Önde tradutor Espanhol
4,853 parallel translation
Paulo'yu geçerken dikkat et, Enzo'yu baskı altında tut. Sen onların lastiklerini öldür. Önde kalmayı dene.
Si puedes superar a Paulo y seguir presionando a Enzo, arruinará sus neumáticos para seguir primero.
Bildiğiniz gibi, biz dünyanın önde gelen kuyumcularından biriyiz ve Prens Zafran'ın eli kulağında nişanı için...
Como ustedes saben, somos uno de los principales joyeros del mundo, y como el compromiso inminente del príncipe Zafran...
... pardon, dünyanın önde gelen kuyumcularından biri olduğunuzu...
Disculpa, ¿ usted dijo que era uno de los principales joyeros del mundo?
Evet, sen önde bir tarafta ben de diğer tarafta arkadaydım.
- Sí, te sentabas delante, a un lado. Yo detrás, a un lado.
Birlikte bir adım önde oluruz.
Vamos un paso adelante juntos..
Çocuk malın önde gideni.
El fulano es un idiota.
Biri önde ve diğeri gerideydi.
Uno iba delante y el otro atrás.
Bu işi önde zorlaştırmalıyız. Çünkü eğer karaya çıkarlarsa tehlikedeyiz demektir.
Tenemos que hacer que sea difícil desde el frente... porque una vez que lleguen a la costa... estamos en problemas.
Çoğunuzun bildiği gibi, emekliliğine kadar doktor en iyi sinir bilimcimiz olmasının yanı sıra Clockwork ekibinin önde gelen bir üyesiydi.
Como muchos de vosotros sabéis, hasta su jubilación este año, el doctor Cassidy no solo fue nuestro mejor neurocientífico, fue el miembro líder del equipo Clockwork.
Kızılötesi görüş bir adım önde olmamızı ve onu saklayabilecek bodrumları bulmamızı sağlayacak.
Los infrarrojos nos indicarán cualquier grupo de personas y cualquier sótano en que podrían estar escondiéndole.
Özel Birlik dünyanın en önde gelen anti-terör ve özel operasyonlar birimidir.
El S.A.S es la mejor unidad de operaciones especiales y anti-terrorista en el mundo.
Buna göre baş karşıt rakip Mir-Houssein Mousavi bir il dışında önde gidiyor.
Parece que el principal candidato de la oposición Mir-Hossein Mousavi, lidera en todas partes, menos en una provincia.
Başkan Bradley seçimde önde görünüyor.
El alcalde Bradley parece ser el favorito en las elecciones
Şerefsizin önde gideni ama gelecek yılki şirket birleşmesinin olabilmesi için ona ihtiyacım var, değil mi?
Es un capullo de primera clase, pero le necesito para limar asperezas en la fusión del año que viene, ¿ sí?
- Hayır. Anketlere göre Jim Matthews her yerde 9 ila 12 puan arası farklarla yarışı önde götürüyor.
Según sondeos de salida, Jim Matthews va ganando por un margen de entre el nueve y el 12 %.
Hooke, çaginin en önde gelen deneycilerinden de biriydi.
Hooke era el principal experimentador de su era.
- Şerefsizin önde gideniydi, değil mi?
Pedazo de porquería, ¿ verdad?
Hava kararmadan önde olabilirsek, kurtulma şansımız olabilir.
Si puedo seguir adelante antes de la noche, hay una chance de escapar.
Yarışın 600 metresi geride kalırken, favori Caveat Lector açık ara önde.
Ya pasan la marca de los 600 metros, el favorito Caveat Lector lleva clara delantera.
Her akşam dışarı çıkıp bu tip kızlarla takılmak yerine hayatta ne istediğine bir an önce karar ver çünkü bir gün bir uyanmışsın ve 35 yaşına gelmişsin ve hiçbir ilişkin ya da birikimin olmadan bütün arkadaşların evli ve çocuklu, senden çok önde olmuş olacak ve kendini berbat hissedeceksin.
" Tienes que dejar de salir todas las noches con chicas así y descubrir qué quieres hacer con tu vida. Porque despertarás un día, vas a tener 35 años, y no tendrás relaciones, ni tendrás ahorros. Todos tus amigos estarán casados con hijos y viviendo lejos de ti.
Dünyanın önde gelen işadamları ve politikacıları.
Los principales hombres de negocios del mundo y políticos.
Diğer bacak dümdüz arkada ve kollar önde.
Estiras la otra pierna hacia atrás y el brazo hacia delante.
Görünüşe göre Basher'ın iki tane önde bir tane arkada adamı var. Yates'in hangi binada yuvalandığını anlamamıza yardımı olacak bir şey görüyor musun?
Parece que Bashir tiene a dos en el frente, uno atrás. ¿ Ves algo que pueda decirnos en qué apartamente podría estar Yates?
Koşunun sonuna yaklaşıyoruz. "One Hit Wonder" bir boy önde. Arkasında Turning Leaf.
Hagamos a la curva, y One Hit Wonder lleva la delantera por un cuerpo con Turning Leaf...
Son virajda "Turning Leaf" önde.
Encabezando la pista, Turning Leaf se acerca al primer lugar.
"Turning Leaf" önde, "Hit Wonder" ikincilikte takip ediyor.
Turning Leaf... One Hit Wonder resiste en segundo lugar.
"Turning Leaf" önde, "Holmesdale" dış kulvarda 6 numara geliyor.
Turning Leaf, Holmesdale por fuera. Es el 6.
"Turning Leaf" önde "Holmesdale" arkasında.
Tuming Leaf, Holmesdale...
İki kişi önde olacak, iki kişi arkada.
Dos se quedarán en el frente, dos revisarán detrás ¿ Entendido?
Sekiz ay önce, dünyanın önde gelen benim gibi azimli, geleceği görebilen bilimsel zekalarını işe almak ve görülen geleceğin tüm insanlığın yararına gerçeğe dönüşmesi için Londra'ya geldim.
Hace ocho meses llegué a Londres para participar en el mundo de los líderes de las mentes científicas, hombres que tenían una visión del futuro. Hombre decididos, como yo, a ver que la visión se vuelve realidad
Amy, iyi bir kampanya yöneticisi her zaman bir telefon önde düşünmelidir.
Amy, un director de campaña tiene que pensar un móvil por delante.
Önde oluyorum.
- Trato de estar a la cabeza.
Götün önde gideni.
Es un idiota.
Şehir şu anda dünyanın önde gelen yaratıcı şehirlerinden biri.
La ciudad es ahora un importante centro creativo del mundo.
Bir dahaki sefere arabaya bindiğimizde önde oturacağım.
Gritare escopeta la próxima vez que estemos en el auto.
Benimle önde oturabilirsin.
- ¿ No te sentaras al frente conmigo?
Kimin önde olduğunu öğrenmek istiyor.
Quiere saber quién va ganando.
Önde oturacağım.
Me sentaré en la parte delantera.
Ama ben önde oturacağım.
Pero me sentaré en la parte delantera.
Eğer onu saptırabilir ya da bir şekilde dikkatini dağıtırsak açık ara önde başlayacağım ve bu şeyin hiç şansı olmayacak.
Si somos capaces de crear... una distracción o distraerlo de alguna manera, voy a tener una ventaja, y esa cosa no va a tener una oportunidad.
Ewingler her zaman bir adım önde.
Los Ewing van siempre un paso por delante.
Bizden önde.
Bobby estaba allí. Se nos adelantó.
Gözler önde.
Ojos al frente.
Ben Ansel Roth. Zihin kontrolü ve Tarikatlar alanında dünyanın önde gelen otoritelerinden biriyim.
Soy Ansel Roth, una de las mayores autoridades del mundo en el control de la mente y de las organizaciones de Cultos.
Afrika'nın gelişmemiş ve çok fakir kalmasının önde gelen nedeninin batı yardımları olarak gösterilmesi çok açık bence.
Creo que es bastante claro que la ayuda occidental ha sido lo que sigue manteniendo a África tan pobre y subdesarrollado.
Dünyanın önde gelen 53 telefon şirketine faturalandırma ve rehberlik hizmetleri, kredi çeklerini sağlıyorum.
Proveo facturación, servicio de dirección comprobaciones de créditos a las 53 empresas de telefonía líderes del mundo.
- Sayın Yargıç... Başkalarına karşı kendi mahremiyetini ve iffetini her şeyden önde gören bir erkeğim.
Señoría, soy un hombre que protege la privacidad y el pudor.
En önde destekleyeceğim hem de.
Todo el mundo lo hará. Voy a venir aquí.
Sue varken, Sue önde gelecekti.
Con Sue, Sue tenía prioridad.
Newsweek dergisi tarafından Tıbbın önde gelen 100 insanından biri olarak seçildi. Makaleleri ve kitapları hayret verici olayları inceleyen bir belgesel niteliğinde olduğundan
Recientemente nombrado por la revista Newsweek como una de las cien personas más destacadas en medicina, gracias a sus artículos y sus libros, que documentan una gran variedad de casos increíbles, se ha ganado el apodo de "la Marco Polo del cerebro".
- Aptalın önde gideni hem de.
Es un idiota de los grandes.