English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ A ] / And we're walking

And we're walking tradutor Turco

151 parallel translation
If you think any of us like walking up and down all day, carrying signs and worrying how we're going to eat the next day, you're crazy.
Bizim her Allah'ın günü pankart taşıyıp yarın ne yiyeceğimizi düşünmekten keyif aldığımızı sanıyorsanız aklınızı kaçırmışsınız demektir.
Sometimes I dream we're out walking in the woods, and, primroses are out.
Bazen ormanda el ele yürüdüğümüzü hayal ediyorum... birbirimize sözler vererek.
It's quiet and murky but we're walking through a dark and fragrant forest.
Sessiz ve karanlık ama... hoş kokulu ve loş bir ormanda yürüyor gibiyiz.
We're walking to Le Lavandou and there we call our wives.
Sahil boyunca, Lavandou'ya kadar yürüyeceğiz, ve bir postane bulup, karılarımıza telefon edeceğiz.
But it struck me that, when we're out walking and you're so nervous, what if we saw her flirting with some guy?
Sonra aklıma, ikimiz birlikte yürürken bile senin sürekli gergin olman geldi. Karının onunla bununla gezip tozduğunu duyunca ne yapacağını merak ettim?
- And we're walking!
Zıplayan duvarı aşacak.
At least one of them should be outside walking back and forth but they know we're inside having'a shower.
En azından birisi dışarıda ileri geri volta atacaktır ama bizi içeride duşta diye bilecekler.
And on the beach at sunset When we're walking hand in hand
Ve kumsalda gün batımında El ele yürürken
Because we have a murder to report... and we're walking in circles, wasting our time.
Çünkü bildirmemiz gereken bir cinayet var ve daireler çizip durarak zaman kaybediyoruz.
Thanks to your restored memory and a bit of good luck, we're walking the streets of San Francisco
Hafızanın geri gelmesine ve şansımıza teşekkürler. San Fransisco sokaklarında yürüyerek bir çift kambur balina arıyoruz.
You always want to sit down when we're on the street... and now you're walking around the place.
Sokaktayken hep oturmak istedin. Şimdi de etrafta yürüyorsun.
I mean, we're walking around here right now, and it's really time for us to take action. We're being taxed out of our asses... to pay for a monopoly on guns by people to oppress us already. All right?
Yani, şu anda buralarda yürüyoruz ve bizim için harekete geçmenin... gerçekten zamanı geldi.
They see us walking around there, they think we're with the Sierra Club and that's a stick.
Bizi orada yürürken görseler bizi Orman Klübü'nden ve elindekini de deynek sanarlar.
So we're walking and talking, and he asked me my name and I think I said Elaine, but I mean, who the hell knows?
Yürürken konuşuyorduk işte, ve bana adımı sordu. Sanırım Elaine olduğunu söyledim ama kim bilir ne dedim.
We're walking and we're stopping.
Yürüyelim, ve durun.
Oh, yeah. And that's why we're walking home instead of getting a bus.
Bu yüzden otobüse binmek yerine yürüyoruz.
If we're in the world of the walking dead, my vote is that John Hendricks and Baron Sunday are the same person.
Eğer ölülerin ayaklandığı bir dünyada yaşıyorsak ben John Handricks ve Baron Sunday aynı kişilerdir diyorum.
What if I'm walking down the street I march into somebody and we know we're meant for each other and it's like Barbra Streisand and Omar Sharif but instead of singing about it, we go make passionate love.
Ya, sokakta yürürken, biriyle karşılaşırsam, anında, bir bakışta birbirimiz için yaratıldığımızı anlarsak ve Barbara Streisand ve Ömer Şerif gibi, ama bunun hakkında şarkı söylemek yerine, gidip tutkulu bir şekilde sevişmeye başlarsak?
We're walking down the street, and I turn to you and say :
Sokakta yürüyorduk, Sana dönüp dedim ki :
We broke up for tea shortly after that and as we were standing there, Khrushchev came walking up to Eisenhower, or sidling up in his way of walking, and said, "Nyet, nyet, nyet. You're simply trying to look into our bedrooms."
Çay molası vermiştik, kısa süre sonra biz orada dururken Khruschev, Eisenhower'a doğru yürüyerek yanına gelip "Nyet, nyet, nyet'Hayır'siz resmen mahremimize bakmak istiyorsunuz." ifadelerini kullandı.
One more step and we're walking!
Bir adım daha atarsan çeker gideriz.
- Well, last night... after a movie, we're walking down Second Avenue and just passed- -
- Dün gece filmden sonra, ikinci caddede yürüyorduk ve ben sadece...
We're walking the dog, Checkers, and we sort of got lost.
Köpeği, Checkers'ı gezdiriyoruz ve kaybolduk.
We're walking through the park, and this shifty-Iooking guy approaches.
Hayır. Parkın içinden yürüyorduk ve karşıdan tekin olmayan bir adam geliyordu.
The sets at the clubs, time alone with his family... walking down the street, whatever it is, we're gonna see how he prepares for it... leading up to the special, and then the actual special... which will be him doing straight ahead stand-up.
Kulüplerdeki setler, ailesiyle geçirdiği zaman, sokakta dolaşmaları, her neyse, gösteriye kadar nasıl hazırlandığını göreceğiz, ve sonra da ikinci bölümde normal stand-up gösterisini yapacak.
And if that makes people breathe a little easier knowing we're out there... or being a little less nervous walking the streets at night, well, that's a good feeling.
Ve bizim burada olmamızı bilmeleri insanlara rahat nefes aldırıyorsa ya da geceleri daha rahat yürümelerini sağlıyorsa bu iyi hissettiriyor.
So we're walking along, and Lady Gregory turns to me and says,
Biraz yürüdük, sonra Bayan Gregory bana döndü ve dedi ki...
You, me, Rory, Jackson, Michel, everyone, gray hair, walking around with canes... and we're all kind of ailing.
Sen, ben, Rory, Jackson, Michel.Herkes kır saçlıydı ve bastonla yürüyordu. Hepimiz hastaydık.
And we're walking.
Devam ediyoruz.
And we're walking.
Evet, devam ediyoruz.
So she takes my hand and we're walking along, when suddenly that boy appears and starts hitting me!
Sonra elimi tuttu ve beraber yürüyorduk. Sonra birden eleman ortaya çıktı ve bana vurdu.
I'm gonna go find Jeff and we're walking out of here.
- Gidip Jeff'i bulacağım ve buradan gideceğiz.
If there's a war and we're there... reporting live behind enemy lines... that's the journalistic equivalent of walking on the moon.
Savaş çıkarsa ve biz orada olursak... düşman hatlarının arkasından haber geçmek... ayda yürümenin habercilikteki karşılığı olur.
And we're not walking away until our mission is done.
Ve görevimiz tamamlanmadan buradan gitmeyeceğiz.
Considering it- - except this ravine we're walking through, according to my map, it's called the "eyes of blood and peril".
İsteğini göz önüne alabilirim ama şu anda üzerinde yürüdüğümüz vadi haritamda yazdığına göre "Kan ve tehlike gözünde" olarak adlandırılıyor.
We're driving, we're walking, we're eating tacos, and we're driving again.
Yürüyeceğiz. Taco yiyeceğiz Arabaya bineceğiz.
AND NOW WE'RE JUST WALKING OUT.
- Ama ödemeyi yaptık.
Anyway, we're walking afterwards, talking about Medicare for God's sakes, the next thing I know is we're standing on the corner of 18th and "T"... and he somehow managed to slip his tongue down my throat.
Her neyse, ilaç tedavisi hakkında konuşuyorduk. Gecenin bitiminde ise 18'inci Cadde'nin köşesindeyken herif birden beni öpmeye kalkıştı.
Now, you may notice, interestingly, we're walking back toward the house... and it's getting a little rocky again.
Şimdi de ilginçtir eve geri dönüyoruz ve yeniden zıtlaşmaya başladık.
We're walking down the street at night and Jeff was so tall.
Gece sokakta yürürdük ve Jeff çok uzundu.
If we're wrong and little girls still walking the streets again...
Eğer yanılıyorsak küçük kızlar sokaklarda yürümeye tekrar başlayabilir.
This is a trap, and we're walking right into it.
Bu bir tuzak! Tam içine ilerliyoruz! Neden bahsettiğini bilmiyorsun.
- It'll be like we're in an old movie... walking around, window-shopping like Roz Russell... and Ava Gardner on Fifth Avenue.
Eski filmlerdeki gibi oluruz. Gezeriz, vitrinlere bakarız. Beşinci Cadde'deki Roz Russell ve Ava Gardner gibi.
After, we're walking to the car, look into this bar, and who do I see but our very own little probie making out with some broad to beat the band.
Ondan sonra, arabaya doğru yürüyorduk, içeriye baktığımda, kadının teki ile çatır çatır işi götüren bizim küçük... çömezden başkası değilmiş.
We're fucking walking and talking like lovebirds.
Hıyar gibi yürüyor ve aşk papağanları gibi konuşuyoruz.
You and I are walking out of here like we're going for a smoke.
Sen ve ben, buradan sigara içmeye gider gibi çıkacağız.
And we're just out walking, and he gets real silent. And I turn to him and I go, "What's the matter?"
Dışarıda yürüyüş yapıyorduk Doug çok sessizleşti.
We're getting up and we're walking.
Hadi. Ayağa kalkıp yürüyoruz.
We're trying to run something here and we can't have people walking in off the street.
Burada bir şey yapmaya çalışıyoruz. Ve sokaktan içeri dalan adamlar ağırlayamayız.
We had about the sweetest life that two men can have together, and you're walking out on that.
Biz, iki erkeğin yaşayabileceği en tatlı hayatı yaşıyoruz ve sen buna arkanı dönüp gidiyorsun.
We're not walking around their lawns, and you're being a snot.
Biz kimsenin etrafında yürümüyoruz, ama sen sürtükçe davranıyorsun.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]