Bütün tradutor Espanhol
157,933 parallel translation
Bütün bu olay Poussey için başladı. Bunu onun için yapıyoruz!
¡ Estamos haciendo esto por Poussey!
Tek bir mahkûm bütün cezaevi adına konuşamaz.
Una reclusa no habla por toda la prisión.
Bütün vücudun köpek bokuna batmış gibi.
Es como si todo tu cuerpo hubiera pisado mierda de perro.
Bucaramanga'da akraba ziyaretine gittiğimde adamın biri kuzenimin çantasını çalınca bütün kasaba toplanıp herifi linç etmişti.
Cuando fui a visitar a mi familia en Bucaramanga, un tipo le robó la cartera a mi prima, y todo el pueblo se juntó para lincharlo.
Bütün teolojileri Binicilik üzerine kuruldu. dünyanın sonu.
Toda su tecnología se basaba en sobrevivir al fin del mundo.
Hele ki Sör Lancelot bütün gün yayında çene çalarken.
Sobre todo, cuando Sir Lancelot está ladrando todo el día.
" Bütün müyüz, bölündük mü?
" ¿ Unidos o divididos?
Amagansett kumsalında çok güzel bir evdeydim ve bütün gece beni beğenmeyecek kadar muhteşem bir kızla dans ettim.
Es una casa hermosa junto a la playa en Amagansett, y llevo toda la noche bailando con una chica increíble que está fuera de mi alcance.
Mileva, evliliğimizi bitirmek istiyordum bütün ailemi kaybetmek istemiyordum.
Mileva, quería terminar con nuestro matrimonio, no quería perder a toda mi familia.
Dostlarım, İngiltere ve bütün Avrupa felaketle karşı karşıya.
Amigos míos, Inglaterra y toda Europa se enfrentan a una catástrofe.
Federal konseyin emriyle savaştan ötürü bütün İsviçre sınırları kapatılmıştır!
¡ Por orden del consejo federal, todas las fronteras suizas han sido cerradas debido a la guerra!
Bu tren ve bütün yolcuları Almanya'ya geri gönderilecektir!
Este tren y todos los pasajeros serán llevados de vuelta a Alemania.
Haklı olduğun kanıtlanınca adın bütün dünyadaki her gazetede basılacak.
Cuando se demuestre que tienes razón, tu nombre será publicado en los periódicos de todo el mundo.
O zaman bir şey düşünsen iyi olur çünkü komşularımızın utanç verici bakışlarına katlanmam bir yana bütün dünyanın gözü önünde aynısını yapmamı bekleyemezsin.
Pues más vale que se te ocurra algo. Porque una cosa es tener que soportar las humillantes miradas de nuestros vecinos. Pero no esperes que soporte eso delante de todo el mundo.
Bütün hareket şekillerinin genel göreliliğini tanımlayacaklar.
Definirán la relatividad general de todas las formas de movimiento.
– Şu anlama geliyor... Bütün bilimsel genellemelerin en büyüğü Sör Isaac Newton'un yasaları 200 yıldan fazladır ilk defa büyük bir değişikliğe uğradı.
Eso significa, caballeros, que las más importantes generalizaciones científicas, las leyes de sir Isaac Newton, acaban de sufrir su primera modificación importante en más de dos siglos.
Bütün gün devredeydi.
Eso me estuvo molestando todo el día.
Eğer onu teslim ederseniz bütün sorunlarınız ortadan kalkacak.
Todos sus problemas desaparecerán si usted lo entrega.
Bütün yaşadıklarımızdan sonra.
Después de todo lo que habíamos pasado.
Bütün gün bize saldıran şey kalkanlarımızı açabilir ve bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok.
Que el mismo loco que nos atacó ahora puede levantar nuestros escudos y no podemos hacer nada al respecto.
Bütün bu kargaşanın sebebi.
Todo este escándalo es por esto.
Ben hayatımı düşünce özgürlüğüne, bütün insanlar için barışa adadım. Sizin Amerikan casusluk müdürünüz benim ilişkilerimle mi ilgileniyor?
He dedicado mi vida a la libertad de pensamiento, paz para todas las personas, ¿ y a un director de espionaje americano le preocupan mis afiliaciones?
Şimdi de savaşın bütün yaralarını iyileştirmesi gereken ben miyim?
¿ Y ahora se supone que yo sea quien sane todas las heridas - de la guerra?
Her bayramda fazladan yemek yapardı. Beni ve kardeşimi bütün tabaklarla birlikte arabaya bindirirdi ve kasabanın öbür ucundaki tren istasyonuna giderdik. Bütün işsiz adamlar ısınmak için oraya giderdi.
Cada festividad hacía comida extra y nos metía a mí y a mi hermano en el Studebaker con todos los platillos y cruzábamos la ciudad hasta la estación del tren, era donde todos los hombres sin trabajo iban a calentarse.
Birlikte bütün seyahatlerimize, gördüğümüz bütün yerlere rağmen aslında Almanya'dan başka hiçbir yerde yaşamadım.
Por nuestros viajes juntos, por todos los lugares que vimos, nunca viví en otro lugar más que Alemania.
Bütün işi kurban yapıyor.
La víctima hace todo el trabajo.
Yavaş bir ölüm gibi. Bütün dostlarım gidiyor.
Es como una muerte lenta, todos mis buenos amigos se marchan.
Bütün ülke Fritz'i onurlandırmalı, Doktor Heisenberg.
Todo el país debería estar honrando a Fritz, Dr. Heisenberg.
"Artık bütün dünya ikiye bölündü."
" Todo el mundo está dividido ahora en dos partes.
Bütün iyi zihinler ayrıldı ama.
Aunque sus mejores mentes se han marchado.
– "Böyle tek bir bomba..." – "Böyle tek bir bomba tekneyle taşınıp bir limanda patlatılırsa etrafındaki bölgenin bir kısmıyla birlikte bütün limanı yok edebilir."
Una simple bomba de este tipo llevada por barco y explosionada en un puerto podría muy bien destruir sin problemas la totalidad del puerto junto con el territorio de los alrededores.
Ama bütün bu çılgınlığı denklemlerimden sadece biri başlatmış gibi görünüyor.
Al fin y al cabo, una de mis ecuaciones parece que inició toda esta locura.
Tabii ki bütün bunlar çok karmaşık ama... FEDERAL POLİTEKNİK ÜNİVERSİTESİ ZÜRİH, İSVİÇRE – ARALIK 1944... bu gece özellikle net olmayan bir şey varsa sizi temin ederim, ben düzgün açıklayamadığım içindir.
Todo esto es, claro está, muy complicado, pero si algo ha quedado especialmente confuso en esta velada, les aseguro que es por mi ineptitud para explicarlo adecuadamente.
Bütün gerçeği evlat.
Toda la verdad, hijo.
Bütün gece arayıp mesaj atmış.
Lleva toda la noche llamando y mandando mensajes.
Bütün gece seni aradım, ama açmadın amına koyayım.
Llevaba toda la noche llamándote, pero no contestabas.
Bütün gece aramış, mesaj atmış.
Ha estado llamando, mandando mensajes.
- Bütün bu koltukları nasıl dolduracağız?
- ¿ Cómo llenaremos todos esos asientos?
Florian ve belboylarla bütün sabah bunun üzerine çalıştık.
Florian, los botones y yo trabajamos toda la mañana.
Bütün repliklerini yazdım...
Escribí tu diálogo...
Var olan bütün ülkelerin üzerinde durur ve bütün anlaşmazlıkların hakemi olduğu için dünya savaşları tarihe karışır.
Que estaría por encima de todas las naciones existentes y como mediador en todas las disputas, haría que las guerras mundiales fueran algo del pasado.
Bu çabalar başarılı olursa yeryüzündeki bütün yaşamın yok edilmesi artık imkânlar dâhilinde olacak.
Si estos esfuerzos tienen éxito, la aniquilación de toda la vida en la Tierra estará dentro de los límites de lo que es posible.
O esnada bütün iyi vatandaşlar onun bölücü konuşmalarına kulak vermese iyi olur.
Mientras tanto, todos los buenos ciudadanos harían bien en hacer oídos sordos a sus discursos subversivos.
Bütün gazeteler öyle söylüyor. Evren hakkında söylediğiniz onca şey falan Amerika'daki bütün çocuklar için çok önemli.
Todos los periódicos lo dicen, y todas esas cosas que dice usted sobre el Universo bueno, son muy importantes para los niños de EE.
Bütün olasılıkları düşünmem gerekiyordu.
Tuve que considerar todas las variables.
Bir gün bütün bunlar bittiğinde, köpüğün biraz... komik olduğunu farkedeceksin.
Algún día, cuando todo termine, te darás cuenta de que algo de espuma era divertido.
Bütün gece benim yanımdaydı.
Estuvo conmigo toda la noche, aquí mismo.
Bütün gece.
Toda la noche.
Şimdi bütün Siyahi Gruplar yatak odamdaymış gibi hissediyorum.
Ahora tengo a toda la Asamblea Negra en mi cuarto.
Dinle, bütün bu siyah yüz münakaşası dinene kadar senin yerini Sevgili Abigail'e vereceğim.
Puse a Querida Abigail en tu espacio mientras dure la polémica de la fiesta.
Bütün mobilyaları seve seve verirdim ama nasıl...
Podía llevarse todos los muebles.
bütün hayatım boyunca 16
bütün kalbimle 26
bütün bunlar ne için 24
bütün gün 52
bütün istediğim bu 17
bütün bunlar da ne 26
bütün bunlar 64
bütün gece neredeydin 17
bütün dünya 33
bütün bunlardan sonra 25
bütün kalbimle 26
bütün bunlar ne için 24
bütün gün 52
bütün istediğim bu 17
bütün bunlar da ne 26
bütün bunlar 64
bütün gece neredeydin 17
bütün dünya 33
bütün bunlardan sonra 25