Yürümek traduction Français
1,935 traduction parallèle
Yürümek istermisin?
Vous voulez marcher?
Yürümek iyidir.
Marcher, c'est bien.
Hep yürümek gerekiyor.
Les promenades.
Sadece yürümek hoşuma gidiyor.
J'aime marcher.
Yürümek için güzel bir şehir.
C'est ce qu'il y a de mieux ici.
Bu eski otele ulaşana kadar birkaç kilometre yürümek zorunda kaldık ve sıcaktı.
Nous avons parcouru 3 kilomètres pour aboutir à ce vieux motel et... Il faisait chaud.
Yürümek ister misin?
Tu veux aller faire un tour?
Bu tarafa doğru yürümek zorunda kalacağım.
Je vais marcher comme ça.
Bence böyle yürümek her şeyi daha heyecanlı kılıyor.
Je pense que marcher comme ça rend la scène plus excitante.
Bu yaradan sonra yürümek çok zor olur.
Marcher a dû alors être très difficile.
Harika bir fikir, H, yürümek en iyisi.
Bon choix, H. Marcher, c'est le mieux.
Yürümek için çok küçük.
Ça fait jeune pour marcher.
O koridorda yürümek istemiyorum.
Je ne peux plus traverser ce couloir maintenant.
Buluşma saatini 11 : 45 yapıyorum. Bu da buradan geçmek için bize 1 saat 15 dk. kazandırır. - Önde yürümek için gönüllüyüm.
Il est 11h45, ce qui ne nous donne qu'1h15, pour traverser ce terrain.
Yürümek mi?
Marcher?
GCMS'kadar yürümek zorunda mıyım? yoksa sen mi söylersin?
Il faut que j'aille faire un spectromètre de masse moi-même, ou vous allez me le dire?
Horus'un birlikte yolculuk ettiği 12 havarisi vardı Hastaları iyileştirmek ve su üzerinde yürümek gibi mucizeler gösterirdi.
Horus avait 12 disciples avec lesquels il voyageait, accomplissant des miracles tels que guérir les malades et marcher sur l'eau.
İsa'nın birlikte yolculuk yaptığı 12 havarisi vardı ve onlara hasta insanları iyileştirmek suda yürümek, ölüleri diriltmek gibi mucizeler gösterdi. "Kralların Kralı", "Tanrı'nın Oğlu" "Dünya'nın Işığı", "Alfa ve Omega", "Tanrı'nın Koyunu" ve bunun gibi birçok isimle anıldı.
Jésus avait 12 disciples avec lesquels il voyageait, accomplissant des miracles tels que guérir les malades, marcher sur l'eau, ressusciter les morts. Il était aussi connu comme "Le Roi des Rois", "Le Fils de Dieu", "La Lumière du Monde", "L'Alpha et Omega", "L'Agneau de Dieu", et beaucoup d'autres.
Dokuz başlı bir ejderhanın üstüne yürümek üzereyim. Ama yine de görüyorum ve elimdeki iki ası açıyorum.
Je marche droit sur l'hydre aux neuf têtes, alors je... je suis et retourne ma paire d'as.
Araba Juliana'ya lazımdı. Zaten canım yürümek istedi.
de toute façon.
Belki yürümek yada başka bir şey yapmak ister misin?
Tu veux qu'on aille marcher, peut-être?
Hayranlarımın olduğu o sahilde yürümek istemedim artık.
Pas question de fouler cette plage devant tous mes fans.
- Hayır, hayır, yürümek iyi gelir.
- Non, j'ai besoin de marcher.
Sadece asker mangalarında satılan postallar. Uçak kanatlarında yürümek için yapılmış.
Des bottes vendues dans les coopératives de l'armée, conçues pour marcher sur les ailes d'avions.
Bir keresinde Karlstad'dan Oslo'ya kadar yürümek zorunda kalmıştın.
Un jour, vous avez dû marcher de Karlstad à Oslo.
Yürümek zor, o kadar yoğun.
On peut à peine marcher, tellement c'est dense.
- Sokaktan aşağıya yürümek. - Ethan Grant, adamım.
Ethan Grant... mon pote!
En çok istediğim şey evimin kapısından çıkmak yürümek, yürümek, yürümek ve hiç geri dönmemek.
Je voudrais ficher le camp de cette maison, marcher tout droit, tout droit, tout droit et ne jamais y remettre les pieds.
Ama onun gibi yürümek zorundasın.
N'oubliez pas de marcher comme lui.
Bana asıl gereken yürümek.
J'ai juste besoin... de marcher.
Tam aralık ayıydı ve ben birkaç blok kuzeye doğru yürümek için dışarı çıkmıştım.
C'était en décembre. Je suis sorti et j'ai marché vers le nord.
Yürümek mi istiyorsun?
Tu veux marcher?
Dünyayı fethetme yolu bu mu? Tekbir yaşam süresinde yürümek için uzun bir yol!
Le chemin de l'unification du monde... est-il trop long pour que l'on puisse le parcourir en une seule vie?
Kazada tam anlamıyla harabeye dönmüş. Şu şeylerle yürümek zorunda kalmış.
Elle a été pas mal abîmée par l'accident.
Biliyorsunuz, Romanya Kralı'nın ölümünden sonra, Danimarka Kralı'nı oynamak parkta yürümek gibi oldu.
Après le roi de Roumanie, jouer le prince du Danemark sera du gâteau!
Dağın zirvesine yürümek de zordur.
C'est pas facile de gravir une montagne.
Paytak paytak yürümek. Senaryoda mumyanın ekrana doğru paytak paytak yürüdüğü ve durduğu yazıyor. Bir an...
Le scénario dit : "La momie entre en titubant puis s'arrête." Pendant une seconde.
Neden gelmemeyi denemiyorsun, böylece yürümek zorunda kalmazsın?
Viens pas, comme ça, t'auras pas besoin de marcher.
Ayda yürümek!
Marcher sur la lune!
Her neyse, yürümek fazla önemsenir, ben burada istediğim herşeye sahibim.
Marcher est très surfait. J'ai tout ce dont j'ai besoin.
Yürümek, konuşmak ve ayakkabı denemek gibi sıradan işleri yapabileceksin.
Vous arriverez encore à marcher, parler, nouer vos lacets.
Bütün yapmamız gereken, içinden geçmek üzere yürümek.
On n'a qu'à passer à travers, c'est tout.
Uzun mesafe yürümek bacağımı ağrıtıyor.
Marcher sur de longues distances me fait mal à la jambe.
Kırlarda yürümek için güzel bir gün, belki?
Une belle journée pour marcher dans la campagne peut-être.
Kendimize ICF ismini taktık... Banliyö Gücü. çünkü eskiden olduğu gibi yürümek yerine deplasman maçlarına banliyö treniyle gidiyorduk.
On se faisait appeler l'ICF, InterCity Firm, parce qu'on prenait ces trains-là pour aller aux matchs plutôt que de mettre le feu chez nous.
Eddie ile birlikte barbeküye doğru yürümek, Nasıl olacak diye hayal ediyordum. Sanki balodaymışım gibi.
J'imaginais ce que ça ferait de marcher jusqu'au barbecue avec Eddie, ce que ça ferait...
Onun tek istediği konuşmak, gülmek ve resimlere bakmak. Senin istediğinse, içindeki karanlıklarına yürümek.
Tout ce qu'elle veut, c'est parler, pleurer, rire et regarder des photos, et toi, tu préfères t'enfermer ta douleur.
Yürümek ister misin?
On fait un tour?
Yürümek çok farklı değil mi?
La vie est si étrange!
Öne eğilerek yürümek gibi?
Penchée en avant?
Yürümek zorunda kalacağız.
- Vous etes ruiné, il faudra rentrer a pied.