Spot on tradutor Turco
3,049 parallel translation
We'd get a spot on the front of Xbox like all the other shitty games do.
Diğer bütün boktan oyunlar gibi Xbox'ın girişinde bir yerimiz olacaktı.
It was the spot on which I'd asked my wife to marry me... 10 years ago that very night.
Eşime evlenme teklif ettiğim yerdeydim... Tam on yıl önceki gece.
What happened to my car? It's an illegal spot on the weekend.
Haftasonları park etmek için yasak yer.
Spot on. He's got it.
Çözmüşsünüz siz olayı.
Shawn's hunch about it being Veronica Towne was spot on.
Shawn'ın, cesedin Veronica Towne'a ait olduğu hakkındaki önsezisi doğru.
Over by his spot on Denker.
Evet. Denker'deki yerinin orada.
Hey, would you look at that? There's a spot on the bar.
Hey şurada bir kir var, burada bakıp kalamam.
This earned him a top spot on our top 15 most wanted hit parade.
Bu da onun bizim en çok arananlar top 15'imize girmesine hak kazandırdı.
Oh, are... are you retiring from the league of men sleeping with 20-something super models? Because if there's a spot on the roster...
20'li yaşlarındaki modellerle yatan erkekler liginden ayrılıyor musun yani?
Every spot on your goddamn nutsack.
Taşaklarınızdaki beneklere bile.
On the spot?
Daha şimdi mi?
Fuck,'cause you're Johnny-on-the-spot, aren't you? Thrive in a crisis, and all of that.
Çünkü sen sahne adamı johnny'sin kriz yöneticisi ve bir çok şey olduğun için.
Yeah, Johnny-on-the-spot, that's good.
Evet "sahne adamı Johnny" güzel lakapmış.
Well, 10,000 isn't that tight. - Oh, it's a tight spot.
- On bini bulmak o kadar da zor değil.
On the exact spot where I saw my father torn apart.
Babam parçalanırken gördüklerimin tamamıyla aynısıydı.
- And you say... you'll pay cash on the spot?
- Ve parasını nakit olarak ödeyeceğini söylüyorsun.
If it turns out that you did, I'm going to have to fire you on the spot.
Eğer bunu yapanın sen olduğu ortaya çıkarsa seni kovmak zorunda kalacağım.
But I got a spot right here on the couch for you when you're done.
Yine de koşun bittiğinde koltukta sana yer ayıracağım.
On the spot.
Derhal!
On the other hand, he did stop us in the right spot.
Öte yandan, bizi tam yerinde durdurdu.
Long ago on this spot, My son tore my heart from my chest.
Uzun zaman önce burada oğlum kalbimi göğsümden sökmüştü.
They actually offered me the job right on the spot.
Hemen oracıkta işi teklif ettiler.
Look, you used to be the work wife, but word on the street is, your spot's open, so you really think I'm leaving this table?
Bak, eskiden sen ortağıydın ama ayrıldığında söz hakkın bitti. Yani gerçekten masadan kalkacağımı mı düşündün?
So after circling the block ten times looking for a parking spot, we finally made it to the club, 1 / 2 an hour late but eager to get our night back on track.
Aynı sokakta park yeri bulmak için daireler çizdikten sonra nihayet kulübe varmıştık, yarım saat geçti ama gecemizi rayına oturtmaya istekliydik.
Rub some, rub some of that kimchi on that spot.
Orayı ovala biraz.
And a spotlight would come on.
Ve spot ışığı gelecekti.
She came up with this Lady Godiva bit on the spot.
Anında bir Lady Godiva fikri buldu.
If I make that shot right now, will you hire me on the spot?
Eğer sayıyı yaparsam beni işe alacak mısın?
And then of course you get into the business, and whatever, you may move or whatever, so then I started having to write on the spot, you know what I'm saying? Right, right.
Ve sonra tabi ki oyuna dahil oluyosun, neyse işte, devam edebilirsin ya da nasıl istersen, daha sonraysa her vakit söz yazabilecek seviyeye geldim, anladın mı?
- Gallagher tickle spot. Come on.
Gallagherlar'ın gıdıklandığı yer.
The elders were executed on the spot.
Atalarımız hemen oracıkta idam edildi.
The guy we're looking for glitched out security cameras without getting caught on film, so he definitely knew of a blind spot.
Aradığımız adam, kameralara yakalanmadan onlardan birini bozmuş yani bir kör nokta biliyor olmalı.
Deer in these forests are protected, so you gotta butcher them on the spot.
Bu ormandaki geyikler koruma altında o yüzden onları burada parçalamak gerekiyor.
Looks like I hit the spot!
Anlaşılan tam on ikiden vurdum!
Now, it's not spot-on, but we can get you pretty damn close.
Şuanda net değil.. fakat sana oldukça yakın.
All right, I'm gonna make sure you land on a good spot up there.
- Peki bakalım. Orada iyi bir yere düşmeni sağlayacağım. - Sağ ol.
- Fired right there, on the spot. - For what?
- Hemen orada kovuldum.
I didn't tell you this before because I didn't want to get your hopes up, but I'm on the list for an experimental operation to get my sight back... and a spot has come open!
Sana daha önce söyleyip... umut bağlamanı istemedim ama... tekrar görebilmem için deneysel bir çalışmaya katılmıştım ve... sıra bana gelmiş!
Legend has it a girl named Eleanor Mackie drowned on this very spot.
Eleanor Mackie adlı bir kızın tam da burada boğularak öldüğünü söyleyen bir efsane var.
I have my eyes on the drop spot.
Gözlerim teslimat bölgesinde.
I put my finger on the sore spot and that hurts. Ouch.
Parmağımı hassas bir noktaya sokuyorum ve o da acıtıyor yani.
I remember dancing on the spot when I was staying on the phone.
Elimde telefon olduğum yerde oynadığımı hatırlıyorum.
- You're putting me on the spot. - I, um...
Beni zor bir duruma soktun.
It would be unfair to put her on the spot like that.
Böyle bir yükün altına girmesini istemek haksızlık olurdu.
I was on the spot, and it wasn't completely random.
Zor durumdaydım. Ve tamamen sallama değildi.
They die right on the spot.
Hemencecik ölüveriyorlar ya!
It seems they bury them right on the spot.
Galiba hemen orada gömülüyorlar.
The real estate broker whose bald spot I slave to hide on a weekly basis would beg to differ.
Hani şu her hafta kel noktalarını kapattırmak için gelen emlakçı aynı fikirde değil.
You know, your dad would fire me on the spot.
Baban olsaydı beni şu an kovmuştu.
Or was that just to make it harder for the FBI to spot you? Come on, let's go.
Yoksa onu FBI'ın seni bulması zor olsun diye mi yaptırdın?
The ten people who were on the spot be questioned by the police.
Evde olan 10 kişi polis tarafından sorgulanacak.
once 1546
online 141
only 1631
onion 41
ones 44
onions 55
onward 91
one day at a time 90
ondrej 26
one moment please 57
online 141
only 1631
onion 41
ones 44
onions 55
onward 91
one day at a time 90
ondrej 26
one moment please 57
only you 239
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one year ago 42
one more shot 23
one more day 57
one more hour 17
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one year ago 42
one more shot 23
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more drink 18
one more round 22
one more thing 865
one moment 967
one and two 35
one second 1230
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more drink 18
one more round 22
one more thing 865
one moment 967
one and two 35
one second 1230