There isn't one tradutor Turco
790 parallel translation
because you're born as a girl, there isn't one girl alive who couldn't love him.
Bir kadın olarak, Yune'ye aşık olmamanın suç olduğunu düşünüyorum.
There really isn't one?
Emin misin?
Although a murderer's tomb was found in their town, there isn't even one single person who wants to know the truth.
Kasabalarında kemik mezarlığı bulunmasına rağmen gerçeği öğrenmek isteyen hiç kimse yok.
In this town, because of the debt with Lord Choi... there isn't just one or two households that are suffering.
Bu kasabada Lord Choi'ye borcu olup canından bezmeyen tek bir hane bile yok.
Isn't there one thing you seem to have forgotten, that our word's as good as, or perhaps a bit better than that of a jailbird.
Seninde unuttuğun bir şey var, bizim söyleyeceklerimiz bir hapisane kuşunun söyleyeceklerinden daha önemli.
Isn't there a smaller one?
Daha küçüğü var mı?
There isn't one of us who doesn't lie awake...
Uyumayan tek insanlar biz değiliz.
- There isn't one.
- İmza yok.
There isn't one man in a thousand... who wouldn't take out a girl in my position and try something.
Benim durumumdaki bir kızdan yararlanmak istemeyecek erkek sayısı binde birdir.
Isn't there something morbid in burying one's heart with the dead?
İnsanın kalbini ölenle birlikte gömmesinde hastalıklı bir şey yok mu?
There's one good thing in being a widow, isn't there?
Dul biri olmanın iyi bir yanı var, değil mi?
There isn't a thing that Harry Conover hasn't made well-known... except this one.
Harry Conover'in meşhur etmediği hiç kimse yok bu dışında.
- There isn't much else one can find.
İnsanın verebileceği fazla şey yok.
There isn't one.
Çünkü öyle bir şey yok.
I was sent here today for one reason... to tell you that if there's any more trouble... if this prison isn't brought under the strictest control...
Buraya tek sebepten dolayı gönderildim ; eğer daha fazla sorun çıkacaksa eğer bu hapishane en katı şekilde kontrol altına alınmazsa...
I told her I'd give it one more day but I know there isn't a chance.
Ona bir gün daha dedim ama, bir şans olmadığını biliyorum.
- So if Colonel Paradine, blind and unable to help himself, wanted to die, there was only one person he could turn to, isn't that right?
Öyleyse kör, yardıma muhtaç Albay ölmek istedi. Bunu gerçekleştirecek yalnız bir kişi vardı, doğru değil mi?
Well, no matter how fascinating distant places are, there's always someone at home one misses, isn't there?
Ne kadar muhteşem yerlere gidersek gidelim, evde daima özlediğimiz biri vardır, değil mi?
There's a cap on each end - only one's obvious, and the other isn't.
Her iki uçta da kapak var. Bir tanesi belliyken öteki değil.
There isn't time to take every one of them apart.
Her emrini sorgulamaya zaman yok.
There isn't a man who hasn't brought ruin to a woman, one way or another.
Öyle ya da böyle bir kadını mahvetmeyen bir erkek yoktur.
If all the eligible maidens in my kingdom just happened to be there, why, he's bound to show interest in one of them, isn't he?
Eğer krallığımdaki bütün evlenmemiş genç kızlar da bir şekilde orada olursa, onlardan birine ilgi duyabilir, öyle değil mi?
If there isn't, you make one up.
Yoksa bile, uydurursun.
But I can assure you there isn't one kingdom for the living and one for the dead.
Ama sizi temin ederim... yaşayanlar ve ölüler için ayrı bir Krallık yok.
If the money isn't onboard that train, there's only one place it can be.
Eğer para o trende değilse, o halde tek bir yerde olabilir.
There isn't any! Is that every device of science, radio, television, all of them... Shall be used to show one half of the world... how the other lives.
Medeniyet için tek umut, bilimin tüm ekipmanları, Radyo, Televizyon, hepsi, dünyanın yarısı tarafından kullanılırken diğer yarısının nasıl yaşadığının, öğrenilmesidir.
Isn't there one psychiatric term for this illness?
Bu hastalığın psikiyatrik bir adı yok mu?
There's one small detail missing, isn't there?
Ufak bir detay eksik, değil mi?
The vase. There's only one, isn't there?
- Vazo işte.Zaten bir tane var öyle değil mi?
There isn't another one through here until 1 1 : 00.
11 : 00'e kadar başka otobüs yok.
There isn't anything comic about a pair of panties which figure in the violent death of one man and the possible incarceration of another.
Bir adamın vahşice öldürülmesine neden olmuş... bir diğerinin de bir ihtimal hapse atılmasına neden olacak... bir donun komik bir tarafı yok.
There's so much to read that one life isn't enough.
Okunacak o kadar çok şey var ki, bir hayat kâfi gelmiyor.
There isn't one.
Parola falan yok.
I bet there isn't one under 75.
75 yaşından genci yoktur ki.
THERE ISN'T ONE DU E HERE FOR THREE MONTHS.
Yıldız değil o, bir gemi.
There isn't one state where the evolutionists are in the majority.
Birliğin içinde evrimcilerin çoğunlukta olduğu tek bir eyalet yok.
There isn't room enough for one man in that pit.
O çukurda bir kişilik bile yer yok.
- There isn't one, I always go to the restaurant, the trattoria.
- Yok. Hep lokantada yiyorum.
There isn't one in existence I'd want to own.
Henüz varolmayan bir saatin peşindeyim.
Well, there's one policeman around here who isn't corrupt.
O halde artık buralarda rüşvet almayan bir polis var.
" There isn't one I haven't heard
" Bu laflara karnım tok
- There isn't one. - Aaargh!
- Burda yok.
Ah, there's only one way to find out, isn't there?
Ah, öğrenmenin tek yolu var, değil mi?
Show me one soldier who isn't up to his G.I. tail in shot and shell, and I'll send him back up there to reinforce C Company!
Bana silah tutacak takâti olan bir tane asker göster ben de onu C bölüğüne destek kuvvet olarak göndereyim.
Why isn't there a spare seat if one guest is missing?
Konuklardan biri eksikse niye boş koltuk yok o zaman?
Isn't there one in the Taft Hotel?
Taft Hotel'ın bir barı yok muydu?
- There isn't one.
- Burada karakol yok. - Nereden telefon edebilirim?
He isn't there anymore, Rex. He bought a house, a large one.
Orada yok Rex, büyük bir ev satın aldı.
We hope you like our story although there isn't one
# Umarız beğenirsiniz öykümüzü Var olmasa da
There isn't one!
- Söyleyecek bir şey yok!
I'm tellin'ya, there isn't anything here you couldn't get... - with one small sherry. - Two Danish beers.
- Biralar hazır.
there isn't 382
there isn't any 54
there isn't time 60
there isn't much time 41
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
there isn't any 54
there isn't time 60
there isn't much time 41
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one hundred 76
one more chance 34
one more minute 37
one step at a time 173
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one hundred 76
one more chance 34
one more minute 37
one step at a time 173
one moment 967
one more round 22
one more thing 865
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one more round 22
one more thing 865
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516