On my tradutor Turco
131,839 parallel translation
Tim's DNA found on my husband's clothes was planted by me a few minutes after my husband's arrest using a hair brush that I stole from Tim Ifield's flat the morning after his death.
Tim'in ölümünden sonraki sabah kocamın... kıyafetlerinde bulunan Tim'in DNA'sını... ben yerleştirdim.
Or maybe I could just branch out on my own.
Ben tek başıma da gidebilirim.
I was just on my way back from the bathroom.
Tuvaletten dönüyordum da...
I-I'm on my way.
Geliyorum.
And the only way you're gonna get me out without killing him is if I decide to leave on my own.
Ve onu öldürmeden beni çıkarmanın tek yolu ayrılmaya karar vermem.
The only way you're gonna get me out without killing him is if I decide to leave on my own.
Onu öldürmeden beni çıkarmanın tek yolu ayrılmaya karar vermem.
I'm on my way.
Hemen geliyorum.
She wanted to use this on my baby.
Bunu bebeğimde kullanmak istedi.
It says so on my business card.
Kartvizitimde bile yazıyor.
It says so on my name tag, see?
İsim kartımda yazıyor, bakın.
Because of your quick thinking, I only have a small cut on my foot.
Pratik zekânız sayesinde sadece küçük bir kesiğim var.
I was on my lunch hour.
Öğle yemeğindeydim de.
On my loneliest days, I would try to breathe life into my animals and dolls.
Yalnız kaldığım zamanlarda hayvanlarıma ve oyuncaklarıma can vermeye çalışırdım.
If I hadn't remembered on my own, would you have told me what we lost?
Benimkini hatırlamasaydım ne kaybettiğimizi söyler miydin?
I'm on my way.
Yoldayım.
I have no money, no skills, no way to survive on my own.
Param yok, bir işe yaramam, kendi ayaklarımın üzerinde duramam.
Working on my article.
Makalemin üstünde çalışıyorum.
Please take my shawl upstairs and lay it neatly on my chair.
Lütfen şalımı yukarı götürüp sandalyemin üstüne yerleştir.
Did you fix the wheels on my rolly chair?
Haddeleme sandalyemin tekerleklerini sen mi tamir ettin?
Luna's not here to whisper in your ear and I'd rather not have your brain melt on my watch.
Luna kulağına fısıldamak için burada değil ve benim gözetimimde erimemeni tercih ederim.
I didn't do this on my own.
Bunu kendi başıma başarmadım.
You really think I'd put this on my arm and dishonor his sacrifice by giving terrorists classified intelligence?
Bunu koluma, gizli istihbaratı teröristlere verip onun... fedakarlığını hiçe sayarak yaptırdığımı gerçekten düşünüyor musunuz?
You're gonna feel my hands on your belly and then a lot of pressure.
Göbeğinde ellerimi hissedeceksin Ve epey bir baskı oluşacak.
And in the summer, my mom would take me to this soft-serve place on the beach.
Ve yazın, annem beni alır ve Sahilde dondurmacının olduğu.
Anyway, my baby will get the casseroles, the swing set, the big room, the cartwheels on the beach... all of it.
herneyse, bebeğim türlü yiyecek, salınacğı, büyük odası olacak, sahilde tekerlek ile oynayacak... Hepsi olacak.
What went on between myself and my client is privileged.
Müvekkilim ile aramdaki konuşmalar özeldir.
I was laid out on plastic sheeting..... and he had tools to dismember my body.
Beni plastik bir çarşaf üzerinde yatırmıştı..... bedenimi parçalayacak aletleri vardı.
I fear that I shall die before I lay my own eyes on him.
Korkarım onun üzerine gözlerimi dikmeden öleceğim.
My mom passed out on the couch.
Annem kanepede sızdı.
The problem with that, Blake, is I'm not letting you within ten feet of my daughter.
Ama kızıma on adım bile yaklaşamana izin vermem Blake.
The quote that Sunny found scrawled on the inside cover has been said by many of my associates over the years. It goes...
Sunny'nin iç kapakta bulduğu alıntıyı, birçok dostum da yıllarca dillendirmiştir.
It's the same question that the Baudelaires should've asked, my beloved Beatrice should've asked on the day that she died.
Bu, Baudelaireların sormuş olmaları gereken soru, sevgili Beatrice'imin vefat ettiği gün sormuş olması gereken soru.
Because of you, my friend is on a mission, and now I'm having these nightmares.
Senin yüzünden dostlarım görevdeler. Bense kâbuslar görüyorum.
Because of you, my friend is on a mission, and now I'm having these nightmares.
Senin yüzünden dostlarım görevdeler. Kâbuslar görüyorum.
I tell them I want to sell off my collection of... whatever teacups, antique spoons, those dolls with the creepy eyes that follow you, and insist on seeing their security protocols.
Çay bardağı, antik kaşıklar ne varsa. Ürkek gözle sizi takip edip güvenlik protokollerinizi görmekte ısrar eden güzeller.
In my experience, Cassie, you can bust down a door on a routine raid, and before you know it, some numbskull with a $ 30 popgun from Sears Roebuck is either giving you a haircut, or putting your lights out.
Deneyimlerime göre Cassie sıradan baskında kapıyı kırdığında sen farkında olmadan elinde 30 dolarlık mantar tabancası olan bir aptal ya seni soymaya çalışır ya da oradan hızla uzaklaşır.
"Amigo, if you want me to put my finger there, you'll need to put a ring on it first."
"Dostum eğer parmağımı oraya sokmamı istiyorsan önce parmağıma bir yüzük takman gerekecek."
When I knocked on your door today, I left my pistol in my car.
Bugün kapını çaldığımda silahımı araçta bırakmıştım.
My team and I have reviewed the prior case file and the autopsy report on the first victim.
Ekibimle önceki dosyayı ve ilk kurbanın otopsi raporunu inceledik.
I mean, just the idea that he's getting this close to innocent people on a daily basis makes my skin crawl.
Her gün masum insanlara bu kadar yakın olması tüylerimi ürpertiyor.
I should probably take the lead on this, right? Since it's more my scene?
Bunda öncülüğü muhtemelen ben yapmalıyım, burası benim tarzım.
I plan on telling them after I pay off my mustang.
Mustang'imin ödemesi bitsin, söylerim herhalde.
That cherry tree is my first friend here on the Island.
O kiraz ağacı bu adadaki ilk arkadaşım.
Now, if you would've asked for my advice on this matter,
Şimdi, eğer bu konuda fikrimi sormuş olsaydın - ancak sormadın...
But if you will take my advice you will have that "talking-to" with a fair-sized birch switch, and get her on the next train out.
Ama tavsiyemi dinleyecek olursan onunla konuşurken elinde şöyle kalın bir de sopa olsun.
One of my squires returned on horseback after a harrowing journey... and handed me a letter... that required my urgent attention.
Yaverlerimden biri yürek paralayıcı bir yolculuktan yeni döndü ve bana hemen okumamı istediği bir mektup verdi.
If the redhats catch me while this is going on, they won't care what my story is.
Eğer Kızıl Bereliler beni bu olaylar olurken yakalarsa konuşmama bile izin vermezler.
I will send my preliminary report tonight.
Ön raporumu bu gece göndereceğim.
Actually, I was thinking of getting my memory cure dialed in if you can hold on long enough.
Aslında yeterince uzun süre dayanabilirsen hafızayı iyileştireceğimi düşünüyordum.
It took me 20 minutes to get out of the parking lot because Liv insisted on checking my oil.
Otoparktan çıkmak yirmi dakika sürdü çünkü Liv yağı kontrol etmek istedi.
Abby, I saw your face when you heard my sister's voice on the radio.
Abby, telsizde kardeşimin sesini duyduğunda yüz tepkini gördüm.
on my way 423
on my own 134
on my way home 17
on my terms 16
on my knees 31
on my birthday 34
on my back 22
on my face 19
on my side 16
on my desk 26
on my own 134
on my way home 17
on my terms 16
on my knees 31
on my birthday 34
on my back 22
on my face 19
on my side 16
on my desk 26
on my life 45
on my honor 27
on my way out 19
on my mark 91
on my word 25
on my command 56
on my go 16
on my count 157
on my signal 49
on my honor 27
on my way out 19
on my mark 91
on my word 25
on my command 56
on my go 16
on my count 157
on my signal 49