Zaman mı traduction Français
86,543 traduction parallèle
Sizce o zaman mı oldu?
Vous pensez que ça pourrait être ça?
Barry, farkında olsan da olmasan da artık her zaman kusurlu bir yanımız olacak.
Et, Barry, que tu le réalises ou non, maintenant il y aura toujours une partie de nous qui sera salie.
Joe, şu an bunun zamanı değil, tamam mı?
Joe, ce n'est pas le moment.
O zaman seni Bay Gene Kelly'ye bırakmam gerekecek çünkü Tanrı biliyor ya, o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
M. Gene Kelly va prendre le relais parce que Dieu sait que je ne peux rien y faire.
Yani zaman kasasından aldığı şey bu mu? Güç kaynağı mı?
C'est donc ce qu'il a pris dans le salle temporelle, sa source d'énergie?
O zaman sanırım cevap aramaya gelmişsindir, değil mi?
Je suppose que tu es là pour des réponses?
Ne olursa olsun her zaman yanında olacağımı bilmeni istiyorum.
Je veux que tu saches que peu importe ce qui se passera, je serai toujours là pour toi.
- Kendimi yarattım. Kendi zaman kalıntılarını bile yaratacaksın ama o hepsini öldürecek.
Tu créeras des vestiges mémoriels de toi-même, mais il les tuera tous.
Bunca zaman boyunca, hep seni bir adım önde olduğun için durduramadığımızı sandık ama olay bu değil.
Tout ce temps, nous te pensions imbattable car tu avais une longueur d'avance, mais c'est faux!
Gelecekteki halim, seni durdurmak için zaman kalıntıları yarattığını söyledi.
Mon futur moi m'a dit qu'il a créé des vestiges pour te vaincre.
İşte gerçeğin o zaman farkına vardım Barry.
C'est là que j'ai compris la vérité, Barry.
Önce hangisi ortaya çıktı? Savitar mı, zaman kalıntısı mı?
Qui fut le premier, Savitar ou le vestige mémoriel?
O zaman sana ihtiyacım yok!
Je n'ai pas besoin de toi!
- O zaman bana niye tavsiye vermedin? Yardım etmedin?
Alors pourquoi ne m'as-tu pas donné des conseils pour m'aider?
O zaman mı tanıştık?
C'est là que nous nous sommes rencontrés.
- Şu andan itibaren ne zaman o yaz fırtınası gibi, gri benekli masmavi gözlerine dudaklarımı öpmeye gelirken bakarsam düşündüğüm tek şey, o güzel ve ateşli beynine nasıl ilham verebileceğim olacak. - Çok iyi anladım.
Me comprenez-vous?
Ama yardıma ihtiyacım olduğu zaman yardım edebilirdin.
Mais vous auriez pu m'aider dans mon besoin.
Caroline ve Elena'yı kolladım, uzun zaman çaba gösterdim.
Caroline et Elena, Lutter avec elle pendant si longtemps.
Sanırım bu dans eğlencesini bitirmenin zamanı geldi.
Je pense qu'il est temps que nous enveloppons cette fête.
Sonunda kendime hiç bir zaman... istediğim gibi bir kardeşe sahip olamayacağımı itiraf ettim.
Je me suis finalement avoué Que je ne vais jamais avoir le frère que je veux.
O zaman buna değmesini sağlayalım.
Nous devons donc compter.
O zaman hadi yapalım.
Alors faisons les.
Bunu uzun zaman önce yapmalıydım.
J'aurais dû faire ça il y a longtemps.
Arkadaşım evrak işini hallederken zaman geçiriyorum işte.
Je passe du temps avec ma nouvelle amie qui remplit la paperasse.
Peki o zaman kime bağlıyım?
Alors à qui je suis relié?
Yap o zaman, Damon, ve sen iblisi alt etmeye çalışırken, iki kızımı da alıp kendimi buraya saklayacağım, kimden mi? unuttuysan söyleyeyim, Kai onları...
Alors c'est ton problème, Damon, et pendant que vous essaierez d'éliminer le diable, je vais me cacher ici avec mes deux filles, au cas où tu aurais oublié, que Kai a essayé de tuer
Çünkü zamanım doluyor.
Parce que mon horloge tourne.
Eğer cehennem kötülerle dolarsa ve benim de birazım cehennemdeyse... o zaman belki çok kötü birini öldürerek burada kalmamı sağlayabiliriz. aynı o seksi sirenlerin yaptığı gibi.
Si l'enfer est rempli de mal, et que je suis encore un peu en enfer, alors peut-être que je peux sécuriser mon passage sur Terre en tuant une personne vraiment mauvaise comme ces sirènes sexy l'ont fait.
Yaptıklarımı telafi içim sonsuza kadar zamanım var.
J'ai une éternité pour réparer ce que j'ai fait.
Ama zamanımız biraz kısıtlı.
Mais, on est un peu à la bourre.
O zaman zarar verdiğin insanlara yardım etmen daha kolay olur.
Ensuite tu sauras comment aider les personnes que tu as blessé.
Nişanlınla zaman geçirmek yerine bu hainle bana yarım ettin.
Alors tu as choisi de m'aider Avec ce meurtrier fou au lieu de passer un moment avec ton fiancé.
Son bir kaç yılda düşünecek çok zamanım oldu.
J'ai eu beaucoup de temps pour penser ces dernières années.
Bana bunu verdiğin zamanı hatırlıyorum yılbaşında vermiştin.
Je me souviens quand tu m'as donné ça... à Nöel.
Bu anı her zaman hatırlayacağım.
Je m'en souviendrai toujours.
O zaman neden ona yardım ediyorsun?
Alors pourquoi l'aider?
Üzgünüm aşkım ama henüz zamanı değil.
Désolé mon amour, mais ce n'est pas ton heure.
Zamanımız doluyor.
Nous manquons de temps.
Zamanımız doluyor.
On manque de temps
Yardım etmek için zamanında varamam.
Je ne pourrais pas rentrer à temps pour aider.
O zaman ben de sorumluyum ve ben daha fazla kan akıttım.
Alors j'en suis responsable, aussi, et de plus encore.
O zaman bırak kendim için yapayım.
Alors laisse-moi faire ça pour moi.
Peki nine... Ne zaman beni duymanı istediysem,... şimdi beni duy.
Ok, Grams, si j'ai jamais eu besoin que tu m'écoutes, écoute-moi maintenant.
Zamanım daha dolmadı!
Ce n'est pas mon moment!
Biraz zaman aldı ama sonunda bu cadı olma olayını kavradım.
Ça m'a pris un certain temps, mais j'ai finalement compris ce truc de sorcière.
Zehrin ne zaman etkinleştiğine dair bir fikrin var mı?
Tu sais combien de temps il a fallu pour que le poison s'active?
Sadece biraz zaman alıyor. Anladınız mı?
Ça prend juste du temps.
Dün ne zaman zehirlendiğin hakkında bir fikrin var mı Amy?
Avez-vous une idée de quand on aurait pu vous empoisonner hier?
Onu yere düşürdüm biraz mücadele ettik ve orada ne olduysa artık bana o zaman enjekte etmiş olmalı.
Je l'ai plaqué au sol, on a lutté pendant un moment, et je suppose que s'il m'avait piqué, ce serait juste...
- Yok canım, ne zaman istersen bana çarpabilirsin.
Tu peux me foncer dedans quand tu veux.
- Tamam gidip bakalım o zaman. - Tamam sorun değil.
Au boulot, alors.