Hen tradutor Turco
1,090 parallel translation
- Yes, Mr. Sinnikoglou. In the back of the store, like eggs under a hen.
Dükkanın arkasında, tavuğun altındaki yumurtalar gibi sakladım.
Hen scratch, that's all. Hen scratch.
Kargacık burgacık, hepsi bu.
My hen tracks. Not going to be a problem to you?
Yazım şeklim ; sizin için sorun olmayacaktır herhâlde?
Now you are a hen.
Şimdi de bir tavuksun.
Jerusalem, still murdering prophets and stoning messengers sent to you how often have I been ready to gather your children together as a hen gathers her chickens under her wings and you refused it.
Ey Kudüs! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs! Bir tavuk, civcivlerini kanatları altına nasıl toplarsa,..
Hey, you're not going to put a big man like him into that hen-coop!
Onun gibi babayiğit sığar mı o fare kapanına?
An ordinary hat and an ordinary hen egg.
Sıradan bir şapka ve sıradan bir yumurta.
Observe the ordinary hen egg and an ordinary table knife.
Sıradan yumurtayı ve sıradan bir bıçakla.
You know, Buck, you're getting worse than an old mother hen.
Biliyor musun Buck, ihtiyar bir tavuktan daha da beter oluyorsun.
- Colonel, it's a hen, not a child.
- Albay o bir tavuk, çocuk değil.
It killed the hen.
Köpek tavuğu öldürdü.
They had a little Speckled Hen.
Yaşlı adam ve kadının benekli bir tavukları vardı.
One day the hen laid an egg ; and it was not a simple egg but a golden one.
Bir gün tavuk bir yumurta yumurtladı Ancak basit bir yumurta değil. Altından bir yumurta.
The old man is crying, and his wife is crying, but the hen is clucking,
Onu bir türlü kıramadılar. Derken bir fare koşarak geldi ve kuyruğunu sallayarak yumurtayı düşürüp, parçaladı.
Well, I am sorry, but I've come up for the very purpose... of packing Hen Van Ostamgen's luggage and putting it in storage.
Üzgünüm ama ben, Bay Van Ostamgen'in bavullarını toplayıp depoya kaldırmak için gelmiştim.
No, honey, it " s not a hen.
Vermez tatlım, tavuk değil ki.
It " s a hen.
Meğerse tavukmuş.
Because it " s a hen.
Çünkü, o bir tavuk.
I knew it wasn " t a hen.
Tavuk olmadığını biliyordum.
Sitting here like a broody hen!
Kukumav kuşu gibi otururum ben de burada o zaman.
I know the time by the lowing of the cow ready to be milked... and the cackle of the hen when the egg shall be gathered.
Zamanı ineğin sağılmak için eğilmesiyle biliyorum ve tavuğun yumurtlayınca gıdaklamasıyla.
You stay quiet, old hen.
Sen konuşma, geveze karı.
We always put a tappit-hen of usquebaugh outside the castle door.
Biz daima bir tappit-hen usquebaugh'ı kale kapısının dışına koyarız.
- Tappit-hen?
- Tappit-hen?
Light the lights in the hen-house. Then make yoghurt.
Sonra kümesin ışıklarını yakar, ardından yoğurt yapardım.
Hen droichtna.
Hen droichtna.
Me with a wife, a mule, two Leghorn roosters looking for a hen and six young ones to feed, and all this fool can say is "force"?
Bir karı, bir katır, tavuksuz kalmış iki horoz ve besleyecek altı çocuğum var ve şu salak zorlamadan bahsediyor.
Not worth a rooster without a hen.
Tavuksuz horozdan hayır gelmez.
They were about to practise the age-old sacrifice to their infernal master. The slaughter of a black cockerel and a white hen. ( Knocking )
Siyah bir yavru horozu ve beyaz bir tavuğu katledip efendilerine kurban etme uygulamasını yapmak üzerelerdi.
Honestly, she watches over me like a mother hen.
Anne tavuk gibi üzerime titrer.
And for the beautiful mother hen?
Güzel anne tavuk için?
"Not I," said the Little Red Hen.
"Hayır" dedi Kırmızı İbikli Küçük Tavuk.
It's a sad house where the cock is silent and the hen does all the crowing.
Hep tavuk öter ve horoz susarsa o kümeste huzur olmaz dostum.
Fussing around her like a mother hen.
Onu anaç tavuk gibi kollardın.
My hen!
Tavuğum! Tavuğum!
My hen!
İmdat!
- No, hen, with the party afterwards.
- Yok, sonraki parti.
I think, love, if we turn the picture upside down, we should help the minister, then.
Filmi ters çevirirsek bakana yararı olur Hen. Güzel.
- A hen with an egg.
- Yumurtasıyla tavuk.
I will not run around like a wet hen.
Korkak tavuk gibi koşuşturmam.
You're just a wet hen, a coward.
Sen pısırık bir tavuksun, korkak.
I am the cock, you the hen, you the hen
# Ben horoz ; sen tavuk, tavuk # #
I'll count to five, and then kiss hen On the lips. Two, three
Üçe kadar sayınca onu öpeceğim.
I promised I'd spend the next Sunday with hen
Pazar gününü onunla geçireceğime söz vermiştim.
One day between 3 and 5 pm, when my rash was killing me I suddenly realized I hated hen
Sonunda bir öğleden sonra, sırtımı tırnaklarıyla çizerken birden ondan nefret ettiğimi fark ettim.
I hated her, I hated hen
Evet, ondan nefret ediyordum.
I never met anybody like hen
Her şeyden ve herkesten zevk alıyor. Daha önce böyle biriyle tanışmamıştım.
Where to, hen?
Ne tarafa?
You want hen's milk?
O buna sahip olacaktır :
But it was hen
Ama doğruydu.
It was as a fox in the hen house.
Kafese konmuş bir tilki gibilerdi.
henry 5569
hendrix 76
hence 250
henri 367
hendricks 42
henrietta 106
henry morgan 20
henrik 104
henderson 128
hendrickje 16
hendrix 76
hence 250
henri 367
hendricks 42
henrietta 106
henry morgan 20
henrik 104
henderson 128
hendrickje 16