Desperate times tradutor Turco
228 parallel translation
Alright, gentlemen. Desperate times call for desperate measures.
Evet beyler, ümitsiz durumlar cesur müdahaleler gerektirir.
Well, desperate times...
Pekala, o halde vahim bir durumdaysak...
Desperate times... call for desperate measures, eh?
Denize düşen... yılana sarılır, he?
I regret this desperate act, but these are desperate times.
Bu umutsuz çırpınış için özür dilerim ama şartlar bunu gerektiriyor.
Desperate times call for desperate measures.
Zor zamanlar zor çözümler gerektirir.
I fear you have returned home to desperate times when dark forces plot against our absent King.
Korkarım ki karanlık güçlerin ülkesinden ayrı Kralımızın ardından entrikalar çevirdiği kötü bir zamanda eve döndünüz.
Desperate times call for desperate measures, my lord.
-... ki ben... - Denize düşen yılana sarıIır, efendimiz.
Desperate times call for desperate measures, Kel.
Olağanüstü durumlar olağanüstü önlemler gerektirir Kelly.
Desperate times breed desperate measures, Major.
Denize düşen yılana sarılır, Binbaşı.
Desperate times, desperate measures, desperate Englishmen.
Umutsuz vakit, umutsuz ölçümler, Umutsuz İngilizler.
Desperate times call for desperate measures.
Çaresiz bir insan her şeyi yapabilir.
It is a desperate mission, but these are desperate times.
Umutsuzluktan çıkılan bir görev. Devir umutsuzluk devri zaten.
Desperate times best forgotten.
Kötü anılar çabuk unutulur.
Desperate times, Milord. Harkonnen patrols have forced us south, deeper and deeper.
Harkonnen devriyeleri bizi gittikçe daha güneye sürdüler.
Grace, desperate times call for desperate measures.
Grace, umutsuz anlarda, umutsuz önlemler gerekir.
Desperate times, Milord.
Zor zamanlar lordum.
- Desperate times call for... desperate measures.
- Denize düşen yılana sarılır.
Well desperate times call for desperate measures.
Çaresiz zamanlar, çaresiz tedbirleri çağırır.
In these desperate times, let's help each other.
Kötü zamanlarda birbirimize yardım etmeliyiz.
And desperate times call for desperate measures.
Böyle çaresiz durumlarda, yapabileceğimiz tek bir şey var.
Hey, desperate times call for desperate measures.
Hey umutsuz zamanlar umutsuz tedbirler gerektirir.
Desperate times warrant desperate measures.
Umutsuz zamanlarda bazı önlemleri almak gerekir.
As you see some new desperate times have arrived.
Farkındaysan başımızdan bazı tatsız olaylar geçti.
These are desperate times.
Zaman çok kötü.
Desperate times call for desperate measures.
Zor zamanlar zor önlemler gerektirir.
Desperate times call for desperate measures.
- Denize düşen yılana sarılır.
I know this seems kind of crazy, but desperate times call for desperate measures.
Çılgınlık gibi görünse de insan çaresiz kaldığında her türlü eylemi yapabilir.
In desperate times, the good Lord looks over the flock and chooses one man to inspire the multitudes one man to accomplish the impossible one man to offer hope where there was only hopelessness
Çaresiz zamanlarda, yüce Tanrı sürüye bakar ve kitlelere ilham vermek için bir adam seçer. İmkansızı başarmak için bir adam sadece umutsuzluğun olduğu yere umut götürmek için
I mean, when you get the feeling that everything's slipping away, that you're gonna be left behind, desperate times call for desperate measures.
Her şeyin elinden kayıp gittiğini hissettiğinde, geride kalacağını anladığında, paçanı kurtarmak için elinden geleni yapmalısın.
Desperate times call for desperate measures.
Umutsuz önlemler için umutsuz kez çağrı.
I'll have to take a pretty big purse... but desperate times call for desperate actions.
Biraz iri bir çanta almam lazım. Ama zor zamanlarda,..
Desperate times.
- Ümitsiz zamanlar.
But desperate times...
Ama çaresiz kaldığımız zamanlarda...
Desperate times call for desperate measures.
Çaresiz zamanlar çaresiz uygulamaları gerektirir.
I hated to ask Mr. Fish, but desperate times... seek desperate measures, and anyway, he could afford it now.
Bay Fish'ten bunu istemek hiç hoşuma gitmedi. Ama çaresiz anlarda her türlü..... yola başvurabilirsiniz. Ve Fish zaten bunu bir kez yapmıştı.
Desperate times call for desperate measures.
Vahim durumlar, vahim çareler gerektirir.
DESPERATE TIMES, DESPERATE MEASURES.
Umutsuz zamanlar, umutsuz önlemler.
Desperate times, desperate measures.
Umutsuz zamanlar, umutsuz önlemler.
But tonight, she insists on overcoming that fear, inspired by the courageous brethren and the many fears that they have faced and overcome in these desperate times.
Ama bu gece korkusunu yenmekte ısrarlı, Çünkü bu zor zamanlarda Pek çok korkuyla yüzleşen ve bunların üstesinden gelen
Desperate times, desperate measures.
Çaresiz zamanlar, çaresiz önlemler.
Desperate times call for desperate measures.
Umutsuz zamanlar, umutsuz çözümler doğururmuş.
Desperate times call for desperate measures.
Sarah içeride mi değil mi? - Belki.
Desperate times call for desperate measures, kid.
zor zamanlarda zor kararlar alınır evlat
What can I say? Desperate times call for desperate measures.
Ne diyebilirim ki, umutsuz zamanlar umutsuz çözümler gerektirir.
In these difficult times, it's no help growing desperate.
Bu zor zamanlarda, çaresizliğe kapılmanın bir faydası yok.
In estepes of Soviet Asia, in the new plants and mines of Siberia, the desperate effort more of production of the modern times it was reaching the climax.
Sovyet Asya'nın steplerinde, Sibirya'nın yeni fabrikalarında ve madenlerinde modern zamanların en çaresiz üretim çabası doruk noktasına ulaşıyordu.
Times are desperate, Phala.
Durum ümitsiz, Phala.
More like desperate, "I don't care if she has a mustache... I'll take her anyway" times.
Daha çok umutsuzca, "Bıyıkları olsa da umurumda değil... o kız benim" zamanları.
But the truth is, in these troubled times... the Catholic Church is like a desperate 36-year-old single woman... willing to settle for anything it can get.
Ama aslında, bu zor zamanlarda..... katolik kilisesi 36 yaşındaki umutsuz, bekar bir kadın gibi alabileceği herşeye razı olmuş durumdaydı.
Like the desperate pacing of giant cats in the zoos of ancient times.
Tıpkı o eski hayvanat bahçelerindeki dev kedilerin çaresiz adımları gibi.
I sort of understand what it's like to be this kid, Ethan Powell, you know... my freshman year at Princeton, there were times I where pretty desperate to fit in, any way I could.
Ethan Powell gibi bir çocuk olmayı biraz olsun anlayabiliyorum, anlıyor musun? .. Princeton'daki ilk yılımda,
times 1964
times square 22
times are tough 45
times are changing 28
times a week 28
times in a row 26
times before 18
times change 49
times a day 121
times over 33
times square 22
times are tough 45
times are changing 28
times a week 28
times in a row 26
times before 18
times change 49
times a day 121
times over 33