Diye sormuş tradutor Espanhol
126 parallel translation
"Mantık bunun neresinde" diye sormuş akrep. Her zaman mantıklı olmaya çalışırmış.
Dice el escorpión "Pero eso no tendría lógica", los escorpiones siempre tratan de ser lógicos.
Sonra bu iki tuhaf tip bir bara gitmiş. Yaşlı barmen onları uzun uzun süzdükten sonra "Kardeş misiniz?" diye sormuş.
Entonces dos raritos entraron a un bar... y el viejo camarero los miró durante un largo rato.
General, "Sen kiminle konuştuğunun farkında mısın?" diye sormuş.
El General dijo : "¿ Sabe con quién habla?"
Biri gelip Clapton'a "sizinle çalabilir miyim" diye sormuş.
Un chico viene donde Clapton y le pide si puede sentarse con él.
Kolay mı? diye sormuş prenses, şaşırmış bir halde.
"¿ Muy sencillo?"... preguntó sorprendida la princesa.
"Ne?" "Sen zenci misin?" diye sormuş. Onu dışarı postalamış...
"¿ Qué?", dice, "¿ Eres negra?" Y la echa.
Adam, "Nereye gidiyorsun?" diye sormuş.
Le pregunta éste.
Daha önce nerede çalıştın? " diye sormuş.
"¿ Dónde narices has trabajado tú antes?"
Karısı, al diye ısrar etmiş. Adam da bir çift terlik istemiş. "Seks hayatımı iyileştireceğine emin misin?" diye sormuş.
Así que la mujer le dice "Cómprate un par"... y el de Liverpool dice "Deme un par, ¿ seguro que funcionan?"
"Bana bir iyilik yapar mısın?" diye sormuş olsam neyse.
Una cosa es que yo te hubiera pedido el favor.
"Neden?" diye sormuş, Çavuş.
Muy bien, pero me debe dar la nota.
Kadın, öksürüğe karşı müshil mi, diye sormuş.
"¿ Un laxante contra la tos?"
"Sen de kimsin?" diye sormuş Aytim, heyecanla.
"¿ Quién eres?" Le preguntó Aitim, boquiabierto.
"Sizi oğlum mu soydu?" diye sormuş.
Ella le dice : ¿ le robó mi hijo?
'diye sormuş adama.
... preguntó al hombre.
Esnafız ya bizde, "Nasıl?" diye sormuş bulunduk.
Sin pensar, pregunté qué cómo.
Sonra kıza gidip "Neden ağlıyorsun?" diye sormuş.
Le pregunta : "¿ Por qué lloras?"
Yürümeye başlayınca kızın tekrar ağladığını duymuş. "Şimdi neden ağlıyorsun?" diye sormuş.
La oye otra vez : "¿ Y ahora?"
Birdenbire bir tilki görmüş. Akrep tilkiye sırtında beni taşıyarak karşıya geçirir misin diye sormuş.
De pronto vió a una zorra, le pidió a la zorra que lo llevara en su lomo a traves del río.
Kutsal İsa küçük trampetçi çocuğa "Bana bir şey aldın mı?" diye sormuş muydu?
¿ El Niño Jesús le pidió algo al Tamborilero?
* Okyanusta * - Öğrenci başvuru kompozisyonlarına... * Ve ben de sadece yüzeceğim dedim * -... bakması mümkün mü diye sormuş.
Quería saber si podría acceder a los ensayos de solicitud de los estudiantes, al mío.
Andy, Bir hastanede 2 çocuk aynı odayı paylaşıyorlarmış sonra, biri diğerine sen neden buradasın diye sormuş çocuk cevap vermiş : sünnet oldum...
Hey Andy... 2 chicos comparten un cuarto en el hospital. Uno de los chicos le pregunta al otro por qué está ahí. El chico le dice :
Cin beyaz adama dönmüş ve "Dileğin nedir?" diye sormuş.
Así que el genio le pregunta al blanco : "¿ Cuál es tu deseo?"
Oğlu, "Baba, niye şu ineklerden birini becermiyoruz?" diye sormuş.
El hijo dice : "¿ Por qué no vamos y nos follamos a una?"
Fil kendini çok daha iyi hissetmiş, "Borcumu nasıI ödeyebilirim?" diye sormuş.
El elefante se siente mucho mejor y dice : "¿ Cómo puedo pagarte?"
Sonra "Ne kadar çaldınız?" diye sormuş.
Y él les preguntó, "¿ Cuánto es lo que ustedes roban?"
Damadın annesi, gelinin annesine gidip... - Gelin neden gülümsüyormuş? diye sormuş.
La madre del novio va donde la madre de la novia y le pregunta "¿ Por qué sonríe la novia?"
Onu yıkamış. "Böyle mi seviyorsun?" diye sormuş.
La lavó. Le preguntó : "¿ Así es como te gusta?"
Sonra bir adam gelmiş ona yardıma ihtiyacın var mı, diye sormuş.
Entonces, llegó un tipo y le preguntó si quería ayuda.
Bay Stevenson sekiz yaşına geldiğinde bir başka çocuğa, Hurts Donut * sever misin ", diye sormuş.
Cuando el Sr. Stevenson tenía ocho años le preguntó a otro niño... si quería un pedazo de rosquilla.
Bir gün yeni gelen hemşireye Hurts Donut sever misin, diye sormuş.
Un día le preguntó a la enfermera si quería un pedazo de rosquilla.
Sonrasında profesör öğrencilere, gorili gördünüz mü, diye sormuş.
Luego el profesor preguntó si se habían fijado en el gorila.
"Ne zaman başlamalıyım diye sormuş."
'¿ Cuándo comienzo? 'preguntó.
Hemşire, "Peki niye şapka takıyor ve eldiven giyiyorsun" diye sormuş.
Y la enfermera le dijo : "Bueno, ¿ por qué lleva sombrero y guantes?"
Ona bekleyecek misin diye sormuş.
Pidió que lo esperara.
Benim duyduğuma göre ise "ne zamandır onu beceriyorsun?" diye sormuş.
Pues a mí me habían dicho que ella dijo : "¿ Cuánto tiempo llevas follándotela?"
Ardından adam : "Ne kadar yüksekteyiz?" diye sormuş.
La radio no funcionaba. Y él preguntaba : "¿ cuál es el techo?"
"Güveç mi, tavuk mu?" diye sormuş hostes.
"Beef or chicken?" preguntó la azafata.
"Gökkuşağı nedir?" diye sormuş oğlan.
"¿ Qué es el arco iris?", preguntó.
Yedi mi? " diye sormuş. Çok fazla görünüyor, değil mi?
Siete veces, parecen muchas, ¿ verdad?
Dominic oturacağı yeri göstermiş. Carter sağlığın nasıl diye sormuş.
Carter le pregunta por su salud, y Dominic dice...
Sana uğrar ve aç mısın diye sormuş olurum.
Pasaré a visitarte y veré si tienes hambre.
Polis alkol kokusunu almış ve yan koltuğun altında boş şarap şişesini görmüş. "Papaz efendi yoksa içiyor muydun?" diye sormuş.
Al policía le huele a alcohol y ve una botella de vino vacía en el suelo del copiloto y le dice : "¿ Ha estado bebiendo, reverendo?"
"Korkuyor mu?" diye adam kendine sormuş.
¿ Tiene miedo? pensaba el hombre de la doncella.
"Korkuyor musun?" diye adam kıza sormuş.
¿ Tienes miedo? le dijo el hombre a la doncella.
Günün birinde lazım olur diye günah işlemenin diğer yollarının ne olduğunu sormuş.
Para poder evitarlas.
Lenin adama : "Sakalını niye uzatıyorsun?" diye sormuş.
"¿ Por qué te has dejado barba?"
peki bu neydi'diye Sormuş.
Y la mujer le pregunta :
Adam kızın yanına gidip "neden ağlıyorsun?" diye sormuş.
Le pregunta : "¿ Por qué lloras?"
Her soruyu "evet" ya da "hayır" diye yanıtlıyorsun... ve bana bir tek soru bile sormuş değilsin.
- Contesta cada pregunta con un "sí" o un "no". Y no me ha preguntado nada.
Aziz Petrus da "Dünya'ya ne dersiniz?" diye sormuş.
Así que San Pedro le dice :