Don't go on tradutor Turco
3,899 parallel translation
Look, you don't want to go to the dinosaur place on this one, Dylan.
Bak bu işte dinazorlar diyarına gitmek istemezsin, Dylan.
Why don't you two discuss that while I go on break?
Ben ara verirken siz neden bunu tartışmıyorsunuz?
If you don't knock it off, and I mean right now, the next place you go is gonna have locks on the doors and bars on the windows.
Şunu derhal kesmezsen gideceğin yer kapısı kilitli, pencereleri parmaklı bir yer olacak.
If you run against her, I'll be your campaign manager. But only if you let me go negative,'cause I just don't think we can win on your accomplishments.
Eğer aday olursan kampanya sorumlun olabilirim ama saldırganlaşmama izin vermelisin çünkü başarılarını öne çıkararak kazanamayız.
Then do as your heart desires go on... don't feel shy!
Peki kalbin ne istiyor? Hadi... Hadi...
Go on cry if you want, don't be embarrassed...
Ağlamaya devam et, utanma.
Don't go anywhere. Things are about to get a lot more awkward on the after show coming up next.
Sıradaki Şov-Sonrasında işler daha daha garipleşmek üzere.
Why don't you go check with CalTech on any new seismic activity?
- Neden CalTech'i kontrol etmiyorsun?
I don't know how much longer I can go on like this.
Daha bu şekilde ne kadar gidebilirim bilmiyorum.
I don't go on dates very often.
Pek sık birileriyle çıkmam.
Listen, why don't you go on the offense today?
Bekle, bugün neden hücuma devam etmedin?
Jung-hwa, don't go easy on her!
Jung-hwa, acıma ona!
Don't go namby-pamby on me.
Bana hanım evlatlığı yapma.
Oh, and don't go hitting me on the nose again!
Bu arada, burnuma tekrar vurmayı deneme bile!
And don't go hitting me on the nose again!
- Bu arada, bir daha burnuma vurmaya kalkma!
Come on, let's go somewhere where the walls don't have ears.
Hadi, bizi kimsenin duyamayacağı bir yere gidelim.
Come on, let's go home. And don't bother to give me a ride back.
Hadi evine gidelim ve beni sırtında taşımaya zahmet etme.
And I really don't wanna go to brunch, and I don't want you to, like, sit on the couch while I shop, or, like, even meet my friends.
Brança gitmeyi gerçekten istemiyorum. Alışveriş yaparken yanımda beklemeni ya da arkadaşlarımla tanışmanı istemiyorum.
I hope you don't feel like you had to go out on a date with me.
Umarım kendini benimle çıkmak zorunda hissetmemişsindir.
Enforcers are put on the ice to make sure things don't go too far.
Sahadaki olayların daha ileriye gitmeyeceğinden emin olacak koruyucular.
Hey, I don't go on for another 20.
Hey, daha fazla devam edemem.
Now please don't go all Latin on me when I say this.
Şimdi diyeceğim şey Latin damarını kabartmasın lütfen.
Actually, if I get caught, does it mean I don't have to go on a French Exchange?
Gerçi ben yakalanırsam Fransızca değişim programına gitmeyeceğim demek olmuyor mu?
So don't go snitching on me.
Beni ispiyonlama sakın.
I kind of have a crush on this boy, but his name is Georgie... so I don't really know how far it's gonna go.
Hoşlandığım biri var ama adı Georgie bunun ne kadar yürüyeceğini bilemiyorum.
Come on now, don't go all sentimental on me.
Hadi şimdi duygusala bağlamanın sırası değil.
Now don't go all sentimental on me.
Duygusala bağlama şimdi.
You don't have to go back on the streets.
Sokağa geri dönmek zorunda değilsiniz artık.
A tie, when you go in a cafe or something for beans on toast, you don't take your tie off.
Ama bir kafeye fasulye ekmek yemeye oturduğunda kravatını çıkarmazsın.
Nick, why don't you go back in your room and put on your stupid flannel and keep not living up to your potential!
Nick, hadi odana git o çizgili gömleklerinden giy ve yaşaman gerekenden daha berbat bir hayat sürmeye devam et.
Put your coat on, Ava. I don't want to go-
- Ben gitmek istemiyorum.
I don't want to go all conspiracy theory on you, but I think the heat might be related to power outages.
Komplo teorisyeni gibi görünme istemem ama sanırım sıcaklık kesintiler yüzünden.
I don't want to go on and on, though.
Devam etmek istemiyorum da gerçi.
- I want us to work, and I don't think that we can get there on our own anymore but... But maybe I can use the dinner to convince him to... Go back to therapy.
O noktaya tek başımıza gelebileceğimizi sanmıyorum ama yemeği, onu tekrar terapiye dönmeye ikna etmek için kullanabilirim sanki.
Okay, this is great, just make sure that you don't go too tight on him, all right?
Tamam, bu çok güzel, yalnızca onu sıkıştırmadığınızdan emin olun ; tamam mı?
I just go on and do it, I don't know about timing or anything.
Sadece çıkar ve işimi yaparım. Zamanlama gibi şeyleri hiç bilmem.
Except you don't have a choice but to go on.
Ama devam etmek dışında bir şansın yoktur.
But if you don't feel the same way, if you've closed the door on us, just say the word... and I'll go.
Ama hislerimiz aynı değilse bizim sayfamızı kapattıysan diyeceğini de, ben de gideyim.
We don't need to figure anything out. I'm gonna go park the car on the street.
Ben arabayı sokağa park etmeye gideceğim.
I know that if I don't do this, I can't go on.
Biliyorum ki bu işi yapmazsam hayatıma devam edemem.
Don't go sentimental on me, A'Daire.
Duygusallığa bağlama yine A'Daire.
Why don't I go on my own?
Ben tek başıma gitsem de olur.
I spent three quid on a plunger, and I don't like the idea that every time I get up in the night to go into the toilet or whatever, I gotta put the light on,'cause I might have a bit of sluggage between me toes.
Pompa almak için üç sterlin harcadım ve geceleri her tuvalete kalktığımda ayağımda bir sümüklenme olmasın diye ışığı açmak zorunda olmaktan hoşnut değilim.
Go on. I don't think that his point was quite that profound.
Bence onun söylemek istediği şey bu kadar derin değildi.
You don't go, "Hold on, I'd have a thought here, but I can't think of the word."
"Dur biraz, aklıma bir şey geldi ama doğru kelimeyi bulamıyorum." demezsin.
Well, don't go through all that trouble on my account.
Benim için o kadar zahmete girme.
- Guys, don't embarrass me. Dirk Bailey is a major producer. Come on, let's go.
Utandırmayın beni.. hadi
- Oh, well, I hate it when jokesters try to pull a fast one on me, so why don't you guys go and, uh, get out of the line, please?
Oh, şakacıların benimle dalga geçmesinden hoşlanmıyorum, Yani, neden gidip sıradan çıkmıyorsunuz, lütfen?
We got Willie, Hank, and Taylor on the way, so don't go anywhere.
Willie, Hank, ve Taylor sizlerle buluşmak üzere, bir yere ayrılmayın!
Don't make a call saying how great I am, don't give me her number, just leave your phone on the table and go grab a snack.
Onu arayıp mükemmel olduğumu söyleme, bana numarasını da verme sadece telefonunu masanın üstünde bırak ve gidip bir şeyler atıştır.
I don't think I can go on.
Hayır şimdi gidemem.
don't go far 26
don't go yet 54
don't go to sleep 22
don't go out 31
don't go there 232
don't go 1905
don't go anywhere 259
don't go home 28
don't go outside 18
don't go breaking my heart 18
don't go yet 54
don't go to sleep 22
don't go out 31
don't go there 232
don't go 1905
don't go anywhere 259
don't go home 28
don't go outside 18
don't go breaking my heart 18
don't go overboard 17
don't go back 22
don't go that way 22
don't go away 144
don't go up there 21
don't go with him 20
don't go down there 24
don't go in there 160
don't go near him 17
don't go too far 74
don't go back 22
don't go that way 22
don't go away 144
don't go up there 21
don't go with him 20
don't go down there 24
don't go in there 160
don't go near him 17
don't go too far 74
don't go in 44
don't go out there 61
don't go back there 16
go on 13820
go on then 265
go on now 98
go on in 178
go on without me 34
go on home 110
go on ahead 60
don't go out there 61
don't go back there 16
go on 13820
go on then 265
go on now 98
go on in 178
go on without me 34
go on home 110
go on ahead 60