It seemed tradutor Turco
5,063 parallel translation
It seemed pretty clear to me in the first two minutes that the guy is competent.
- Neden? Bence ilk iki dakikadan bile adamın aklının başında olduğu çok net anlaşılıyor.
Because it seemed to me you were a little upset that she didn't have the same, feelings for you as she did for her husband, or even your wife.
Çünkü bana kocası için, hatta karınız için hissettiği duyguları sizin için de hissetmediği için biraz üzüldünüz gibi gelmişti.
JANET : I'm sorry, it seemed to me... SELINA :
- Özür dilerim, bana öyle geldi ki...
It seemed to me that my mother would have looked like her a bit older, maybe.
Annem yaşasaydı ona benzerdi diye düşünürdüm biraz daha yaşlısı, belki.
It seemed to start when his... when his brother Michael came out of prison.
Kardeşi Micheal'ın hapishaneden çıkışıyla başladı sanki.
But it seemed there is still a relationship.
Ama anlaşılan hâlâ bağlantıları kopmamış.
It seemed like a petit mal seizure.
Kısmi nöbet gibi göründü bana.
It seemed like it had an idea of how to perform hand-to-hand combat.
Göğüs göğse muharebe tekniğini biliyora benziyor.
It seemed kinda magical.
Sihirli bir şey gibi göründü.
It didn't. I mean, she was 17, I was almost 17 and.... You know, it seemed all right, it seemed good.
Demek istediğim 17 yaşındaydı, ben de 17 olmak üzereydim her şey yolunda, her şey güzel gözükmüştü.
It seemed like Mac really didn't want me to bother you with it.
- Mac seni bununla meşgul etmemi istemiyor.
It seemed the best place.
En iyi yer orası göründü. - Elbette.
I wish I had drank when everybody else drank, though,'cause it seemed like fun.
Ama keşke ben de milletle aynı anda içseydim. Eğlenceli bir şeye benziyor.
At the time, it seemed endless.
O ara zaman geçmiyor gibi görünüyordu.
It seemed like a large hand, and I could really, really, feel the fingers.
Kocaman bir el gibiydi. Ben sahiden parmakları hissettim.
It seemed unreal.
Gerçek değilmiş gibiydi.
It seemed to be working out just fine, before someone came along.
Adamın biri gelene dek çok iyi gidiyordu.
That's what it seemed like.
Bana öyle geldi.
It seemed romantic.
Çok romantik bir havası vardı.
It seemed important and he left in a hurry.
Önemli gözüküyordu ve acele ederek çıktı.
It seemed to me the most powerful demonstration of the idea.
Bu, fikrimi sergilemenin en güçlü yolu olacaktı.
I don't know why I put it there, but it seemed like a good idea at the time.
Neden onu oraya koydum bilmiyorum, ama o zaman bana iyi bir fikir gibi görünmüştü.
It seemed like a safe, quiet place.
Bana, güvenli ve sakin bir yer gibi geldi.
I mean, yes, Peter Burke was there watching, but it seemed like your mind was somewhere else.
Yani tamam, Peter Burke orada izliyordu ama aklın başka yerde gibiydi sanki.
We waited, it seemed an age but probably no more than a few minutes, and then we heard them - gunshots!
Bekledik... bir sene gibiydi ama muhtemelen birkaç dakikadan fazla değildi sonra da ateş edildiğini duyduk!
It seemed to bounce off the trees!
Ağaçlardan sekmiş gibiydi!
It seemed simple enough!
Yeterince basit göründü!
It seemed so.
Öyle görünüyor.
But it seemed so urgent.
Ama görünüşe göre acilmiş.
Carter said Detective Terney was involved in the joint operation, so it seemed reasonable to assume that his GPS signal might lead us to the lab.
Carter, Dedektif Terney'in ortak operasyonun içinde olduğunu söyledi. Onun GPS sinyalinin bizi laboratuvara götüreceğini düşünmek akla mantıklı geldi.
- Sure, I knew "Poltergeist" was just a movie... but when night came, it seemed pretty freakin'real!
Poltergeist'ın sadece bir film olduğunu tabii ki de biliyordum ama gece olduğunda gerçek gibi gelmeye başlamıştı.
JANET : Itjust seemed to me that you were wanting me to bring it up.
Konuyu açmamı istediniz gibi gelmişti bana.
He seemed ready to do it.
Buna hazır gibiydi.
Larry seemed pretty upset about it when we saw it in the news.
Larry haberlerde onu görünce keyfi kaçtı.
It's always seemed to me to be the largest inhuman city.
Herzaman bana koca bir insanlik disi sehir gibi geliyor.
Don't sweat it! Look at the seemed way it was.
Neyse, o çocuklar çok daha kötülerini de görmüşlerdir.
She says they're in love and it's the first time in months she's seemed sure of anything.
Birbirlerine âşık olduklarını anlattı ve aylardır ilk kez anlattıklarından emin görünüyor.
Look, it just seemed like the only logical thing to do given the circumstances.
Ya bu şartlar altında yapılabilecek en mantıklı şey buydu.
You know, it just seemed easier to do closer to the Crime Lab.
Suç laboratuvarına yakınken incelemek daha kolay geldi.
The press seemed to get hold of it pretty quickly.
Basın olayın yakasına hemen yapışıverdi.
But when Denny heard my plan, he seemed to find it..... repugnant.
Ama Denny planımı duyduğunda bunu iğrenç bulmuş gibiydi.
Just seemed like it kept going.
Bir yerlerde bir giriş olmalı.
And seemed like it was a big deal to Charlotte.
Bu Charlotte için önemli gibi görünüyordu.
A few times, it... seemed like she was slurring her speech.
Birkaç kez konuşurken dili dönmüyor gibiydi.
You seemed so nervous, I had to turn it off.
Çok gergin görünüyordun. Kapatmak zorunda kaldım.
Seemed like it was gonna be a real nice place to live.
Sahiden yaşamak için güzel bir yerdi.
You know, when he was talking about honor in that crazy robe, it's the only time he ever really seemed comfortable with himself.
Sadece o çılgın cübbe içindeyken kendisinden gerçekten emin görünürdü.
The way you forced your way onto the case here- - it almost seemed like you had a hidden agenda.
Bu dava için buralara kadar gelmenin arkasında gizli bir şeyler olduğunu düşünüyordum.
Plan seemed normal when I was driving over here, but now it's feeling a little stalker-ish.
Yolda gelirken plan bir hayli normal görünüyordu ama şimdi biraz takipçi sapıkmış gibi göründü.
I should've known it wasn't you when you actually seemed interested in what I had to say.
Bana fikrimi sorduğunda sen olmadığını anlamalıydım.
It only seemed fair.
Ancak öyle adil görünüyordu.