English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ G ] / Go on in

Go on in tradutor Turco

6,135 parallel translation
It's okay, you can go on in.
Sorun değil, içeri girebilirsin.
Madison's parents are insisting it go on in her memory.
Madison'un ailesi onun anısına yapılması konusunda ısrarcı oldu.
You five, go on in!
Siz, beşiniz, yürüyün!
Go on in.
Gir hadi.
Make sure the bomb is packed and ready to go in ten minutes.
Bomba on dakikaya hazır olsun.
Case will go straight to court, and on the basis of this DVD you will get a minimum of six years in jail.
Dava direkt mahkemeye gidecek ve eğer DVD baz alınırsa.. ... en azından 6 yıl hapiste yatarsın.
No, but I wouldn't put my life on hold for her and go in hiding for ten years like you've done.
Yapardım ama onun için hayatımı askıya alıp on yıl boyunca senin gibi saklanmazdım.
I just want to go on record as saying that a glass swimming pool on the penthouse balcony is, without a doubt, the absolute worst idea that I have ever heard in my entire goddamn life.
Bu dediğimin kayıtlara geçmesini istiyorum bir çatı katının terasında böyle bir havuz yapmak kahrolası hayatım boyunca duyduğum hiç şüphesiz, en kötü fikirdi.
Yes, you did. It's in our room. Go put it on.
Evet getirdin, odamızda.
You can go right on in there, guys.
Şuradan gidebilirsiniz millet.
Yeah, in the cabinet behind you, but go easy on it.
Evet arkandaki dolapta var, ama dikkatli kullan.
Go on down there or I'll shoot you through your head And make you stupider than you already are.
Şuraya in de seni kafandan bir vurayım olduğundan daha salak hale gelirsin.
We dress nice, we go in, all on the books.
Güzelce giyinip, içeri gireriz, her şey kitabına göre yaparız.
They were gonna shoot me and drive the van into the river, and that's when the divers would go in, pull you guys out of the water, and I would be standing on the shore like,
Beni vurup minibüsü nehire süreceklerdi, sonra da dalgıçlar gelecekti, sizi sudan çıkaracaklardı, ben de sahilde şöyle duruyor olacaktım,
Walter's overly attached to Vallenwe'en, so we're working on strengthening the attachments to the people in his life and letting go of his pet.
Walter aşırı Vallenwe'en bağlı, böylece biz güçlendirilmesi üzerinde çalışıyoruz hayatındainsanlaraekleri ve onun hayvan gitmesine izin.
We go to print in one week on this issue, and I'm still not happy with the cover options.
Baskıya girmemize bir hafta var ve ben hala kapak tasarımı hakkında mutlu değilim.
An innocent man wouldn't flee in the victim's car and then go on the run.
Masum bir adam kurbanın arabasını bırakıp ortadan toz olmaz.
I remember sitting on a bus bench with you in my arms, not knowing where to go.
Otobüs durağında oturduğumu hatırlıyorum. Kollarımda sen nereye gideceğimi bilmez bir şekilde.
SOCO has an office on the lake in Goma, but it's very difficult for me to go and talk to them because they obviously wouldn't really talk to anyone, and certainly not to a journalist like that.
SOCO'nun Goma Gölü kıyısında bir ofisi var ama gidip onlarla konuşmam çok zor çünkü herhangi biriyle konuşmayı istemeyecekleri açık. Hele bir gazeteciyle hiç konuşmazlar.
Why in the world would you agree to go on a double date with me and Larry?
Sanki dünyada başka çift kalmamış gibi neden ben ve Larry'yle buluşmaya kalkıyorsun?
You know what? Why don't I stay on the couch? You go sleep in the bed.
Bak ne diyorum ben koltukta yatayım sen yatakta yat.
You, um... You dared me to go on a polar swim in the lake.
Göldeki buz gibi suda yüzmem için beni cesaretlendirmiştin.
I'll go down and check in on Brad tomorrow morning.
Ben de yarın sabah gidip Brad'e bir bakarım.
Okay, I hate to be the one in rose-colored glasses here, but I'm going to go on record :
Pekala, buradaki olaya toz pembe bakan kişi olmaktan nefret ediyorum ama kayıtlara geçsin :
It can help to go through the Ten Commandments in your mind.
Bu sana zihninde On Emir doğrultusunda gitmene yardımcı olabilir.
Do what I do, just go along with it and later, take it out on him in the bedroom.
Benim yaptığımı yap, onunla aynı fikir de ol ve daha sonra, yatak odasına bunları onun aklından çıkart.
And Lorelei wants me to go down to the basement, - keep an eye on the girls downstairs. - Already locked them in.
Lorelai benden alt kata inip kızlara bakmamı istedi.
We should put suits on before we go in there.
İçeri girmeden önce kıyafet giymeliyiz.
- All day. And in interesting news, you both are trying to decide whether or not to go on a date tomorrow.
Ve çok enteresan ki ikiniz de buluşmaya gidip gitmeme konusunda karar vereceksiniz.
Back in the day, when she was littler... you know, I'd go into some toy store and get her some kind of doll with pink on it... or some kind of unicorn or a bunny or something with a magic wand.
Eskiden, o daha küçükken bir dükkandan pembe renkli bir oyuncak bebek veya boynuzlu at veya sihirli değnekli bir şey alırdım.
Come on, now. In you go.
Hadi içeri girelim.
Well, I guess I'd better go upstairs and put my face on, but in the meantime, I invite you in.
Sanırım yukarı gidip kendime çeki düzen versem iyi olacak ama bu arada, seni de içeri davet ediyorum.
If we were on a plane and it was going to go down, and the pilot said you had to push one family member out in order to save the rest of us, who would it be?
Düşen bir uçağın içinde olsaydık... ve pilot da, "ailenin geri kalanını kurtarmak için bir kişiden vazgeçeceksin" deseydi... Kimi seçerdin?
Okay? But if it's any consolation, I'm a woman in my 30s about to get on a plane to go live with my mother.
Ama teselli olacaksa 30'lu yaşlarında, uçağa atlayıp annesinin yanına gidecek olan bir kadınım.
We're gonna go jump on the gym mats and act like we're in zero gravity.
Mindere atlayıp sıfır yerçekimi varmış gibi hareketler yapacağız.
We were in the wild, everybody's ready to go on my command.
Tam iş üstündeydik, herkes içeri girmek için benim emrimi bekliyordu.
I have landed us a school interview, which will go down at my place in 10 minutes.
On dakika sonra orada olmamız gereken bir okul görüşmesi ayarladım.
I just can't do it here... in the judge's chambers on a Thursday, and then go... order takeout or something.
Burada yapamam. Bir çarşamba günü yargıcın odasında. Sonra gidip sıradan bir şeyler yemek istemiyorum.
She was wild and... experimented with drugs. One time, she let go of my hand and I fell three stories and landed on a fence in the front yard.
O çok vahşi ve ilaçların etkisindeydi.
Come on, let's go, all the way down, all the way up.
Hadi, devam, in, kalk. Hadi!
I don't want that Crowder shithead coming up in here seeing you getting all spun up talking greasy, so go on.
Yavşak Crowder'ın buraya gelip, seni kafayı yemiş halde saçma sapan konuşurken görmesini istemiyorum. Hadi git.
You in here, Judith? Go on.
- İçeride misin Judith?
Just go ahead and cram it right up inside. You got to make sure, Raylan, that you do it in a way so that the rest of you just keeps on following your hand right up your ass, right up inside all that shit you're so full of, Raylan.
Mutlaka ta dibine kadar sok ki geri kalanın da kıçının içine kadar sağ elini izlesin ki ne kadar boktan bir adam olduğunu gör Raylan.
I'm doing some research on things that go bump in the night.
Geceleri ortaya çıkan şeylerle ilgili araştırma yapıyorum.
I used to study my Spudsy manual every night before bed, and now I just write in my diary or wish on stars if it's a clear night and go straight to sleep.
Normalde her gece yatmadan önce Spudsy'imi kullanırdım. Şimdi ise günlüğümü yazıyorum ya da yıldızsız bir gece dileyip doğruca uykuya dalıyorum.
At the age of seven, eight, nine, 10, 11, you had to go in the kitchen and find the most messed-up butter knife you could. The one that had bend marks and rust stains, and take that sucker back in the living room, because you were going to perform an operation. Right?
Yedi, sekiz, dokuz, on, 11 yaşında mutfağa gidip en kötü kahvaltı bıçağını bulup almak zorunda olurdunuz.
Chuck them in, and get back to what you're doing. Sharpish. Go on.
Parçaları buraya at ve hızlı bir şekilde işinin başına dön.
So every time you go into Braden's room, you will put on a fresh gown, gloves, and mask.
Braden'in odasına her girdiğinizde yeni bir maske ve eldiven takmanız gerekiyor.
This slogan is gonna go on every sign in town.
Bu slogan herkesin yaşadığı yeri anlatan bir şey olmalı.
While doing jazz Saturday on Broadway, as it swings in Meudon. We just go crazy, no need for Beaujolais, When we have some bourbon.
Cava yaparken, cumartesi günü Broadway'de Meudon'da sallandıkça çılgınlaşırız, Burgonya şarabına gerek yok biraz viskimiz varsa.
Doing jazz Saturday on Broadway It swings like in Meudon. We just go crazy, no need for Beaujolais, when we have Bourbon.
Cava yaparken, cumartesi günü Broadway'de Meudon'da sallandıkça çılgınlaşırız Burgonya şarabına gerek yok biraz viskimiz varsa.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]