Sıktır traduction Portugais
1,209 traduction parallèle
Ödemek yerine suyunu sıktırırsın.
As pessoas preferem ser exploradas a pagar tudo de uma vez.
Ama onunla olamaz çünkü kadın çok karışıktır.
K-K-K-Katie, pois! Mas não pode estar com ela, porque ela é muito complicada e tem um cabelo indomável, aos caracóis.
Resmi olarak bunların satışını yapıyorum ama sınırın üzerine çıktığım zaman arkadaşlarıma vermem için bedava veriyorlar.
Oficialmente, vendo tempo, e minutos de incentivo à discrição.
O gece Charlotte kısır döngüsünü kırmaya çıktı. Uzun araba gezileri ve "Dadı ve Profesör"'filminin tekrarlarına bayıldıklarını keşfettikleri, yogadan Eric'le bir yemeğe çıktı.
Nessa noite, a Charlotte quebrou o padrão, numa refeição com o Eric do ioga, em que descobriram um amor mútuo por reprises de "Nanny the Professor".
Evet, annen etrafında çıplak erkekler olmasına alışıktır zaten.
Ya, a tua mãe costumava ter por lá homens nus.
Yine de bir koruyucu kıyafet giyip Venüs yüzeyinde yürürseniz göreceğiniz ilk şey kasvetli ve kırmızı ışıktır.
Mas se tivéssemos um bom fato e andássemos por Vénus, a primeira coisa que notaríamos seria a luz turva e vermelha.
Ay balıkları zamanlarının büyük bölümünü denizanasıyla beslendikleri derinde geçirirler, ama aşağısı soğuk ve karanlıktır, o yüzden... bazen dinlenip iyileşmek ve yüzeye yakın bir yerde ısınmak isterler.
Os Peixes-lua passam a maior parte do seu tempo nas profundezas, onde se alimentam de medusas, mas está frio e escuro lá em baixo por isso ocasionalmente, procuram algum descanso e recuperação e vêm aquecer-se junto à superfície.
Onun gibi biri her şeyin en iyisine alışıktır.
Ela está habituada a tudo do melhor.
O yaban sığırı birdenbire çıktı ortaya.
O búfalo apareceu de repente.
O, kokuşmuş ve sonsuz bir ümitsizlikten bizi kurtaracak olan parlak bir ışıktır. Tabii eğer Danyael onu durdurmazsa.
Ele é o farol luminoso que nos guiará... de uma eternidade de desespero fétido... a não ser que Danyael esteja lá para o travar.
Belki de en saf haliyle karışıklıktır.
Talvez seja o caos na sua forma mais pura.
- Her zaman karışıktır zaten.
- É sempre.
Bazen dolunay çıktığında portakala benzer. Çünkü Ay gökyüzünde yükseldiğinde atmosferden geçen ışıktır.
A Lua Cheia parece por vezes alaranjada quando nasce, porque a luz tem de atravessar mais atmosfera, que quando está alta.
Yerine ulaştırılmamış 30 pizzayla işten çıktınız ve şimdi ben yanıt istiyorum!
Largaram o serviço ontem à noite... Quero respostas!
Johnson'un karısı, Tesla'ya sırılsıklam aşıktı.
A esposa de Johnson estava perdidamente apaixonada por Tesla.
Bizim gibiler bunlara alışıktır.
Tipos como nós só podem esperar isso.
Ah, soda krakeri gibi zayıf ve kıyafetleri kırışıktı, sanki, ah, onlarla uyumuş gibi.
Uh, magro como uma bolacha e as suas roupas estavam engelhadas, como, uh, se dormisse com elas.
Arkasına geçip göğsünden sıktılarsa izi kalmıştır.
Bem, se fizeram a Heimlich, haveria indícios de trauma.
Çocuğun boğazındakini çıkarmak için arkasına geçip sıktılarsa bir kaburgası kırılmıştır.
Se tivessem feito a este míudo a manobra de Heimlich, o mais certo era encontrarmos uma costela partida.
Bir gün, sanırım saplantısı çığırından çıktı ve Martha'ya saldırdı.
Mas, um dia, pelos vistos, a obsessão dele descontrolou-se, e o Lundy atacou a Martha.
sıkı hamallıktır, anlarsın ya.
é trabalho difícil.
Bu Hanedanla diplomatik bağlar kursanız dahi, bunun anlamı bizler... Barış Muhafızları için... açıktır, bunu önlemeye çalışırız.
Com suas relações diplomáticas com essa dinastia... nós, os pacificadores teríamos de intervir, impedi-lo.
Ama bunları şimdi yemelisin, çünkü fırından sıcak sıcak çıktılar.
Mas devias comê-los agora, pois acabaram de sair do forno.
Mısır gevreği yedim, duş aldım. Sonra dolaşmaya çıktım.
Comi cereais, tomei duche e fui dar uma volta.
Mulroney ailesi istediğini yaptırmaya alışıktır.
A família Mulroney está habituada a ter o que quer.
Sıfırdan birden aşırı doza mı çıktı?
E vai de zero tolerância a overdose?
Diş işi ise çok daha karışıktır.
O esquema dos dentes é muito mais complicado.
- Larva vücuttan çıktığı zaman Jaffaların bağışıklık sistemi durmaktadır.
Quando a larva Goa'uid deixa o corpo, o sistema imunitário do Jaffa deixa de funcionar.
Hız sınırının hemen üstüne çıktım.
Quem pensas que és? Não grites. Só estava um bocado acima do limite de velocidade.
Televizyoncular beklemeye alışıktır. Profesyoneliz.
Já estamos habituados a esperar, Somos profissionais,
Bürokratik işlemler karışıktır, Gary her zaman...
"Eles"?
Beyaz ışıktır, kırmızı ölüm.
O branco é luz o vermelho é morte.
Dig'in kökenleri karışıktır.
Dig, é um tipo complexo, meu.
Bu durumdan karlı da çıktım eğer böyle adlandırırsan tutarlı bir bakış açısı sahibi oldum.
Nesta realidade, se o quiseres ver assim, tenho o benefício duma perspectiva consistente.
"Hukuk tutkudan arınmış mantıktır."
"A lei é a razão liberta de paixão."
Sanırım telsizin kapsama alanı dışına çıktılar.
Acho que estão sem rede.
Tanrı, aynen bir şirket gibi oylanmış temsilcilerle temsil edilen bir varlıktır.
Deus é uma entidade com representantes designados, como uma companhia.
- Tabii ki kalabilirsin. Burası sık sık sallanıyor ama kapımız sana açıktır.
Isto não pára de abanar, mas és bem-vinda.
İkinci yılımda, kırık bir bilek kırık bir dirsek, zedelenmiş kaslar, ve parçalanmış liflerle tam 14 maça çıktım.
No meu 2º ano, corri 14 sozinho com um tornozelo torcido.. ... uma falange partida, o duodeno perfurado e um hematoma subdermal.
Benimki karışıktır ama onunki değil.
A minha é muito confusa, mas a dela não.
Bu mahkemeye saygısızlıktır.
Tal como pensava. Mr.
Ve senin yapacağın işler, babanın yıllardır yaptığı işler karışıktır, politiktir ve uzun sürer.
E o trabalho que vais fazer, o que o teu pai tem feito, é complicado, é político e a longo prazo.
karışıktır.
complicados.
Ama onların, geliştirdiği kültür Onların, günlük yaşamda bulduğu şiir Alışılmadıktır
Mas a cultura que eles desenvolveram,... a poesia que encontram na vida quotidiana,... é extraordinário.
Steve, bir iblis tarafından ısırılmanın imkansız olduğunu ve birinin kafasının arkasında bir göz çıktığında, insanların bazı hilelere başvuracağını ve bizden zırnık bile koparamayacağınızı söyledi.
Steve disse que não é possivel ser mordido por um demonio, ter um novo olho a crescer atrás da cabeça, Diz que estão a fazer uma truque. E não vão tirar nem um centavo de nós.
Burada iblislerin saldırısına uğrayıp bir şey yapamamaktan bıktık.
Estamos cansadas de sermos atacadas por demónios aqui e de não podermos fazer nada para o evitar.
Ağzından yanIış bir şey çıktığında.. ..bu terim kuIIanır.
É uma expressão para quando dizes uma coisa que significa outra.
Warren'dan alışıktır.
Não há nada aqui que ela não tenha visto no Warren.
Oh, Gareth, olmadığım bir şey varsa, o da olgunlaşmamışlıktır. Olgunlaşmamış küçük bir aptal.
- És infantil e um palhaço.
Koalaların cinsel adetleri oldukça esrarlıdır çünkü üretim sistemleri karışıktır.
Os hábitos sexuais do coala são muitos misteriosos, dado os sistemas reprodutores complicados que têm.
Balmumu akmaması icin babanın kıcına formaldehide batırılmıs pamuk tıktıktan sonra konus benimle.
Fala comigo quando tiveres metido algodão com formol no cu do teu pai, para ele não se esvair.
siktir 1230
siktir git 596
siktir et 118
siktir lan 31
siktirin gidin 41
siktir git buradan 24
siktir ya 24
siktir ordan 17
siktir et onu 25
siktirin 30
siktir git 596
siktir et 118
siktir lan 31
siktirin gidin 41
siktir git buradan 24
siktir ya 24
siktir ordan 17
siktir et onu 25
siktirin 30