English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ Z ] / Zamansız

Zamansız tradutor Inglês

482 parallel translation
Böyle kötü bir günah işlememizin nedeni zamansız bir merak değil... "
"It is not from untimely curiosity that we so badly sin..."
Galiba zamansız geldim.
I fear my visit is inopportune.
Zamansız ölümlerinin başka nedenleri de olabilir. Hayır.
Perhaps there are other reasons for their untimely deaths.
Umarım zamansız gelmedim Dr. Curie.
I hope I'm not intruding Dr. Curie.
Sevgili Bay Chalmers, siz sigortalar birliğini temsil ediyorsunuz, bu iki "İyi Yoldaş" ın zamansız ölümü sizi endişelendiriyor.
My dear Mr. Chalmers, you represent the Association of Insurance Underwriters, you're worried about the untimely deaths of these two Good Comrades.
- Evet ama zamansız değil.
- Yes, but not before our time.
Üvey annenin gerçek yüzü, bu iyi adamın zamansız ölümünden sonra ortaya çıkmış.
It was upon the untimely death of this good man, however, that the stepmother's true nature was revealed.
- Zamansızca çağırdığımız için üzgünüm.
- Sorry to inconvenience you.
Bu haberi kamuoyu zamansız öğrenirse neler olabileceğini biliyor musun?
You knowwhat it would mean if the public had this information prematurely?
Bir kez daha, tüm o zamansız cevapların ve gençliğin yaşlanışının ardından gece yükseklerden düşer.
Once again, after all the untimely answers and the aging of youth, night falls from on high.
Ama bu biraz zamansız olmuyor mu?
But aren't you being a bit premature?
Lordlarım Brockhurst, Finsdale ve Pertwee'nin zamansız ölümleri.
The untimely demise of my lords Brockhurst, Finsdale, and Pertwee.
Evet, majeste, belası zamansız sonunu getirene kadar.
Oh, yes, sire,'till the scourge brought about his untimely end.
Yere bırakın, bırakın yere şerefli yükünüzü. Zamansız ölümünün ardından ağıt yakayım. Lancaster sülalesinden soluk bir kül yığını şimdi.
Set down... set down your honorable load... whilst I awhile obsequiously lament... the pale ashes of the house of Lancaster.
Sevgili Lady Anne, cesur prensinizin zamansız ölümünden diğerleri de en az cellat kadar sorumlu değil mi?
Gentle Lady Anne... is not the causer of the untimely death of your brave prince... as blameful as the executioner?
Çok mu zamansız oldu dersiniz, Binbaşı?
You think that's out of place, Major?
Belkide zamansız geldim. Siz de şimdi dışarı çıkmak üzereydiniz belkide, hayır mı?
You were just going out, no?
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
It is a dimension as vast as space and as devoid of long as infinity.
O da, üst ranza, New Hampshire nüfusuna zamansız bir ilave ve inatçı bir biletçi vakasıydı.
It involved an upper berth... an untimely addition to the population of New Hampshire... and a recalcitrant conductor.
Bay Kaplan'ın zamansız vuruluşu gazetelere de geçti.
Mr. Kaplan's untimely shooting has acquired the authority of the printed word.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
IT IS A DIMENSION AS VAST AS SPACE AND AS TIMELESS AS INFINITY.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
It is a dimension As vast as space And as timeless as infinity. 6s 00 : 00 : 17,434 - - 00 : 00 : 21,186 It is the middle ground Between light and shadow
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
IT IS THE MIDDLE GROUND BETWEEN LIGHT AND SHADOW, BETWEEN SCIENCE AND SUPERSTITION,
Profesör, zamansız olmayı açıklamak zor, ve zamansızlıkta yaşamak daha da zor.
Professor, it is difficult to explain being timeless and even more difficult to live in timelessness.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
AND IT LIES BETWEEN THE PIT OF MAN'S FEARS AND THE SUMMIT OF HIS KNOWLEDGE.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
AND THE SUMMIT OF HIS KNOWLEDGE. THIS IS THE DIMENSION OF IMAGINATION.
Onun zamansız ölümüyle ilgili, sizden bir mektup alıyorum ve mektup tamamen ayrıntılardan yoksun.
I received your report of her untimely death the report that was utterly devoid of detail.
Lütfen. - Çok zamansız araya giriyorsun.
You interrupt people at the oddest moments.
Yunanistan, o sert ve zamansız, taşların bile konuştuğu topraklar - insanlığın cesaretinin, dayanıklılığının ve şanının toprakları.
Greece, that hard and timeless land where even the stones speak - of man's courage, of his endurance, of his glory.
Ergenlik döneminde geçirdiğin çocuksu davranışlar, halisünasyonlar ve duygusal çürümeler tarafından karakterize edilmiş bir çeşit zamansız bunamaya yakalanmışsın.
You're suffering from a form of dementia praecox... incident to the age of puberty... characterized by childish behavior... hallucinations... and emotional deterioration.
- Zamansız gelen bir bebeğe.
- A baby that wasn't due decided it was.
Zamansız bir girişten daha zamansız bir şey yoktur.
There's nothing as badly timed as a badly timed entrance.
Sevgili komiserim bu zamansız ziyaretinizi neye borçluyum?
My dear sergeant... to what do I owe the displeasure of your visit?
Savaşta ölen insanlarımızı, hayata zamansız veda edenleri ve geride bıraktıkları ailelerini düşününce çok derin bir üzüntü duyuyoruz.
When our thoughts dwell on those, our subjects, who died in battle and those who perished by premature death and on the families they left behind them, we feel profoundly upset.
Uyarı, zamansız.
Warning and out of time. Unforeseen.
Zehirden olmuş zamansız ölümü.
Poison, I see, hath been his timeless end.
Biliyorsunuz, eğer kurtuluş ise zamansız ölüm bir nimettir, büyük acı.
You know, premature death is a blessing only if it relieves... great suffering.
Evet ama onun cesaretsizliği beni çok zamansız yakaladı.
Yes, and how her lack of audacity struck me as being so untimely.
Öylesine dolaşıyordum. Zamansız geldim sanırım.
I was just giving a ride by train and I happened to enter.
'Sonunda bir mayın, kimsenin yapamadığı şeyi başardı : 'ağır yaralanan General Hollister cephe gerisine gönderildi.' 'Aktif görevden zamansız emekliye ayrılmak zorunda kaldı.'
'Finally, a land mine accomplished what nothing else could -''put General Hollister out of action with severe wounds,''wounds that necessitated his untimely retirement from active duty'as one of the youngest major generals in this nation's military history.'
- Zamansız ilk-aşama bölünmesi!
- Premature first-stage separation! - It doesn't make sense!
Zavallı Kontesin ölümü çok zamansız oldu.
The poor Countess... well, she came to a rather nasty end.
Bu zamansız ölümün hepimizi şahlandırıp, daha büyük kararlılık ve bağlılığa ulaştıracağından emin olmalıyız.
We must be certain... that his untimely death... will spur us all... to greater determination and dedication.
Harika bir güzellikle dolu olarak uzay-zaman sürekliliğinde mekânsız ve zamansız olarak asil bir yolculuğa çıkmış gibiyim.
It is the exalted flow of the space-time continuum save that it is spaceless and timeless and of such loveliness.
Umarım zamansız geldiğimi düşünmezsiniz efendim.
I hope you don't think my stopping by is untimely, sir.
Evet, dediğim gibi, dikkatimi çekti de Dr. Ashley, zamansız ölümünden önce bu klinikte bazı büyük değişiklikler yapmayı planlıyormuş.
Yes, as I was saying, it came to my attention that just before Dr. Ashley's untimely death he was planning to make some very big changes here at the Institute.
Bu zamansız fırtına da neyin nesidir?
What's this untimely storm?
Bu hayattan zamansız ayrılışım yüzünden beni affedin.
Forgive my untimely departure from this life.
Bu çok zamansız.
That's premature.
Çok zamansız oldu bu.
It's so untimely.
Artık gidin bayım... Uzun zamansır buradasınız.
You must leave, I've let you stay too long...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]