar 17
sorun ne 3390
sorun olmaz 185
sorun mu var 211
sorun olur mu 68