They are gone tradutor Turco

They are always worrying what is going to be in the world tomorrow after they are gone.

Yarın, gittiklerinde dünyaya ne olacağını merak ederler hep.

Guess on me, I'm crying to myself because they are gone

Ben kendime ağlıyorum. Onlar yok artık.

When they are gone... then must I count my gains.

Onlar bir gitsin de o zaman görürüz bakalım ne kazanmışız bu işin sonunda.

Stockpiles are rapidly diminishing and when they are gone, we must die.

Stoklar hızla azalıyor ve bittiğinde, öleceğiz.

It's all over, they are gone.

Artık bitti, gittiler.

They are gone, drink.

Gittiler, iç haydi.

Let's forget our differences. They are gone.

Önceki günün acı sözlerini unutalım.

They are gone because you could not pay them.

Gittiler çünkü paralarını ödeyemediniz.

I can never forget those beautiful days but they are gone forever.

O hiç aklımdan çıkmayacak güzel günler bir daha geri gelmemek üzere gitti.

They are gone so quickly.

Çok çabuk gittiler.

- They are gone.

- Gittiler.

Others will disperse after they are gone.

Onlar öldükten sonra diğerleri dağılacaktır.

Let's play, they are gone.

Oynayalım, onlar gitti.

They are gone.

Gitmişler.

They are gone.

Kaçmışlar

As soon as they are gone Nasser will close the straits and # # # Eilat again.

Onlar gider gitmez Nasır boğazı kapatıp tekrar Eilat'a girer.

Sister, they are gone!

- kız kardeşim gidiyorlar.

I know they're gone, but where are they gone?

Onu görüyorum, ama nereye gittiler?

Those bonds are negotiable as money, and they're gone.

O tahviller parayla aynı değerde ve artık yoklar.

When times are gone, they are not old, they're dead.

Zaman geçip gittiğinde, eski değil ölmüş zamandır.

Are they gone?

Gittiler mi?

They've gone, but don't worry, Reb and the folks are watching.

Gittiler. Ama endişelenme. Reb ve diğerleri izliyorlar.

Ephraim, are they gone now, for good?

Ephraim, dönmemek üzere mi gittiler?

When these things are gone, they're really gone.

Bu şeyler bozuldu zaman, tamiri mümkün değildir.

You see, Mamma was right, they are really gone.

Gördün mü, annen haklıymış, gittiler.

1943, 1944 These are the years of whiteness, of emigrations. They weren't gone, they were still there, with their eternal snows

1943, 1944 şu yıllarda beyazlık vardı, ve göç, geçmediler, hala oradaydı, ebedi karlarla dolu

- Are they all gone?

- Hepsi de gitti mi?

Are you sure they have gone?

Sanırsam bu sonuncu kapı kapanışıydı.

Well, as they say on TV the mere fact that you realize you need help indicates that you are not too far gone.

Televizyonda söyledikleri gibi yardıma ihtiyacın olduğunu anlaman gösteriyor ki üzüntün fazla ilerlememiş.

The Horses, they are gone.

Atlar!

Now there are only two, and they will be gone as soon as I have...

Şimdi iki kişi kaldı. Ve onlar da gidecek.

Are they gone long?

- Hayır. - Ne kadar zaman yoklar?

With Mussolini gone, they are finished.

Mussolini'nin gidişiyle, herşey bitti.

They are all gone, except you three.

Hepsi gitti, üçünüz hariç.

"Where was all good people in my fairytails had gone?" I said "They are still alive."

Bir gün bana, "Senin masallarındaki iyi insanlar nereye gitti" dedi.

They are missing. Signore Cipriani informs me that when he locked up the place... the bodies were gone.

Sinyor Cipriani, kapıyı kilitlerken cesetlerin gitmiş olduğunu söyledi.

I'm just saying the ones left behind are wondering if they should have gone too.

Dediğim sadece şu ki, kalanlar, kalmalarının doğruluğu konusunda hayli şüpheliler.

- Are they gone?

- Gitmiş mi?

The coffins are open. They're gone.

Tabutlar açık, hepsi gitmiş.

- Are they gone?

- Gittiler mi?

They are all gone now What should we do now?

Şimdi hepsi gittiler ne olacak şimdi?

There are no bodies. They must be gone.

Gitmiş olmalılar.

What are they going to say when he's gone?

Gittiğinde ne diyecekler?

In our Institute there are scientists and Ph. D's who could have retired ten years ago without anyone ever noticing that they have gone.

Enstitümüzde, on yıl önce emekli olsalar yoklukları belli olmayacak bilim adamları ve doktorları var.

- The company... are they gone?

- Tiyatro topluluğu... gittiler mi?

Are they gone, Mama?

Gittiler mi anne?

- Are they gone?

Gittiler mi?

How are you going to explain the fact that they're gone?

Gitmelerini nasıl açıklayacaksın?

My clothes are gone They're gone

Elbiselerim yok. Kaybolmuş.

- I'm sorry but they are all gone.

- Üzgünüm, hepsi çıktılar.

- They are all gone!

- Hepsi gitti!