Given time tradutor Turco
1,210 parallel translation
- Given time, they'll be unstoppable.
- Zaman verince, onlar durdurulamaz olacaklar.
At any given time, there are around 1500 aliens on the planet.
Herhangi bir zamanda, dünyada 1 500 kadar uzaylı olacak.
I could have come to terms with that, given time But Gary.
Gerçi zamanım olsa, buna alışabilirdim ama, Gary asla.
The neural plasticity... Of your brain has compensated... by allowing you the use of only four of your given senses at any given time, with the missing one constantly switching.
Beynindeki sinirsel doku rasgele bir duyunu devre dışı bırakarak kendini dengelemeye çalışıyor.
You'll not be given time to think. Okay.
fakaat... düşünmek için size zaman verilmeyecek, tamam mı?
You may have been unexpected, but, given time, I am sure you'll make a fine addition to the crew.
Burada, beklenmedik biri olabilirsin, ama biraz zaman verecek olursan, eminim mürettebat arasında mükemmel bir eleman olacaksın.
Given time, this could turn to your advantage.
Biraz zaman ver, bu senin avantajına dönecektir.
We make the smallest sacrifice possible at the given time.
Elimizden gelen her fedakarlığı yaptık.
We must make the smallest sacrifice possible at the given time.
Her türlü fedakarlığı yapmalıyız.
Look, Buffy, I... I assure you, given time, we'll get to the bottom of whatever's causing this anomaly.
Buffy, seni temin ederim ki zaman içinde bu duruma sebep olan anormalliğin üstesinden geleceksin.
A normal human brain operates at about 5-10 % of its functional capacity at any given time.
Herhangi bir zamanda, normal bir insan beyni işlemsel kapasitesinin % 5-10 kadarlık bir kısmını kullanır.
- Given time, believe me, I'll know.
- Zamanım olsa öğrenirdim.
It's possible, at a given time, to work on a political level too, for a peace agreement, etc.
Ölmekten korkmuyoruz. Mikrofonlarımız var artık, çalışırlarsa bizi duyabileceksiniz.
Sure, given time.
Tabii, ama zaman alır.
The only time you will kill is if given an order to kill.
Bize sadece birini öldürme emri verilirse öldürürüz
During that time, was there ever an occasion when you were given instructions regarding how you should handle claims?
Bu süreçte, size talepleri nasıl değerlendireceğiniz konusunda talimatlar verildikten sonra hiç böyle bir durum sözkonusu oldu mu?
The guy was a convicted rapist. He's a suspect in a couple of murders, two terms of hard time, and he fits the description given to us by the two boys.
Adam tecavüzle suçlanmış daha önce iki cinayet işlemiş ve o iki çocuğun bize verdikleri tanıma da uyuyor.
I mean, Prime Minister Mollari... we've tried to get everything you wanted in place, but you've given us so little time.
Yani Başbakan Mollari emirlerinizi yerine getirmeye çalıştık ama bize çok az zaman verdiniz.
Glynn has given us time to come up with a list of demands.
Glynn kendisine talep listesi sunmamız için zaman verdi.
I would've thought all that time you spent spying on us might've given you a little more insight into the Maquis, but after looking over what you've already written, I can see you need a little help.
İçimizde bir ajan aradığın süre içerisinde, düşündüm durdum, ama hali hazırda yazmış olduğun şeyi gördüğümde, bunun gerçekleşmesi için bir miktar yardıma ihtiyacım olacaktı.
It's given me far too much time to look in the mirror.
Denizdeki yazımız istisnasız güzeldi.
So, I don't know if he'd given over by this time or what, but... Goddamn, it was... nice.
Zamanla kendini ele verdiyse ki bilmiyorum ya da her neyse fakat Allah'ın cezası, gayet... iyiydi.
For you, for the time you've given me, for the person you are.
Senin için, bana verdiğin zaman için, sen olduğun için.
If you persuade your son to do this, the governor's given me his word... he'll do everything in his power to... cut your time here short, considerably.
Şayet oğlunu bunun için ikna edebilirsen..... Vali kendi namına tüm salahiyeti kapsamında... hatrı sayılır bir miktarda içerdeki süreni azaltacağına söz veriyor. Vali bunu sağlayabilir mi ki...
If you'd given me some time to prepare, psychologically, and some time after.
Psikolojik olarak hazırlanabileceğim biraz zaman verseydin. Ondan sonra da biraz zaman bir kaç ay filan.
Given the FDA criteria, he's not a candidate at this time.
Yiyecek ve İlaç İdaresi'nin kurallarına göre şu anda buna aday değil.
I've been given the gift of time.
Zaman hediye edildi bana.
- Given enough time, I may figure out...
- Yeteri kadar zamanla, çözebilirim...
The cabbie has given a statement that you asked specifically for room 10, Which would put you at the murder scene right about the time of death.
Taksici, seni, ölüm zamanında olay mahallinde olduğun 10 numaralı odaya özellikle gitmek istediğini söyledi.
They haven't even given her time to take a handkerchief.
Ona, bir mendil alacak kadar bile zaman tanımadılar.
And she's never given me the time of day.
Ve bana hiç zaman kaybettirmedi.
Everyone was overjoyed that the war was over... and yet Ignatz felt that a great time had passed... because the liberal empire that had given him so much had collapsed.
Savaşın bitmesi herkesi mutlu etmişti. Ama Ignatz mutlu değildi. Çünkü imparatorluk fazla uzun süre yaşamadı.
They're still wary of me given what happened the last time I brought a fleet into Earth space.
Dünya alanına filo getirdiğimde olanlar yüzünden benden sakınıyorlar.
Oh, Pa, I see "Private Eye" has given you an OBN... after your little performance on last week's "Question Time".
ah, baba, "Private Eye" dergisinin "Question Time" daki kısa performansından dolayı sana OBN verdiğini görüyorum.
Well, it has given me the time to think of many things, Your Excellency, including why you pretended not to speak English.
Bu bana düşünmek için zaman verdi. Buna neden İngilizce bilmiyor numarası yapmanız da dahil.
You've given him hundreds of books. It was just a matter of time before he became intrigued by the idea of freedom.
Kafasında bu fikirlerin oluşması... sadece bir zaman meselesiydi.
[Morrie] Every time Aldo works me over... I feel like he's given me an extra couple of days.
Aldo ne zaman bana masaj yapsa, birkaç gün kazanıyorum sanki.
- Given enough time we can- -
- Zamanla unutabilirsek... - Unutmak mı?
You should've given me more time.
Bana daha fazla zaman tanımalıydın.
Anything else. I mean it seems to me that, under the previous regimes in my life every time I was studying, I was given a reward.
Başka ne olursa... Bana öyle geliyor ki, hayatımın önceki rejimlerinde ne zaman ders çalışsam sonunda ödüllendirildim.
But at the time, given the other option I had available... it seemed the way to go.
Zamanla, önüme çıkan diğer seçeneğin farkına vardım... Ve bundan sonra da yolum bu.
You know, all this time we've been in Unit B together... you've never given two shits about me.
Biliyorsun, bunca zamandır B Biriminde beraber olmamıza... rağmen beni hiç sikine takmadın.
Your father has always given you a hard time.
Baban sana hep zor anlar yaşattı.
Your Honor, it's time the court showed the world that no quarter will be given to celebrity defendants.
Onurlarınızda, mahkemenin dünyayı gösterme zamanı Quarter hiç verilmemiş olacak ünlü davalılara.
Given the short amount of time he's the only engineer to do the job.
Süremizin ne kadar kısa olduğu düşünülürse bu işi yapabilecek tek mühendis.
I was on the track to maybe one day end up here... destined to make the kind of changes in this country... that only great men, given the right time and place, can make... and I have none of that now, but that's okay... because I did what was in my heart. "
Belki bu yolculuk bir gün burada bitecek... ve bu ülkenin kaderini değiştirecek olan birisi var... bunu doğru zamanda ve doğru yerde olan birsi yapabilir... ve ben, bunların hiçbirine sahip değilim. Ama, sorun değil.... çünkü ben içimden geleni yaptım.
Sir, I was thinking of throwing a small party for the students... they have given me so much respect in such a small span of time.
Onlar, bu kısa zamanda bana saygı gösterdiler.
All these years, I have not given you anything good Each time when I am tired you always know how to make me happy
Onca sene, Sana hiç güzel bir şey vermedim her seferinde gayret etsemde en iyisini hep sen bilirdin
If you think editing will take more time, you should have at least given us a call.
Montaj daha çok sürecekse, bizi arayıp söylemeliydin en azından.
We've given him far too much time.
Ama şimdi savaşta olduğumuza göre, başlarım böyle işe!
Her co-workers must've given her a hard time.
Mesai arkadaşları onu dışlamıştır.
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time is running out 68
time to wake up 54
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time is running out 68
time to wake up 54
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time to go 627
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time to eat 55
time's up 595
time is 18
time is of the essence 71
time is up 41
time to go 627
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time to eat 55
time's up 595
time is 18
times are changing 28
time will tell 62
times a week 28
times before 18
times in a row 26
time for bed 134
times change 49
times a day 121
times over 33
times three 18
time will tell 62
times a week 28
times before 18
times in a row 26
time for bed 134
times change 49
times a day 121
times over 33
times three 18