English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ G ] / Gitmek zorunda

Gitmek zorunda traduction Portugais

2,169 traduction parallèle
bir iş için ofise gitmek zorunda kaldım.
Tive de voltar para o consultório para trabalhar.
Ve bununla gitmek zorunda kalmayacaksın.
E não terás de o fazer.
Durursan, gitmek zorunda kalırım.
Se parares, tenho de ir embora.
Çadırıma geldiği ilk andan itibaren hayır dersem, bir ay boyunca önden gitmek zorunda kalacağımı biliyordum.
Desde a primeira vez que ele foi à minha tenda, eu soube que se recusasse, teria de ir à frente durante um mês.
Pekala, millet, eve gitmek zorunda değilsiniz. Ama burada da kalamazsınız.
Muito bem, companheiros, não têm de ir para casa, mas não podem ficar aqui.
Bu odadan çıktığın zaman, asla tekrar eve gitmek zorunda kalmayacaksın.
Quando saíres desta sala, nunca mais terás de voltar a casa.
Keşke gitmek zorunda olmasaydın.
Era bom que não tivesses de ir.
Düşündüm de, benim gitmek zorunda olmadığım bir tatile çıkıyorsunuz ya...
Já que estão a fazer as malas para uma viagem à qual não tenho de ir...
Ama ailen gitmek zorunda.
- O quê? Está brincando? - Não está.
Thomas, sen ister kal, ister git. Ama ailen gitmek zorunda.
Thomas, podes ficar ou partir, mas a tua família tem de ir embora.
Gitmek zorunda kaldı.
Ele teve de ir.
Vekil doktorluğun en iyi tarafı yarı zamanlı olması ve ihtiyaç duyulduğum yere gitmek zorunda olmam. Enid ile bol bol seyahat edeceğiz.
E a vantagem de ser substituto, é ser a tempo parcial e tenho de ir para onde for preciso, por isso eu e a Enid vamos viajar.
Eğer siz emrederseniz, gitmek zorunda kalır.
Se lho ordenar, tem de ir.
Köprü kapalıydı, bu yüzden varyanttan gitmek zorunda kaldık.
Fecharam a ponte, por isso tivemos de fazer um desvio.
Merhaba, Chuck Bass gitmek zorunda kaldı,... ama sizi aramasının nedeni olan kadın içeride.
Olá. O Chuck Bass teve de sair, mas a mulher sobre a qual ele telefonou está lá dentro.
Şanslı olanlar içeriye doğru yalnızca birkaç mil gitmek zorunda kalabilir.
Alguns sortudos apenas têm de percorrem alguns quilómetros pelo interior.
Dolayısıyla, balıklar bana gelmezse ben onlara gitmek zorunda kalacağım.
Se os peixes não vierem ter comigo, eu tenho de ir ter com eles.
Dünyanın öbür ucuna gitmek zorunda kalsam bile, kızı bulacağım.
Nem que tenha de ir até aos confins do mundo. Irei encontrá-la.
- Gitmek zorunda değiliz.
- Não temos de ir.
Bu vaka bir tıp komitesinin önüne gitmek zorunda kalacak.
Este caso deve passar antes por um comité médico.
Bizi geri çevirirseniz, Montenegro Venezuela'daki Doktor Bravo'ya gitmek zorunda kalacağız.
Se nos rejeitar, teremos que ir ao Dr. Bravo Montenegro da Venezuela.
- Besbelli. Hey, artık okula gitmek zorunda değilim.
Ei, já não tenho que ir à escola.
Gitmek zorunda kalacaksın, başka seçeneğin yok.
Terás que partir, não terás escolha.
Bırakmaya çalıştığını söyledi, ama o kadar çok içiyordu ki markete sigara almaya gitmek zorunda kalmıştı.
Disse que estava a tentar parar, mas fumou tanto, que teve de ir a correr à loja comprar mais cigarros.
Gitmek zorunda mıyız?
Temos mesmo de ir?
Çünkü akıllı, yetenekli ve güzel ve haplara o kadar bağımlı oldu ki rehabilitasyon merkezine gitmek zorunda kaldı.
Porque a esperta, talentosa e linda andou metida na droga e teve de fazer reabilitação.
Hoşuna gitmek zorunda değil.
Não têm de gostar. É para mim.
Kim, onunla gitmek zorunda değilsin.
Kim, não precisa de ir com ele.
Gitmek zorunda değilsin.
Não tens de ir.
Hayır, hayır hiçbir yere gitmek zorunda değilsiniz.
Não, não, não, não. Vocês não precisam de ir a lado nenhum.
Zoe, gitmek zorunda değilsin.
Zoe, não tens que sair.
Neden gitmek zorunda olduğumuzu tekrar anlatsana.
Diz-me mais uma vez por que temos de ir a esta festa.
Tabii ki, eve gitmek zorunda kaldım.
E claro, tive de voltar para casa.
İyi haber ise, ikinci randevuya gitmek zorunda değilsin.
A boa notícia é que estás safa do segundo encontro.
Evime gitmek zorunda kaldım.
Precisei ir até meu apartamento.
Eğer bu bir tek oy kaybetmekse bile, - Washington'a gitmek zorunda kalacaksın.
Se a diferença for de um voto, precisa ir até Washington.
Muhtemelen Nate benden nefret ediyordur, ama önemli değil. Gitmek zorunda değilsin.
O Nate provavelmente odeia-me agora, mas não importa.
Gitmek zorunda değilsin.
Não tens que partir.
Her zaman gitmek zorunda mısın?
Tens sempre que ir?
Babasını görmek için cezaevine gitmek zorunda kalıyor olabilir ama Kaptan onu asla geri çevirmez.
Até o Nate... pode ter de ir à prisão para ver o pai, mas o Capitão nunca o mandaria embora.
Bu akşam babamlara gitmek zorunda mıyız?
Bem, temos mesmo de ir a casa do meu pai, esta noite?
Peki... gitmek zorunda değiliz.
Bem, não... não precisamos de ir.
Keşke Penny işe gitmek zorunda olmasaydı. Kamp yapmayı seviyor.
Oxalá a Penny não tivesse de ir trabalhar.
Tanımadığım insanların olduğu bir yere gitmek zorunda olmadığım için minnettarım.
Estou grato por não ter de ir para algum lado com estranhos.
Bak, Ted ile tanışmak için sabırsızlanıyordum ama bara bir saat önceden gitmek zorunda kaldım ve muhteşem bir adamla tanıştım.
Olha, eu estava mesmo ansiosa por conhecer o Ted, mas eu cheguei ao bar uma hora mais cedo e conheci um tipo fantástico.
Sue'nun bir erkek arkadaşı oldu. Keşke gitmek zorunda olmasaydım, ama yarın erken kalkmam gerekiyor.
Gostava de não ir embora, mas amanhã levanto-me muito cedo.
- Gitmek zorunda değilsin.
- Tu não tens que ir.
Yanlış olduğunu biliyorum ama bu şeyler gitmek zorunda.
Sei que talvez esteja errado mas, estas coisas, têm de desaparecer.
Gitmek zorunda mısın?
Você tem que ir?
- Gitmek zorunda.
- Bem, tem de ir.
Sonra eve gitmek istedim ama o köpek havlamaya başladı, bende içine girmek zorunda kaldım.
Ia para casa, mas ouvi um cão ladrar e escondi-me aqui...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]