Just like that tradutor Turco
18,845 parallel translation
Ker-rah, I can spot the extraordinary pretending to be a nobody in my midst just like that.
Ker-rah, karşımda başkası gibi davranan birini hemen anlarım.
Just like that time your people perished and you alone survived.
Aynı halkının katledilip sadece senin kurtulman gibi.
Just like that.
İşte bu şekilde.
Just like that one time at the diner.
Tıpkı bir keresinde lokantada olduğu gibi
It's just awfully strange for a boat to just explode just like that.
Korkunç derecede garip teknenin bir anda o şekilde patlaması.
- just like that. - Yeah.
Hiç birşey olmamış gibi.
Yeah, that's good, you know, dude, don't just say "I like you." It's a little matter of fact.
Evet, Bu iyi biliosun, dostum sadece "seni beğendim." deme, gerçeğin bir kısmı önemli.
So if that detective is right, and that man was coming here to hurt us, just like he did Adam and Grace, then... Then we did the right thing.
Detektif haklıysa ve o herif buraya aynı Adam ve Grace'e yaptığı gibi canımızı yakmaya geldiyse o zaman doğru şeyi yapmışız.
The water tank just suddenly crack like that?
Su tankı aniden böyle mi çatladı?
A blood test, a brain scan, just to rule anything like that out, OK?
Bir kan testi, bir beyin taraması, hükmedebilmek için bunun gibi şeyler, tamam mı?
T-These journals, they were just a way for me to, like, work through that.
O günlükler, benim için sanki düşüncelerden kurtulmak gibi bir şeydi.
And I'm just saying, you know, that's like an excuse for lazy storytelling.
Ama ben diyorum ki bu yalnızca kötü hikâye için bir bahane.
Just, come on, be honest with me now, like, would there not be, like, a teeny-tiny part of you that'd be happy if he was just gone?
Hadi, bana karşı dürüst ol artık. O ortadan kaybolsaydı, senin küçücük bir parçan mutlu olmaz mıydı?
Yeah, it was, like, this... Small conversation, but you, um, anyway... I'm just trying to say that James is an amazing guy.
Evet, şey gibiydi küçük bir konuşmaydı ama sen, her neyse ben sadece James'in harika bir adam olduğunu söylemeye çalışıyorum.
You look like you could jump in on that lunch order. They just called it in.
Öğle yemeği siparişi verecek gibi bir halin var.
I just... I don't want you to think that we're, like, starting something up again.
Bizim tekrar biraraya geldiğimizi düşünmeni istemem.
It's just, like, you're getting all the attention from him that I never got.
Onun tüm dikkatini sen çekiyorsun ve ben resmen unutuldum.
- It's just that my colleagues are out in the field and I'd like to tell them if they're barking up the wrong tree.
- İş arkadaşlarım dışarıda, ve onların'yanlış ağaca havlamasını'istemiyorum.
I mean, come on, he... he brought those Americans home, just like I'm gonna bring that buff Filipino bro home to... you.
Hadi ama. O Amerikalıları eve geri getirdi. Tıpkı benim o iri Filipinli adamı geri getireceğim gibi.
It's like you're Kate Hudson, and Josh is this British actor that, like, no one's ever heard of, but is super cute, and Valencia is the skinny bitch who ends up getting just what she deserves.
Sanki sen Kate Hudson'sun ve Josh da adını kimsenin duymadığı ama süper tatlı, İngiliz bir aktörmüş. Ve Valencia da sonunda hak ettiğini alan sıska sürtükmüş.
He's being controlled just like everyone else by that...
O şey tarafından herkes gibi kontrol ediliyor...
Just, um, you've been doing that for, like, a half hour.
Yarım saattir aynı işi yapıyorsun da.
I just think it's cool how brave you were to put yourself out there like that.
Kendini orada öyle ifade etmen ve cesur olman çok havalıydı.
That thing looks just like Caroline.
O şey aynı Caroline'a benziyor
I've never told the story about the day I lost my money, so it's all very raw. Okay, but just know, sometimes things can be too raw, like that chicken club sandwich that buck-kaw'd at the table.
Paramı kaybettiğim günki hikayeyi daha önce hiç anlatmadım bu yüzden hepsi çok çiğ tamam fakat bil bazen bazı şeyler çok çiğ aynı tavuk kulubü sandviçi gibi tavuk masadaydı
Even if the mission to collect the Heavenly Tribute is in danger...! You can't just start firing like that!
Kutsal Vergi toplama görevi tehlikede olsa da öylece ateş edemezsiniz!
So, you just came up here to tell me that they called, but you didn't, like, listen to the words?
Yani bana buraya aradıklarını söylemeye geldin ama dediklerini dinlemedin mi?
And that you chose to withhold that information from me. A decision which feels like a betrayal, not just of the covenant of trust between us and the institutions that we both represent, but of our own personal relationship.
Ve bu bilgiyi benden saklamış olmanız sadece bizim ve temsil ettiğimiz kurumlar arasındaki karşılıklı güven vaadine değil, aynı zamanda şahsi ilişkimize yapılmış
Isn't that just like you?
Aynı senin gibi değil mi?
All right, now just put that gun away, sit down - and we'll work this out peaceful like.
Pekala, silahı indir otur ve sakince bu işi halledelim.
It is performance art that ends in a ritual sacrifice. A tragedy told in three acts. Just like our unsub.
Castro'nun devrim bahanesiyle binlerce masumun işkencesinden ve ölümünden sorumlu haydutunu kahramana çevirdiler.
You don't just pass something like that up.
Böyle bir şeyi mutlaka denemelisin.
Uh, my take on, uh, this is, um- - sorry- - it's stupid, and I'd like to just go take a nap if that's okay.
Bu konuşmaların aptalca olduğunu düşünüyorum ve mahsuru yoksa gidip uyumak istiyorum.
Don't feel embarrassed just because I found out that you like me.
Benden hoşlandığını öğrendiğim için utanma.
Should I just put it in the cup like that?
İçine mi koyacağım?
Just like I can't tell if I walked under that tree and not this one, uh, the branch wouldn't break off and kill me.
Kaderinde varsa o bir şekilde seni bulur zaten, kaçamazsın.
People of sound mind don't just forget - about money like that.
- İnsanlar bu miktarda parası olduğunu öylece unutmazlar.
Well, that's very compassionate of you, your honor, but I'd like to have my hearing just the same.
Ne kadar da merhametlisiniz, Sayın Yargıç. Ama ben duruşmamın aynen görülmesini istiyorum.
Not much. Just that... he didn't like the project he was on.
Çok değil, sadece yürüttüğü proje hoşuna gitmiyordu.
Danny, you're a great at like wild, crazy sex, you are just not good at like making love, but that's OK.
Özel mekânıma gitmem gerek. Nereye gidiyor?
So look, I told my moms that we're... you know, whatever we are just so... you know, it wasn't like we were... like, hiding something from them.
Annemlere bizim şey olduğumuzu söyledim, bilirsin, artık her neysek onlardan birşey saklamıyormuşuz gibi.
Right, that's it. I'm gonna go down there and cause havoc just like we planned.
Oraya gideceğim ve dövüşeceğim.
How did it just explode like that?
- Bu nasıl böyle patladı?
We're just gonna enact the plan that we set up for when you see an ankle boot you really, really, really like, right?
Çok çok beğendiğin bir bot gördüğün zamanlar için hazırladığımız planı devreye sokmamız gerekiyor, tamam mı?
Would we want to have machines that are just like people?
Tıpkı insanlar gibi makineler ister miydik? Ben istemezdim.
Um... seriously, though, can I just say that, like, I... I never do this. But you... are the most beautiful human being
Ama cidden söyleyebilirim ki böyle bir şey hiç yapmadım ama sen hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın.
My thing is, and I don't even like kids, how is it that you can look at a child and just make them feel like shit?
Ben güya çocukları sevmem de nasıl bir insan bir çocuğun suratına baka baka bunca eziyeti yapar ki?
Audrie actually drew on me in class, like, a few days before that weekend anyways, and I was just...
Audrie de o hafta sonundan birkaç gün önce sınıfta beni boyamıştı. Ben de aslında...
Like, if I had had one day and I could have just talked to her and let her know that I was there.
Bir fırsatım olsaydı da onunla sadece bir günlüğüne konuşup yanında olduğumu söyleyebilseydim.
You know, it's not over yet, and that just like a sentence... like when you're writing or typing a sentence, a semicolon means, like, that's not the end.
Henüz bitmedi. Cümle kurarken olduğu gibi. Noktalı virgül koyunca o cümlenin bitmediği anlaşılır.
And I remember having this really vivid dream, almost like I was lucid dreaming, that my dad was just like,
Çok canlı bir rüya görüyordum. Sanki rüyamı kontrol edebiliyordum. Babamı gördüm ve bana
just like me 288
just like you 742
just like you said 149
just like old times 221
just like your father 62
just like you wanted 40
just like you are 25
just like you asked 44
just like everyone else 52
just like you do 25
just like you 742
just like you said 149
just like old times 221
just like your father 62
just like you wanted 40
just like you are 25
just like you asked 44
just like everyone else 52
just like you do 25