Blend in tradutor Turco
787 parallel translation
Only those who are completely free can blend in with all the others.
Sadece, diğer tüm insanların arasına karışabilmiş olan tamamen özgürdür.
He figured that most people would tolerate him... a little more over here, down here... because he'd just blend in with the crowd... which he still didn't, because he always stood out.
Village'dakilerin onu daha iyi anladığını düşünüyordu. İnsanların arasına karışmak istiyordu... ama beceremiyordu, çünkü çok göze batıyordu.
You know, somethin'that'll blend in.
Hızlı ve sorun çıkartmayacak bir şey.
We'll wait until they come out, and then we'll blend in.
Dışarı çıkmalarını bekler, ve sonra aralarına karışırız.
We got top-secret orders to blend in with the patients.
Hastaymış gibi yapmak üzere çok gizli bir emir aldık.
Mingle. Blend in.
Araya karışıyoruz.
Like the lizard that is endowed by nature... with a marvelous protective device... that enables it to change color... and blend in with its immediate surrounding...
Tabiatın kendisine içinde bulunduğu... ortama uygun renklere bürünmek gibi... mükemmel bir koruyucu yöntem bahşettiği... kertenkele misali...
I go to such extreme lengths to blend in.
Ama bazen o kadar abartıyorum ki, düğümlenip kalıyorum.
Try to blend in, will ya, guys?
- Biraz araziye uymaya çalışalım ha, çocuklar?
You see, she can blend in with the crowd.
You see, she can blend in with the crowd.
You don't buy paintings to blend in with the sofa!
Tablolar, kanepelere uyum sağlamaları için alınmaz!
Do I blend in?
Yakışmış mı?
They're probably reddish-Brown So that you'd blend in.
Büyük olasılıkla kırmızı-kahverengi toprakla uyumlusun.
So I figure I blend in. I get to Trask.
Oraya gidip Trask'ı bulabileceğimi düşündüm.
Just a little touch of yellow, so they blend in better.
Biraz sarı, ve gayet uyumlu olmuşlar.
I suggest we separate and blend in with these beings.
Ayrılıp, bu varlıkların arasına karışmayı öneriyorum.
Brody's got friends in every town and village from here to the Sudan. He speaks a dozen languages, knows every local custom. He'll blend in, disappear.
Brody'nin her yerde arkadaşları var, 12 dil biliyor, ortama uyum sağlar, yok olur.
You said he had two days'start. That he would blend in. Disappear.
İki gün önde olduğunu ve göze batmayacağını söyledin.
The guy just wants to blend in, be another cop on the job so nobody knows he's Nick Lang.
Kim ne derse desin, o da bizim gibi bir polis hiç kimse Nick Lang olduğunu bilmeyecek.
Blend in.
Ortama karış.
Blend in.
Aralarına karışın.
Blend in.
Haydi.
Watch me blend in.
İzle beni bak nasıl aralarına karışıyorum.
Let's blend in with the crowd!
İnsanlara karışalım!
There, it would blend in almost totally.
Orada ortama neredeyse tamamen uyumludur.
Try to blend in.
Dikkat çekmemeye çalışın.
Three TARDIS keys, with low-level perception properties, because the TARDIS is designed to blend in.
Üç Tardis anahtarı, düşük seviyede algı özelliği taşıyan üç Tardis parçası. Çünkü Tardis uyum oluşturmak için tasarlandı.
They all blend in together.
Hepsi birbirine girdi.
I figured that I'd wait it out, then blend in at the finish line.
Törenin geçmesini bekleyeceğim ve kuyruğun sonuna katılacağım.
We will blend in.
Göze çarpmamaya çalışırız.
Just trying to blend in with the surroundings.
Çevrem ile iç içe geçmeye çalışıyorum.
Blend in.
Aralarına karışalım.
You blend in.
Uyum sağlamalısın.
- I thought we would blend in.
- Arada kaynarız diye düşünmüştüm.
In Scarface, Howard Hawks demonstrated that sound and visual effects... - [Gunfire] - can blend into a deadly metaphor.
"Scarface" de Howard Hawks, sesin ve görsel efektin nasıl ölümcül bir metafor olarak harmanlanabileceğini göstermiştir.
Here in the tragic finale of Some Came Running, the actors seem to blend into their surroundings.
"Some Came Running" in hüzünlü sonunda olduğu gibi. Oyuncular çevreleriyle bütünleşmiş sanki.
I don't blend in at a family picnic.
Senin pikniğinde benim işim olmaz.
Try to blend in.
Çevreye uymaya çalış.
- Just blend in
Çok kolay da sanki!
- l'm just trying to blend in.
- Sadece aralarına karışmaya çalışıyorum.
In order to blend in, they have assumed human form.
Fark edilmemek için insan kılığına girdiler.
I try to mold us into a family that will blend in, and what do I get?
Gerçek bir aile gibi davranmamızı sağlamaya çalışıyorum ama sonuca bakın!
Here is the ground pitch blende throw in the uranium and thorium in it
Bu da içinde uranyum ve toryum olan pitch-blend'in koyulduğu yer.
An old Jew in Alexandria had the blend.
İskenderiye'de yaşlı bir Yahudi harmanlamış.
And in Gila Blend, how many did you get that time?
Bir de Gila Bend... Bu kaçıncı oldu?
That's right... fine woolen and woolen blend suits... and sport coats in all the larger sizes... husky, stout, extra-stout and the new Hindenburg line.
Bu doğru. İyi yünden yapılmış kıyafetler ve her iriliğe göre ceketler. Dayanıklı, sağlam, ekstra sağlam ve yepyeni boylarıyla.
And in their full battle dress and kit they blend with the dripping green grass of the roadside and the brown haystacks.
Savaş üniformaları ve çantalarıyla yol kenarındaki ıslak otlara ve kahverengi ot yığınlarıyla bütünleşiyorlar.
Let's put a few cookies in a blender and he could drink it.
Blendırın içine bir kaç tane kurabiye koyalım ve içirelim.
Many creatures blend in with their backgrounds.
Pek çok canlı yaşadığı ortamla kaynaşmıştır.
We'll simply try to blend in.
Uyum sağlamaya çalışacağız.
Then we'll blend you in.
- Sonra sen de katılacaksın.
ines 33
in fact 10253
india 252
internet 115
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
in fact 10253
india 252
internet 115
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
indian 84
intelligent 217
indiana 185
instant 24
indeed 4544
international 47
intel 28
independence 32
interpol 81
incredible 769
intelligent 217
indiana 185
instant 24
indeed 4544
international 47
intel 28
independence 32
interpol 81
incredible 769