In my book tradutor Turco
1,425 parallel translation
You have a gold star in my book.
Kitabımda altın yıldızlı olacaksın.
In my book, people who play with snakes are creepy.
Yılanlarla haşır neşir olan insanlar beni korkutur.
I haven't answered your question. I'm simply saying that your engaging with me on that question is already, in my book, to be doing something called theology.
Basitçe diyorum ki, senin benimle yaptığın tartışma zaten benim kitabımda teoloji adı altında yapılan bir şey olarak var.
5 stars in my book!
Kitabımda beş yıldızlı!
Not a record in my book.
Daha önceleri daha fazlasını da bulmuştum.
Yeah, in my book, that's pretty much a deal breaker.
Evet, benim kitabımda, bu anlaşmayı bozar.
It's all here in my book- -
Bunun teferruatı kitabımda var :
Well, desperate equals dangerous in my book.
Çaresiz eşittir tehlikelidir benim kitabımda.
In my book, you get points for staying outta the can.
Benim kitabımda dışarıdaysan puan kazanırsın.
So that makes you Queen in my book.
Bu seni, kitabımda Kraliçe yapar.
In my book?
Kitabımda mı?
Whatever I know, sweetheart I'm writing in my book.
Tatlım, ne biliyorsam kitabımda yazıyorum.
Mr. Kirby, I don't know why you're not letting our dog race tomorrow, but he's already a winner in my book.
Bay Kirby, köpeğimizi neden yarıştırmıyorsunuz bilmiyoruz ama benim için o zaten birinci.
Not in my book, you don't.
Bu, benim kitabımda yazmaz.
He's in my book club.
Kulübümden biri.
He's a cop-killer, in my book.
Benim kitabıma göre o bir polis katili.
I have values. In my book, betrayal merits a death sentence.
Senin için ölüm cezası vermeliyim.
He found Oskar Boroschnin's book at my place.
Evimde Oskar Boroschnin'in bir kitabını buldu.
Hid my stash in a comic book case!
Bilgilerimi bir çizgi roman sandığına saklamıştım...
Lieutenant Caine. I don't recall seeing you in my appointment book.
Teğmen Caine, randevu defterinde isminizi gördüğümü hatırlamıyorum.
Fine, my book is in my bedroom.
Güzel, kitabımda benim yatak odasında olduğunu.
Book club here, in my own home?
Kitap kulübü, burda, benim evimde?
I'll be in my room reading the book.
Odamda kitabı okuyor olacağım.
The Polyphonic Spree will sing at our little Danny-and-Mary reception... and I got everyone in the sports book to agree to flash... "Congratulations, Danny and Mary" on every screen in the casino on my cue.
Polifonik Cemaati, bizim küçük Danny-ve-Mary resepsiyonumuzda şarkı söyleyecekler... ve monitörlerden sorumlu kişilerin hepsi, işaretimle birlikte... kumarhanedeki tüm ekranlarda "Tebrikler, Danny ve Mary" yazısını yayınlayacaklar.
If you're interested, you could read about some of them in my record book.
Merak ediyorsanız, sicil kayıtlarına bakabilirsiniz.
Open that book and schedule me right now, Dr. Troy... or I'll tell the world you left an instrument in my stomach... during my tummy tuck last year.
Şu defteri açıp, bana hemen bir tarih verin, Doktor Troy... yoksa dünyaya geçen yıl karın yağlarımı alırken,... içimde bir araç unuttuğunuzu söylerim.
I forgot a book in my locker.
Dolabımda kitap unuttum.
I left my history book in the kitchen.
Tarih kitabımı mutfakta bırakmıştım.
My book is set in whaling times.
Kitabım balina avcılığı zamanları üzerine kuruldu.
The director saw my photo in a medical book.
Yapımcı, tıbbî bir ansiklopedide benim resmimi görmüş.
- You looked in my adress book without asking me?
- Bana sormadan adres defterime mi baktın?
The last spell I cast before Wilkins condemned me to the Pyre. My blood entwined with a symbol in the book which called to my heir.
Wilkins beni ateşe atmadan yaptığım büyü sayesinde kanım kitapta bulunan ve varisime ulaşan işaretle birleşti.
I'm looking at the wrong month in my date book.
Dur, meğer randevu yanlış aya bakıyormuşum.
In his room, doing a book report. Well, how can he do a book report when he left the book at my house?
- Benim evimde bıraktığı bir kitabın özetini nasıl çıkarıyor, merak ettim.
But my mother published a new book... and I only got five words in her bio blurb. Not clinically.
Klinik açıdan değil.
If only the patrons of my book shop in Holywell Street could hear you.
Keşke Hollywell sokağındaki kitap dükkanımın patronları da sizi dinleyebilselerdi.
And I had my nose in a book until I noticed a very peculiar smell.
Çok garip bir koku duyuncaya kadar bir kitaba dalıp gitmiştim.
I go into this very topic in my critically acclaimed book.
Ben bu konuya büyük övgü almış olan kitabımda değiniyorum.
I believe my client wanted you to understand that he, in fact was completing a book of his own which would serve not only as his autobiography but also as the definitive account of the joint careers of Morris and Collins.
Müvekkilim, aslında, sizinle görüşmek istememesinin hayatını ve Morris-Collins ortak kariyerini işlediği kitabını tamamlamak üzere olmasından kaynaklandığını bilmenizi istedi.
Damn, I left my book bag in the stacks.
Kahretsin, çantamı kitaplıkta unuttum.
My mom discovered an idea known as a living funeral... in a book she read to help her with Robert dying.
Robert'ın durumundan kaynaklanan üzüntüsünü hafifletmek için annem daha önce bir kitapta okuduğu "canlı cenaze" fikrini buldu.
And doctor, book the room in my name Ma... the rent for the house Ask him to put the fuse back... so that there's light in my house again
o sağlıklıdır, doktor o benim bebeğim bu odanında parasını bir baba olarak ben öderim, ve ben kimseden yardım istemiyorum ve doktor bu odayı benim adıma ayır
Yes, I think I actually fell asleep with the book in my hand.
Evet, elimde kitapla uyuyakalmışım.
I found very similar pictures of tying people up in this book that reminded me of my son's case.
Kitaptaki bağlanan insanların resimleri oğlumun davasında karşılaştığım resimlere de çok benziyordu.
Mom, I left my spelling book in the kitchen.
Anne, heceleme kitabım mutfakta kaldı.
My dog book was in that car.
Köpek kitabım o arabadaydı.
This is Gabriel Finch's journal, which gives detailed descriptions of the land of Neverwas, years before my father thought of his book.
Bu Gabriel'in günlüğü. Neverwas topraklarıyla ilgili detaylı tarifler var. Babam bu kitabı düşünmeden yıllar önce tutmuş.
That's my favorite sentence in the book.
Kitabın en sevdiğim bölümüdür.
It's my favorite character, Widow Wadman, in the book.
Dul Wadman, kitapta en sevidiğim karakterdir.
I ask, as he makes clear in the introduction dedicated the book to me, not because of political agreement but because he held my wartime broadcast from London in high regard.
Laski, kitabın girişinde de belirttiği gibi, siyasi uyum yüzünden değil, ancak savaş zamanında,... Londra'da yaptığım yayını takdir ettiği için kitabı bana adamıştır.
Whereas the truth is, my arrangements have always been so simple... that they simply book a room and then I turn up and sleep in it... so this whole side of things I didn't give any thought to.
Mesele şu ki, bu zamana kadar bütün ayarlamalarım hep basitti... onlar odamı ayarlar, ben de girer uyurdum... yani bu işlerle pek uğraşmazdım.
in my opinion 572
in my heart 96
in my room 109
in my country 72
in my bed 49
in my mind 161
in my view 52
in my experience 382
in my dreams 78
in my world 69
in my heart 96
in my room 109
in my country 72
in my bed 49
in my mind 161
in my view 52
in my experience 382
in my dreams 78
in my world 69
in my defense 150
in my house 118
in my case 131
in my day 121
in my head 141
in my hand 30
in my eyes 40
in my family 33
in my own way 47
in my dream 57
in my house 118
in my case 131
in my day 121
in my head 141
in my hand 30
in my eyes 40
in my family 33
in my own way 47
in my dream 57
in my life 110
in my home 30
in my apartment 37
in my pocket 58
in my office 200
in my car 54
in my 68
in my professional opinion 37
in my time 45
in my hands 18
in my home 30
in my apartment 37
in my pocket 58
in my office 200
in my car 54
in my 68
in my professional opinion 37
in my time 45
in my hands 18