Bağırdım tradutor Francês
1,455 parallel translation
Yamaca döndüğümde Joe'ya yamacı bulduğumu belli etmek için aynen şöyle bağırdım.
Je suis remonté et j'ai dit à Joe que j'avais trouvé l'arête.
Ve ben halatta olan ağırlığımı kesmezsem aşağı inebilmek için kendi halatını gevşetemezdi. Tüm bunları bildiğim için beni indirmemesi için tekrar bağırdım.
Si je ne me délestais pas, il ne pourrait pas faire passer la corde dans le descendeur.
İnmeyi bıraktım ve orada durup yarığın içine doğru bağırdım.
Je me suis arrêté et j'ai crié dans la crevasse.
Pencereden bağırdım ona.
J'ai hurlé par la fenêtre.
Bağırdım ve ona sertçe tekme attım.
Jai hurlé et donné des coups de pieds.
- Bağırdım.
- J'ai pleuré.
- Bağırdım ve yardım bulmaya koştuk.
J'ai hurlé et on a couru pour chercher de l'aide.
Bağırdım, "Paul, onun Dawn olduğunu mu sandın?"
"Paul, tu crois que c'est Dawn?"
Ona, "Sen homoseksüel bir Cumhuriyetçi oldun!" diye bağırdım.
- je n'en pouvais plus - j'ai hurlé : "T'es devenu un Républicain homo?"
Bağırdım ve İğneler'i süper görkemli yaptım.
Je crievraiment fort! Et ça les Stingers en sont superfiers!
Bağırdım ve onun hapishaneye gitmesinde ısrar ettim.
J'ai crié. J'ai insisté pour qu'on le livre.
Dışarı fırladım ve yüksek sesle el çırpıp "Emmeyin birbirinizi" diye bağırdım.
Je suis sortie, tapant fort dans mes mains, et j'ai crié : "Pas de pipes!" Et ils ont rigolé...
Ben orda bağırdım ama gördün, taşları koydum gelmiş böyle pelerininle bir havalar, sanki oranın komutanı.
J'ai crié là-bas. Mais j'ai aussi placé les pierres. Il est arrivé avec sa pèlerine, il se prenait pour le Commandant.
Boktan notlar almanız için avazım çıktığı kadar bağırdım.
Je me fais gueuler dessus à cause de vos notes pitoyables.
Onlara, kameraların bu adamın yüzünü çekmemelerini söyleyerek bağırdım, Çünkü olay... çatışma karşısında yapabileceği hiçbir şey yoktu.
J'ai crié, leur disant de bouger cette caméra du visage de ce type car ça n'avait aucun rapport avec ce quise passait, les combats.
Bağırdım, çorbasını döktüm,... gömleklerini yaktım...
J'ai hurlé, craché dans sa soupe, j'ai déchiré ses chemises...
Olması gerektiği gibi "Hayır" diye bağırdım. Hayır!
George disait, par exemple, "Mettez une lumière ici."
Bağırıp çağırdığımız o çocuklar haricinde aslında aramızda hiçbir şey yoktu.
Il n'y avait rien entre nous, juste ces enfants sur lesquels on hurlait.
"Kaçmana kim yardım etti, söyle!" diye bağırdı.
"Dis-moi qui t'a aidé à t'enfuir, " dis-moi les noms! "
Bağırdığım için mi?
Parce que je m'énerve? Non.
Sonra biri, "Dorothy, bekle!" diye bağırdı sonra "Aaaaah!" diye bağırdığını duydum ve lanet araba üzerime çıktı.
J'ai entendu crier : "Dorothy, attends!" J'ai ensuite entendu un cri... puis la voiture m'a roulé dessus
Bağırdığım için üzgünüm.
Je suis désolé de t'avoir crié dessus.
Şimdi bununla uğraşamam. Hiç anlamıyorum. Bağırmak için mi beni buraya çağırdın?
Tu m'as invité pour me crier dessus?
Kurbanın kafasındaki yara ve bağırsağından alınan örnekleri de karşılaştırdım.
Et jai aussi comparé les prélèvements des blessures à la tête et au rectum.
Özellikle de sana bağırdığım sırada.
Surtout quand je te criais dessus.
O sırada banyodaydım, gözlerim kapalıydı. Sanki bağırdığını zihnimde duydum.
Pendant ce temps, j'étais dans mon bain, les yeux fermés, et je pouvais presque l'entendre crier, dans ma tête,
Seni rahatsız ettiklerinde,.. ... tıpkı benim o adama bağırdığım gibi sen de onlara bağırıyorsun.
Enfin, quand ils t'embêtent vraiment, tu cries comme moi avec le type du rayon fruits.
Ona doğru koştuğumu,.. ... el salladığımı, bağırdığımı gördü ama yine de gitti.
Il me voit courir vers lui en gesticulant et en criant... il démarre quand même.
Donlin daha yeni bağırsağını aldırdı. O zaman Cecil. Sanırım onu hemen aramalıyım.
Je vais aller l'appeler, pour lui laisser le temps d'acheter un ticket
Bağırdığını duyana kadar her yere bakmak zorunda kaldım.
J'ai cherché partout avant de vous entendre crier.
Özür dilerim sana dün bağırdığım için.
Désolée de t'avoir crié dessus hier.
Oh. Bekle, cidden bunu istiyor musun - Yoksa sırf sana bağırdığım için mi istiyorsun?
Tu le veux vraiment ou tu dis ça parce que je t'ai crié dessus?
Yaya kaldırımı tehlikedeydi, ayılar tehlikedeydi, ve doktorlar çocuğu öldürdü, ve çocuk ölü olarak kalmadı, ve kız acı acı bağırdı!
Le trottoir a des problèmes, et les ours aussi, et le docteur a tué le garçon, et le garçon ne veux pas rester mort, et il a craché de la fumée verte!
Her gece yatak odasına gittiklerinde Şöyle bağırdıklarını duyarım, "Tanrım!"
La nuit, dans leur chambre, ils crient toujours : "Mon Dieu!"
Özür dilerim - sana geçen akşam bağırdığım için.
Pardon de t'avoir crié dessus.
Cinayet diye bağırdı mı?
Il a dû crier comme un malade.
Bağırdığım için özür dilerim.
Désolée d'avoir crié.
Ona'sen çirkin olamazsın güzel ol'diye bağırırdım.
Et je n'arrête pas de lui crier "Tu ne peux pas être laide! Sois belle!"
Sana bağırdığım için özür dilerim.
Je suis désolé d'avoir crié.
Sana bağırdığım için üzgünüm Dan ama çocuklarla mücadele ediyordum. Kız kardeşimle kavga ediyorum ve birbirimizle konuşmak için çok inatçıyız.
Pardon d'avoir crié, Dan, mais je me débats avec les enfants, je me dispute avec ma soeur et on est trop bornées pour discuter.
Birinin'Bravo baba'diye bağırdığını duyduğumu sandım.
J'ai cru entendre quelqu'un crier :
Sana bağırdığım için özür dilerim.
Pardon de t'avoir engueulé.
- Bende bağırdım.
Alors, j'ai crié...
Daha önce sana bağırdığım için.
De t'avoir engueulé, tout à l'heure.
Babam bana bağırdığında ve Neil Patrick Herris'i gördüğümde... farkına vardım ki... ben her zaman doktor olmak istiyormuşum... ama bunu kendime kabul ettirmekten çok korktum.
Je crois qu'entre cet épisode et voir Neil Patrick Harris j'ai réalisé que j'ai toujours eu envie d'être docteur mais j'étais trop effrayé pour l'admettre moi-même.
İstediğin olmadığında şımarık bebek gibi ağlayıp bağırdın mı?
Tu chialais quand t'avais pas ce que tu voulais?
Sakın bağırdığını duymayayım.
Je veux pas t'entendre brailler!
Bağırdığım için özür dilerim.
Désolé de t'avoir engueulé.
Bağışlayın, kaçırdım.
Excusez-moi, j'ai raté la reprise.
Bağırdığımı duyarsan hemen yanıma koş, tamam mı?
Si je t'appelle, tu viens en courant, compris?
Öğrenmek istiyorum, bağırdı mı?
Raconte, il a crié?