Didn't have time tradutor Turco
2,099 parallel translation
But as time went on, and the protests didn't have an effect
Ama zaman geçtikçe anlaşıldı ki, bu protestoların bir etkisi yoktu.
I didn't have time for love okay?
Aşk için pek vaktim olmadı. Tamam mı?
You know, I'm sorry we didn't have more time to play.
Biliyorsun, üzgünüm, oynamaya yeterli zamanımız olmadı.
My father didn't have a lot of money in the Stock Market. He told me at the time he had about $ 6,000 in cash.
Bana o zaman yaklaşık 6,000 dolar nakiti olduğunu söylemişti.
He didn't have time, as some grandfathers might do, to take his grandson to the baseball game or go fishing, and do things like that.
Diğer büyükbabaların yaptığı gibi torununu beysbol maçına veya balık tutmaya götürmek gibi şeyler yapmaya bile zamanı yoktu.
And that's a difficult thing to do, some people didn't have additional cash to bring in or it took them some time perhaps to do it, but the brokers were very uneasy they couldn't wait.
Bazılarının ödeyecek fazladan parası yoktu veya bunu yapmaları bazen biraz zaman alırdı. Ne var ki, aracılar bekleyemeyecek kadar huzursuzlardı.
I didn't have time to talk you back into hanging yourself.
Seni kendini asman için ikna edecek vaktim yoktu.
He didn't have time, dad.
Vakti olmadı, baba.
Intentional or not, I didn't have time for such petty matters.
Kasten yada değil, bu tür şeyleri düşünmeye vaktim yok.
I didn't have time to make friends.
Arkadaş edinmeye vakit olmadı.
I got pregnant and then I didn't have time with a baby around so...
Hamile kaldım, sonra bebek falan derken vaktim olmadı...
You know, there was a time in my life that I didn't have a lot going on either.
Benim de hayatımda işlerin kesat olduğu bir dönem oldu.
I didn't have a lot of time... so I based it on a design I whipped up when I was 7.
Çok zamanım yoktu bu yüzden yedi yaşında uydurduğum bir tasarı üzerine inşa ettim.
Randy? Randy didn't hear me since his brain was kinda swollen at the time... but my words did have an effect on someone.
Beyni biraz şiştiğinden Randy beni duymuyordu ama cümlelerim başka birisini etkiledi.
That I didn't have enough time for them?
Onlara ayıracak vaktim olmadığını.
but he didn't have much time.
Yakınlarımda olmalı.
One time I didn't, and I should have.
Bir keresinde güvenmem gerekirken güvenmedim.
- I didn't have time.
- Hiç zamanım yoktu.
Why didn't you have time for breakfast?
Neden bir şeyler yemek için vaktiniz yoktu?
OR MAYBE HE DIDN'T HAVE TIME TO TAKE PRECAUTIONS.
Veya belki de önlem alacak zamanı yoktu.
THERE WAS NO WAY HE DIDN'T DISABLE THE GPS, BUT IF HE DIDN'T HAVE TIME TO MASK THE CALL,
GPS'i etkisizleştirmemesinin imkanı yok, ama aramayı gizleyecek zamanı olmadıysa, belki de hatta ulaşabiliriz.
You know, I wish we didn't have to prop him up all the time.
Hayır, sadece onu her zaman desteklemek zorunda kalmamayı umuyordum.
We met at the condo but I didn't have time to say hello.
Daha önce karşılaştık ama merhaba deme fırsatım olmadı.
Well, one time I didn't, and I should have.
Bir keresinde güvenmem gerekirken güvenmedim.
They didn't even have time to put the car in park.
Hatta arabayı park edecek zaman bile bulamamışlar.
I have no experience in these matters, but... I can imagine desiring you all the time, if your marital status didn't forbid me from holding such thoughts.
Bu meselelerde hiç tecrübem yok ama şayet medeni durumunuz beni bu tür düşünceler beslemekten men etmeseydi sürekli olarak sizi arzulamanın nasıI bir şey olabileceğini tahayyül edebiliyorum.
You said you didn't have time.
Vaktin olmadığını söylemiştin.
Our friendship could have gone on for a long time... and become something more... if one day the cemetery itself didn't become something that takes away.
Şayet bir gün mezarlık bizden birini alıp götürmeseydi arkadaşlığımız ilerleyip uzunca bir süre devam edebilirdi.
Which means you didn't have time to steal the crown.
Bu da tacı çalmak için zamanın yoktu.
Well, I mentioned to Daniel that you were at Stern, Lockhart, and that if he didn't have time for Christy's case that maybe you would.
Şey... Daniel'a, SternLockhart'ta olduğundan bahsettim ve Christy'nin dosyası için vakti yoksa, senin ilgilenebileceğini söyledim.
You got married in high school, and you had a son at graduation and you didn't have time to go out and party with your friends and drunken sluts with perfect teeth.
Lisede evlendin ve mezun olurken çocuğun vardı ve arkadaşlarınla, sarhoş ve ağzı kulaklarında sürtüklerle parti yapmaya vaktin olmadı.
Look, I didn't have time.
Bak, vaktim olmadı.
But he didn't have enough people or resources or time.
Ama yeterince insan gücü, kaynak ve zaman yoktu.
But i didn't do anything.I- - we don't have time for that.
Ama ben hiçbir şey yapmadım. Ben- - Bunun için zamanımız yok.
150 feet strait up... 150 feet down. Boom. The'chute didn't have time to open.
50 metre çıktı... 50 metreden küt diye düştü.
She didn't have time.
Zamanı yoktu.
So you didn't have a lot of time for him?
Bu nedenle de ona ayıracak fazla zamanın yoktu, öyle mi?
- You did have a good time, didn't you?
- Çok eğlendin, değil mi? - Biraz ister misin?
You can't tell me you didn't have a good time.
Eğlenmediğini söyleyemezsin.
They didn't have scientific explanations yet for how the world came into existence or why lightning strikes here but not there, or why it strikes then and not some other time.
Dünyanın nasıl var olduğuna, yıldırımın neden oraya değil de buraya düştüğüne veya neden başka zaman değil de şimdi düştüğüne dair bilimsel açıklamalara henüz sahip değillerdi.
I didn't have time to go into details, but it would seem that in London, there are people who are looking to trade for it.
Detayına inemedim fakat bu tarz bir olay daha önce Londra'da görülmüş, Onu satın almak isteyenler var.
At the time it didn't have anything to do with you.
Henüz ilişkimiz başlamamıştı.
But she didn't have time to deal with Katherine's imaginary lover...
Ama Katherine'in... hayali aşkıyla uğraşacak kadar vakti yoktu.
By that point, I didn't have time to think about what kind of teacher I was going to be.
O dakikadan sonra nasıl bir öğretmen olacağımı düşünmek için vaktim kalmamıştı.
And I didn't even have to pay them this time.
Bu sefer numara yapsınlar diye, para vermek zorunda bile kalmadım.
I didn't even have time to make a move out there.
Anlamıyorum. Neden son bölgede değilsin?
I got the call, I didn't have time to cover it up.
Üstünü kapatmaya vaktim olmadı. Ne oldu Jim?
We didn't really have time to change anything.
Herhangi bir değişiklik yapacak vaktimiz olmadı.
Last time I was here, they were out, so I had to have regular and got so wired, I didn't sleep all night.
Son geldiğimde, kalmamıştı. Ben de normal kahve içtim, tüm gece uyuyamadım.
I didn't have the time, I was cleaning stables.
Zaman bulamadım. Ahırları temizliyordum.
Sir. I didn't have much time to investigate your case.
Efendim, dosyaya çalışmak için fazla sürem olmadı.
didn't have to 49
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time to wake up 54
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time travel 83
time to go 627
time to sleep 29
time's up 595
time to eat 55
times are tough 45
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time travel 83
time to go 627
time to sleep 29
time's up 595
time to eat 55
times are tough 45
time is 18
times are changing 28
time will tell 62
times a week 28
times in a row 26
time for bed 134
times before 18
times change 49
times a day 121
times over 33
times are changing 28
time will tell 62
times a week 28
times in a row 26
time for bed 134
times before 18
times change 49
times a day 121
times over 33