English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ S ] / Senin hayatın

Senin hayatın traduction Portugais

3,194 traduction parallèle
Arite Nielson, bu senin hayatın.
Artie Nielson, esta é a sua vida.
Ve Russell benim hayatım en az senin hayatın kadar önemli.
Russell, a minha vida é tão importante como a tua.
Ama yarından itibaren, göreceksin ki New York ne kadar da zor bir şehirmiş bütün New York Polisi 30 bin adamıyla seni ezmeye günlük işlerini yaparken senin hayatını cehenneme çevirince anlarsın.
Mas a partir de amanhã, vai ver quanto dura a cidade pode ser quando toda a força policial for atrás de si. Trinta mil polícias a terem como objectivo tornar a sua vida, num inferno.
Alex ile senin hayatını tehlikeye attım ve dünyaya iyi eğitimli bir terörist kazandırdım.
- Coloquei ambas em risco e coloquei uma terrorista bem treinada pelo mundo fora.
Senin hayatın yalan.
Vais arrepender-te disso. A tua vida é uma mentira.
Ben senin hayatını kurtardım.
Salvei-te a vida.
Senin hayatın Gossip Girl gibi, tek fark herkes yaşlı ve fakir.
A sua vida parece o "Gossip Girl" só que são todos mais velhos e pobres.
Hayır, hayat senin hayatın.
- Não. Tens a tua vida.
- Sessiz ol. Senin hayatın Jess'in durumunda olan biriyle konuşmak için çok mükemmel.
A tua vida é muito perfeita para falares com alguém no estado dela.
Senin hayatını kurtarmıştım Michael.
Já te apoiei uma vez, Michael. - Basra.
Senin hala bir oğlun var. Hayat hala senin hayatın.
Ainda tem o seu filho, a sua vida ainda é sua.
Ve senin hayatın... Hayatının ait olduğu... Annem yemeğe çağırıyor.
E a tua vida, a tua vida pertence...
Ama senin hayatını alarak değil.
Mas não tirando a tua.
- Senin hayatın bu.
Esta é a tua vida.
Senin hayatını ele geçirip, kontrolü eline alan sonra da sana hayatta yapmayacağın şeyleri yaptıran birisi oldu mu?
Alguma vez... alguma vez houve alguém que de alguma maneira... tomou conta da sua vida, fez a sua cabeça, para fazer coisas que não queria fazer, na verdade?
Senin hayatını kurtarmaya çalıştım.
Eu tentei salvar-te a vida.
- April, seni saymıyoruz. Biz senin hayatını kurtardık, sevmek zorundasın bizi.
April, tu não contas, salvamos-te a vida, tens de gostar de nós.
Senin ve kızının yürüyüşe çıkmasını sen ve Beckett'ın sevişmesini izlemekte oturma odanda oturmakta senin hayatının yanında olmakta.
Ver-te a ti e à tua filha darem uma volta... Tu e a Beckett a fazerem amor... De pé na tua sala de estar, dentro da tua vida.
Tabii veya senin hayatını.
Ou a sua.
Kayıtları bana ya da Chuck'a senin hayatını mahvetmemiz karşılığında verecek.
Ela vai dar o microfilme a mim ou ao Chuck em troca de destruir a tua vida.
Ama senin Tanrın hayatımdaki tüm huzurumu çaldı.
Mas o vosso Deus arrancou toda a paz da minha vida.
O senin için hayatını riske attı.
Ele arriscou a vida dele por nós.
Sırf tokalaşıyoruz diye sıkça... Bu bana, senin özel hayatına burnumu sokma hakkını vermiyor.
Só porque temos... apertado as mãos... muitas vezes... não quer dizer que tenho o direito de me meter.
Hayatımın çalışması, dünyada tek olan şey artık senin.
O único no mundo. Mas por favor...
Hayat senin önünde giderken gerçekle yüzleşecek kadar serbest bırakır mısın kendini? ve sen gittikçe seninle bir parçan olarak birlikte giden hayatla?
Você pode libertar-se o suficiente para conseguir experimentar a realidade da vida enquanto ela flui, antes e consigo, enquanto fazemos parte dela?
Artık orada değilsin, Bones, tamam mı? Artık buradasın ve senin hayatının bir parçasıyım, hatırladın mı?
Voltaste e sou parte da tua vida, lembras-te?
Hayatında yaşadığın şeylerin senin denetiminde olup olmaması sana kalmış.
É contigo se tu te sentes em comando do que quer que se esteja a passar na tua vida.
Bu kulüp senin şimdiye kadarki hayatının bir parçasıydı. Onu ölüme terk edemezdin.
Esse clube tem sido a tua vida, não podias deixá-lo morrer.
- Peki ya, senin kendi hayatın?
- E a tua vida aqui? - Não posso perder-te.
Hayat senin hayatın. Yemek çok lezzetliydi.
Estava muito bom.
Bir kere çocuğun oldu mu hayatın senin olmaktan çıkıyor.
Ter um filho significa abrir mão da tua vida.
- Senin bütün hayatın saklanmak, Ray.
Tens-te escondido a vida toda, Ray.
- Senin bir hayatın olduğunu hatırlamak bazen bana zor geliyor.
Às vezes, é difícil eu me lembrar que tens a tua própria vida.
Bu yaratığın hayatının senin için ne değeri var?
Por que te preocupas com a vida deste monstro?
Pekala, senin bir hayatının olmadığını anlıyorum da Javi sen evli bir adamsın Kevin yani mazeretin ney?
Está bem, percebo que não tenhas vida, Javi, mas tu és casado, Kevin, qual é a tua desculpa?
Kahretsin, ben de bir şeyi senin Schmidt'in hayatını mahvetmeyi önemsediğin kadar önemsemek istiyorum.
Eu não quero gostar tanto de nada como gostas de destruir a vida dele.
Senin hayatım. Tüm zor işleri sen yaparsın.
Você, querida, faz o trabalho difícil.
Senin de önünde yaşanacak bir hayatın var. Buna ne kadar inanmak isterdim bilemezsin.
Minha querida, se soubesse como quero acreditar nisso.
Eski hayatın bir rüyadan ibaretti ve senin de oluruna bırakman lazım ki her şey yoluna girsin.
Esta é a sua nova realidade. A sua antiga vida é só um sonho, tem de deixar para trás e vai ficar tudo bem.
Senin, onun hayatını kurtardığını söyledi.
Disse que... lhe salvou a vida.
Bunu anladım çünkü senin bir özel hayatın yok.
Não estou interessado na tua vida pessoal. Eu sei disso. Porque tu não tens uma.
Biliyorsun, hayatımı senin için alt üst ettim ya. O yüzden eğer birine kaçaksan, en yakın zamanda bilmek isterim.
Virei a minha vida de cabeça para baixo por tua causa, e se fores deixar-me por outro, avisa-me o quanto antes.
Bu senin hayatın. Senin kararın.
E a decisão é sua.
Senin işin bir hayatının olmasını garantiye almak
Só tens de garantir que ele viva.
Hayatımız kurtulur. Senin, benim ve Sofia'nın.
Temos de tratar de nós e da Sofia.
Amanda ve senin adınıza mutluyum ve burada başladığınız hayat adına.
Estou feliz por ti e pela Amanda por este novo inicio na vossa vida.
Söyleyemem çünkü söylersem onu bulup öldürürsünüz... Böylece yıldız tanığımdan olurum. Çünkü onunla işim bittiğinde seni, senin için çalışan şu iki palyaçoyu ve hayatın boyunca iş yaptığın herkesi uzun bir süre için hapse gönderecek, anladın mı?
Não posso dizer-lhe isso, porque, se falar, vão ter com ele e vão matá-lo, e lá se vai a minha melhor testemunha, porque quando acabar de o lixar, ele vai mandá-lo e os dois palhaços que trabalham para si,
"The Spectator" da ifşa edilecek şey senin aşk hayatın.
A tua vida amorosa está a ser publicada no "Spectator".
Onun gelmesini sağlayabilirsen, kalan hayatın boyunca sınırsız şeker senin.
Mas se a convenceres a ir, haverá bombons ilimitados para ti para o resto da vida.
Hayatın hala senin bir parçan, ve sana olan aşkım bunları kaldırmaya yetmiyor.
Ainda faz parte de ti, e o meu amor por ti não é o bastante para superar.
Senin bununla bir sorunun olmayabilir, ama ben birlikte hayatımızın geri kalanına bu şekilde başlamak istediğime emin değilim.
Talvez estejas bem com isso, mas não sei se quero começar a nossa vida assim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]