O zamanlar traduction Portugais
8,526 traduction parallèle
Eminim birçok çocuk o zamanlar ona geri zekalı ve yavaş diyordur ama bugün bile onun sessiz ve cahil olduğunu söyleyebilirim ama geri zekalı değildi.
Muitos lhe chamariam atrasada, outros lerda mas, na altura, e até hoje, diria que era sossegada e analfabeta, mas nunca atrasada.
O zamanlar apartman görevlisi olarak çalışıyordu ama hep bir tür sanat eseri çıkarması gerekiyordu genelde bir şeylerin görüntüsünü bozardı.
Na altura, trabalhava como empregado de limpeza, mas tinha sempre de praticar algum tipo de arte, normalmente a distorcer algo.
O zamanlar Davranış Bilimi Birimi'ydik.
Éramos a Unidade de Ciência Comportamental naquela altura.
Stacey Bell. O zamanlar kimse beni sallamıyordu. Daha dünkü çocuktum ama haklıydım.
Na época ninguém me deu ouvidos e eu era ainda um novato, mas estava certo.
O zamanlar kel değildim.
Nem era careca, nessa altura.
- Evet, uzun zaman önceydi. Neden kocamı o zamanlar kimin ispiyonladığıyla neden bu kadar ilgilendiğini merak ediyorum şimdi.
Sim, foi há muito tempo, o que me faz pensar por que razão está tão preocupado com quem denunciou o meu marido, na altura.
O zamanlar yanımda bir Bay Markham olsaydı hemen üstüne atlardım.
Digo que se tivesse um Sr. Markham do meu lado, então, aliava-me a ele, sem pensar duas vezes.
Kadını geçmişteki becermesi o zamanlar davayı mahvetmişti!
Ter-se enrolado com ela destruiu a queixa-crime, então!
O zamanlar bir parti için evimize geldi.
Ele veio a nossa casa a uma festa uma vez.
Cep telefonları 16 yıl önce yaygın değildi ve çanta gece boyu yanında kalmayacaktı, yani o zamanlar Los Angeles'te en çok kullanılan alan kodları 323, 310 ve 213'tü.
Os telemóveis não eram comuns há 16 anos, e ele ia pernoitar com a Futebol, logo... Os códigos da área mais populares de LA na época eram 323, 310 e 213.
Zenci değil, Yunan'dı. Ayrıca o zamanlar daha onunla tanışmamıştım.
Ele tinha descendência grega e foi antes de a conhecer.
O zamanlar güvenlik işlerime bakıyordu.
Era o meu responsável pela segurança na altura.
O zamanlar çok saftın.
- Eras tão crédula.
O zamanlar bir kürek 15 dolardı.
Naquela altura, uma pá custava 15 dólares.
Sorularınızı, Union Pacific için harita ve araştırma yapan o zamanlar emrimde çalışan Cullen Bohannon'a yöneltebilirsiniz.
Se tiverem perguntas, podem fazê-las ao homem que fez o reconhecimento pela Union Pacific mesmo quando trabalhava para mim, o Senhor Cullen Bohannon.
O zamanlar aldığın notlar gerek, her şey tazeyken yazıldılar çünkü.
Preciso de ler as tuas notas daquele dia, quando tudo estava fresco.
O zamanları gerçekten hatırlamıyorum.
Não me lembro de nada daquela altura.
Baban o zamanlar çok seyahat ediyordu.
O teu pai andava a viajar tanto nessa altura,
Tabii o zamanlar ben o şekilde görmüyordum.
Não foi assim que pensei na altura.
O zamanlar onu tanıyordun.
Você devia tê-lo conhecido nessa época.
Annem o zamanlar küçük bir çocukmuş, ama Salem'de olanları hiç bir zaman unutmadı.
A minha mãe era muito nova na altura, mas nunca esqueceu o que aconteceu em Salém.
O zamanlar lezbiyene benzemiyordun.
Na época, não parecias lésbica,
O zamanlar neden buranın dışında kendiyle baş başa kalmak istediğini hiç anlamazdım...
Eu nunca percebi naquela época, porque ele queria ficar aqui, sozinho.
O zamanlar sahip olduğumuz birkaç yerden biriydi sadece.
Era uma das nossas casas.
- O zamanlar - vetala değilmiş yani.
- Ela não era uma Vetala.
O zamanlar olanlardan dolayı kendinden daha çok nefret etti.
Ela odiou-se ainda mais pelo que aconteceu depois.
Bu yüzden o zamanlar hayatıma girdin.
Foi por isso que apareceste na minha vida.
- Bir zamanlar yürüyemeyen bir adam vardı vaiz James kafasına böyle dokundu ve adam aniden sandalyeden kalkıp yürümeye başladı.
Uma vez, havia um homem que não conseguia andar. O Padre James tocou-o na cabeça assim, e, de repente, o homem saiu da cadeira e caminhou no palco.
Zor zamanlar biliyorum. Baban çalışmıyor ve bütün...
Sei que têm sido tempos dificeis com o teu pai desempregado...
Yaşca o kadar büyük değilim fakat Lothal'da işlerin daha iyi olduğu zamanları hatırlıyorum.
Não sou assim tão velho... mas lembro-me da época em que tudo era bom em Lothal.
Hafızam bir zamanlar olduğu gibi değil ama İmparatorluğa zahmet edip rapor etmediğim birkaç yer var.
Bem, a minha memória já não é o que era antes, mas... existem alguns lugares nunca informados ao Império.
Korkularını anlıyorum fakat Jedi ve klonların yan yana savaştıkları zamanları da hatırlıyorum.
Entendo o teu receio, mas... também me lembro de quando os Jedi's e os clones lutaram juntos.
Çünkü düşündüm de Rosa Parks'ın bir zamanlar otobüste istediği yerde oturamaması çok acayip değil mi?
Estava a pensar... Como era louco o tempo em que a Rosa Park não podia nem sentar num autocarro no lugar desejado? E, de repente, um dia ela diz :
Bir zamanlar Başkan'ı korumuştum.
Protegi o presidente uma vez.
Kokun, bana, bir zamanlar hem arzu hem de çaresizlikle boğuşmamı sağlayan bir parfümü hatırlattı. Çünkü bunu süren o kadına asla sahip olamayacağımı biliyordum.
O teu cheiro faz-me lembrar de um certo perfume que me enchia não só de desejo mas também de desespero, pois sabia que nunca podia possuir a mulher que o usava.
Yanında olmadığım zamanları telafi edebilmekti.
Compensar todo o tempo que não estive lá.
Bunchy'nin kadın süper kahraman çizgi romanlarını sanki Playboy dergisiymiş gibi sakladığı zamanları hatırlar mısın?
Lembras-te de o Bunchy esconder as revistas da super-heroína no quarto dele, como se fossem Playboys?
Bir zamanlar ki oğlum!
- O meu filho! - O Céu perdoa-me.
O, tüm zamanların en büyük film yıldızı olarak biliniyor.
Ele é a maior estrela do cinema de sempre.
Quinn çocuk olduğun ve ellerinin o tarlalarda su topladığı zamanları hatırlıyor musun?
Quinn, lembraste quando eras rapaz? A criar bolhas nas mãos naqueles campos?
Bir zamanlar bütün dünyanın güç merkeziydi.
Já foi a sede do poder para o mundo inteiro.
Son zamanlar farklı oldu, o kadar.
As coisas andam diferentes, só isso.
Kiera Cameron'ın sözde Altıncı Bölüm için burada çalıştığını ve senin de onun sırlarını sakladığını, benimse hiçbir şeyden haberim olmadığı zamanları hatırlıyor musun?
Lembras-te quando a Kiera supostamente trabalhava na Secção 6, eras o rapaz no celeiro que guardava os segredos dela e eu era o homem no escuro?
Zamanlarımız şu anda birbirine bağlandı. Yani, şu anda olacak herhangi bir değişiklik geleceği de etkileyecek.
Os nossos tempos estão ligados, por isso cada mudança neste momento... muda todo o futuro.
Bir zamanlar sahip olduklarımız, çok saftı, doğaldı.
O que nós tivemos outrora era tão natural.
Senin zamanların mı? Donnie'nin onun soyadını aldığı zamanlar mı?
Ou seja, o tempo em que ficas com o nome dela?
Hal bana Anthony ve Pope'un bir zamanlar 2. Bölük için önemli olduğunu söylüyordu.
O Hal disse-me que o Anthony e o Pope, uma vez, foram importantes para a 2ª Mass?
Bir zamanlar birbirimizin mutlu sonuyduk.
Já foste o meu final feliz, e eu fui o teu.
Bana söylemediğin şey nedir? Bir zamanlar kendisini böyle adlandıran bir kadın hakkında söylentiler vardı.
O que me estás a esconder? Houve rumores, em tempos, de uma mulher que se chamava assim.
Bu geceki hadiselerin şok edici sonucunda Wolfe'un bir zamanlar havarisi olan Johnny Royalle görünüşe göre eski efendisini öldürdü.
Numa chocante conclusão dos eventos desta noite, O em tempos seguidor do Wolfe, Johnny Royalle, aparentemente matou o seu antigo mestre.
Sanırım o ilaç sayesinde sahneye çıkabildi ve kariyerine devam edebilmek için gerekli iş görüşmelerini yapabildi ama sorguladığım zamanlar da vardı.
Imagino que aquela medicação lhe permitia atuar e executar o que estava relacionado com o trabalho, para voltar a endireitar a carreira dela. Mas houve momentos em que questionei :
o zaman 2152
o zaman sen 17
o zaman görüşürüz 43
o zaman ben 17
o zaman git 34
o zaman bile 16
o zaman konuşuruz 17
o zaman sorun yok 23
o zamandan beri 75
o zamana dek 17
o zaman sen 17
o zaman görüşürüz 43
o zaman ben 17
o zaman git 34
o zaman bile 16
o zaman konuşuruz 17
o zaman sorun yok 23
o zamandan beri 75
o zamana dek 17