Play on tradutor Turco
5,245 parallel translation
As a universal title, the Caliph was historically considered as a patron, if not a ruler, of all Muslims and the Ottomans very much play on this notion of patronage, that they become the patrons and protectors of Muslims everywhere.
Söğüt festivalinin doruğunda, herkes Osmanlı atalarının mezarına gider. Saygı sunan ilk kişi olmak için bir arbede yaşanır.
And now to have to play on his birthday...
- Bir de koçun doğum gününde oynayacaklar.
so this is kind of a play on your typical thanksgiving dinner.
Bu tipik Şükran Günü yemeğinizin bir uyarlaması gibi oldu.
As a universal title, the Caliph was historically considered as a patron, if not a ruler, of all Muslims and the Ottomans very much play on this notion of patronage, that they become the patrons and protectors of Muslims everywhere.
Evrensel bir unvan olarak halifelik tarihsel olarak Müslümanların hükümdarı olmasa da hamisi olarak görülür ve Osmanlılar bu hamilik kavramına oynadılar ve her yerdeki Müslümanların hamisi ve koruyucusu oldular.
She was making a play on the ball.
Topla oynuyordu.
Well, then go play on Grandpa's computer.
O zaman git büyükbabanın bilgisayarıyla oyna.
And just think, she and Carl will grow up together, play on the beach.
Düşünsene, Carl ile birlikte büyüyecek kumsalda oynayacaklar.
Play on his emotions, make him worry that someone is closing in on him.
Duygularına oyna, birinin ona yaklaştığına dair endişelendir.
But you can still play on it.
Ama yine de oynayabilirsin.
If Robinson can help us win, and everything I have seen says he can then he is gonna play on this ball club!
Robinson'ın kazanmamıza yardımı olacaksa ki gördüğüm kadarıyla olacak, o zaman bu klüpte oynayacak!
There is a game we liked to play on the Russian front ;
Rus sınırında oynamayı sevdiğimiz bir oyun vardı.
Oh, well, you knock on someone's door, and they either give you candy, or you play a-a trick on them... like a prank.
Birisinin kapısını çalıyorsun, sana ya şeker veriyorlar ya da ya da sen onlara bir şaka yapıyorsun.
I play pranks on Helen-Alice and Marika every year.
Ben Helen Alice ve Marika'ya her sene yaparım.
It's funny how your mind can play tricks on you when your life's on the line.
Nasıl aklını komik seninle oyun oynuyor olabilir senin hayatın söz konusu olduğu zaman.
They scored on my play!
Benim taktiğimle sayı kazandılar!
We play that up, get your Navy buddies to stump on your behalf.
Bunun üzerinde durarız, Donanmadan arkadaşlarına kendi adına bir nutuk çekersin.
I'm supposed to play, because this whole production you're putting on right now is actually quite confusing for your leading man.
Oynamam gerekiyor sanırım, çünkü şu anda sahnelediğin bütün bu yapım, senin başrol oyuncun için gerçekten oldukça karışık.
And within a decade of Suleiman's death, major rifts in Europe would play into the Ottomans'hands and give them a new ally
Süleyman'ın ölümünü takip eden on yılda Avrupa'daki... ayrışmalar Osmanlılara yeni bir müttefik kazandırdı
Not to play devil's advocate, but we rely on the insurance money.
Şeytanın avukatlığını yapmak gibi olmasın ama sigorta parasına bel bağlamış durumdayız
Can you help her get on to my computer so she can play some games?
Oyun oynaması için bilgisayarımı almasına yardım edebilir misin?
Come on, Winnie the Bish play through the pain, baby.
Ne? Winnie Bish acıya rağmen oynar yavrum.
The Cowboys always play in Dallas on Thanksgiving.
Cowboys Şükran Günü'nde maçlarını her zaman Dallas'ta yapar.
I'm about to play golf with a guy who was almost on The Apprentice, so this better be good.
Ben de tam neredeyse The Apprentice *'e çıkacak bir adamla golf oynamak üzereydim. Yani burada olmak daha iyi.
The fact is, that between lady-man and his junk flapping around on stage, you probably passing out at some point during the audition, and the basic truth that there is no way they're going to let a Chinese girl play Mary.
Zaten sahneyi deviren bayan adamın yanında sen muhtemelen seçmenin ortasında bayılacaksın ve gerçek şu ki Çinli bir kızın Meryem'i oynamasına... -... izin vermelerinin imkânı yok.
It's an unsanctioned mission on Chinese soil. We just gotta remember to play by Hong Kong rules.
Bu Çin topraklarında izinsiz bir görev bu yüzden Hong Kong kurallarına göre oynamamız gerek.
We're up extra early to play a practical joke on Red.
Bu sabah Kırmızı'ya bir eşek şakası yapmak için erkenden kalktık.
Come on, boy, let's play!
Hadi oğlum, gel oynayalım!
( Skaar grunting ) A-bomb : Play xylophone on your mouth!
Sen O müziği ağzınla çal!
Someday I hope you experience the joy of having a daughter, so you can see the smile on her face when she spots you up in the stands of every single volleyball game, school play, and piano recital.
Umarım bir gün, kız çocuğu sahibi olmanın mutluluğunu yaşarsın. Bu sayede her voleybol maçında, tiyatro oyununda ve piyano resitalinde seni kalabalığın içinde seçtiği zaman yüzünde oluşan gülümseyi görebilirsin.
You got strep throat, you lost the lead in the school play and your understudy, Ryan Gosling, went on to glory.
Boğaz ağrısı geçirdin ve okuldaki oyununda başrolü kaybettin ve yardımcı başrolün Ryan Gosling görkemli bir hayata kucak açtı.
She was always alert as a baby, always looking around her, always reaching out for something to play with or suck on - and from what I used to hear when she had boyfriends round... she still does.
Emmeyi ve oynamayı hep sevdi - ve erkek aradaşlarından da duydum ki hala öyleymiş.
The four of you couple up and play bridge for three days, while I get my gooseberry on?
Ben salak salak üzüm yerken siz dördünüz, üç gün boyunca briç mi oynayacaksınız?
Oh, come on. Play fair.
Ya hadi be, adil ol.
And we have the right to play sweet music on American-made kazoos.
Biz de Amerikan yapımı kazoolarımızla hoş müzikler icra ediyoruz.
I got to throw a flag on the play.
Burada kayıda müdahale etmeliyim.
... and hiring actors to play security guards and spending exorbitant amounts of money on things like giant, fake laser tag signs.
Ayrıca güvenlik görevlisini oynaması için oyuncu tutmak ve kocaman, sahte laser-tag levhaları gibi şeylere uç miktarda paralar harcamakla olur.
I was gonna play quarterback with a football-launching air cannon mounted on my old Trans AM.
Eski Trans Am'ime monte edilmiş... hava topu ile... oyun kurucu olarak oynayacaktım.
There was a rumor they were gonna play a show here before Lennon died, just like the one they did on the rooftop in London.
Lennon ölmeden önce sahne alacakları söylentileri varmış. Londra'daki çatı katı gösterisi gibi bir şey.
Come on, now, skip.
Hadi zıplayın bakalım.
"We, the undersigned Brooklyn Dodgers, will not play ball on the same field as Jackie Robinson."
"Biz, aşağıda imzası olan Brooklyn Dodgers oyuncuları, Jackie Robinson ile aynı sahada oynamayacağız"
OK, let's play the game where you sit on your hands.
Tamam, hadi ellerinin üstüne oturma oyununu oynayalım.
But as many times as you guys changed the game on me, I had to put some things into play first.
Ama siz oyunun kurallarını o kadar değiştirdiniz ki, ben de oyuna önce oyuna bir şeyler katmak istedim.
I'm on a boat fit for a bond villain sometimes you need to play the part, right?
İnsan bazen madem teknedeyim, kötü adamı, Bond'u oynamazlık etmeyeyim diyor işte.
Donnie come on talk to me man, how do you wanna play this?
Konuş benimle dostum, bu oyunu nasıl oynamak istiyorsun?
Just jumping up and down on the bed.
Yatağın üzerinde zıplayıp duruyorlar.
They play havoc on people's skin.
- İnsanların cildine zarar veriyor.
I like to play jokes on you sometimes.
Sana böyle şakalar yapmak hoşuma gidiyor.
Mrs Ellinger was in on the secret and she's come to hear you play.
Bayan Ellinger da bu sırrın içindeydi ve çalışını dinlemek için geldi.
I don't wanna play. Come on. Come on, come on, come on.
Hadi, hadi hadi.
I would be saying lines from a play I did ten years ago, which was a totally different play.
Repliklerimi söylüyordum ama replikler on yıl önce oynadığım çok farklı bir oyuna aitti.
I, uh- - I like to play the king's Indian, but he's an expert on the sãmisch, so, uh- - who?
Kral'ın Hintlisi oynamak istiyorum ama SÃ £ misch'de bir uzman, o yüzden...
once 1546
online 141
only 1631
onion 41
ones 44
onward 91
onions 55
one day at a time 90
one moment please 57
ondrej 26
online 141
only 1631
onion 41
ones 44
onward 91
onions 55
one day at a time 90
one moment please 57
ondrej 26
only you 239
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230