Bir de tradutor Francês
959,839 parallel translation
İyileşmenin olabilmesi için iyi bir destek sistemi oluşturmalısınız.
Il faut un bon système de soutien pour pouvoir se remettre.
Çoğu zaman erkeklerin kardeşlik anlaşması dediği bir şey var, arkadaşları birine saldırıyorsa, kız arkadaşları veya tanımadıkları biri olabilir, o zaman görmemezlikten geliyorlar.
Les garçons imaginent souvent un code des potes ou si leur ami agresse quelqu'un, qu'il s'agisse de leur petite amie ou d'une inconnue, ils vont regarder ailleurs.
"Yanlış bir şey yapmadığın sürece, bana her durumda güvenebilirsin." demek yerine kardeşlik anlaşması, gerçek dostluk,
Au lieu de dire : "Je te défends en toute situation, sauf si c'est franchement chelou". Le vrai code, l'amitié, c'est :
Seyirci etkisi, korkunç bir şey olduğunu düşündüğünüz bir olayda kişinin olaya karışmamasına denir.
L'effet du témoin, quand on se demande comment on peut ne pas intervenir quand on pense qu'il se passe quelque chose de grave.
Partideki sahnede, kusuru olan sadece Justin değil, burada, bence insanlar şöyle diyebilir : "Neden Hannah bir şey yapmadı?"
Dans la scène de la fête, Justin n'est pas seul coupable, certains pourraient se demander pourquoi Hannah n'a rien fait.
Dokuzuncu bölümü okuduğumda, tecavüz kurbanı olan, yakın bir akrabamı aradım ve o bu çirkinlikten kaçmadığımız için çok minnettar oldu.
Quand j'ai lu le neuvième épisode, j'ai appelé quelqu'un de ma famille qui avait vécu un viol et elle était tellement soulagée qu'on aborde franchement cette horreur, parce qu'elle croit que c'est la seule façon
Bu kalıcı bir şey. Bu yüzden umarım insanlar, özellikle bunu izleyen genç erkekler, sarhoş olup insanlara istediğini yapmanın normal olmadığını anlar çünkü hem o insanın hem senin hayatını ömrünün sonuna kadar değiştiriyorsun.
C'est irrémédiable, permanent, et j'espère que les gens, les jeunes garçons, surtout, qui regardent la série, comprendront que ce n'est pas bien de se soûler et d'agresser quelqu'un, parce que la vie de cette personne et la vôtre
Bir şey söylememek de çok tehlikeli olabilir.
C'est dangereux de ne rien dire.
Bu diyaloğun bir parçası hâline gelmek zorunda.
Ça doit faire partie de la conversation.
En büyük amaç her şeyi olduğu kadar gerçek bir şekilde yansıtabilmekti.
Un des objectifs importants consistait à être le plus authentique et près de la vérité possible.
Sahne sırasında Hannah'nın yüzünü görüyoruz ve senaryoda da "Rahatsız edici bir süre yüzünü görürüz" yazıyor.
Dans cette scène, on reste sur le visage de Hannah. C'est même précisé dans le scénario de rester sur son visage assez longtemps pour susciter le malaise.
Pek çok kız böyle bir şey olduğunda öne çıkıp konuşmaktan korkuyor çünkü hemen kurban olarak utandırılıyorlar ve çoğunlukla yaşanan saldırıdan da kötü oluyor.
Tant de jeunes filles ont peur de parler quand ça arrive, parce que les reproches qu'on fait aux victimes sont souvent pires que l'agression elle-même.
Defalarca bir obje muamelesi görmüş, yani kişilik hissini ve yapacağı herhangi bir şeyin işe yarayacağı hissini kaybetmiş.
Elle a si souvent été traitée comme un objet que sa perception de soi, son sentiment de contrôle sur sa vie, son sens d'être capable d'influencer positivement sa vie ont disparu.
O anı özellikle, olabileceği kadar gerçekçi yapmak istedik hem de böyle bir şeyi hiç yaşamamışken.
On voulait que ce moment soit le plus réaliste possible quand on ne l'a jamais vécu.
Bu an, bir şekilde dizinin zirve anı, hayatlarında bunu yaşamış kişileri onurlandırıcı bir şey yapmak istiyorsun.
C'est le moment fort de la série où on a voulu rendre hommage à ceux qui avaient vécu un événement pareil dans leur vie.
Hannah intihar ettiğinde, bu son kararı anlamanın zorluğu kadar, bence bunun güzel ve kolay bir ölüm olmadığını göstermek önemliydi. Bu korkunç yükle yaşayacak olan ailesi için acının asla bitmeyeceğini gösterdik.
C'était difficile de voir la décision finale que prend Hannah quand elle se suicide, mais il fallait montrer que ce n'est pas une jolie mort, qu'elle n'est pas facile, et puis la douleur intense pour ses parents
Sezgilere aykırı görünse de, çevresinde bir intihar olayı yaşanan kişi, genellikle kendini suçlayıp sorumluluk hissediyor ve Alex'in yaşadağı şeyin büyük bir kısmı da bu.
Ça semble contre-intuitif, mais la personne qui a survécu au suicide d'un proche se sent souvent coupable et se fait des reproches. C'est ce qui semble arriver à Alex.
Pek çok kez, yaşadıkların tedavi edilemez gibi görünebilir, bu yüzden birine anlatmaya çalışmak çok yorucu olabilir çünkü yapabileceğin bir şey olmadığını hissedersin.
On pense souvent qu'il n'y a pas de solution à nos problèmes et que c'est impossible de l'expliquer aux autres parce qu'il n'y a rien à faire.
Bence dizi harika bitiyor. Clay durup hayatında bir süredir bağ kurmadığı bir kadının varlığını anlıyor.
La fin de la série est très belle, avec Clay qui prend le temps de saluer une jeune fille qu'il n'a pas vue depuis un moment.
Sabaha karşı bir kurtarma timi göndereceğiz.
Ouais. On enverra une équipe de secours à l'aube.
Bir kişiyi daha zayi edemeyiz!
On ne veut pas davantage de victimes!
Birini kurtarmaya çalışırken ölen bir kahraman olarak...... onu yanında sürüklemeyi bırak.
Si tu veux qu'on se rappelle de toi comme l'héroïne morte tentant de sauver quelqu'un, Ne le traîne pas avec toi.
bir sorun teşkil etmeyecekti.
Mais ils passeraient l'éponge si elle changeait de nom et de vie.
Öyle bir niyetim de yok.
Je n'en ai pas l'intention.
İkimiz de hayatta ikinci bir şans elde ettik.
On a eu toutes deux une seconde chance.
Ama ben senin gibi sahte bir adla yaşamıyorum.
Mais ce n'est pas moi qui ait changé de nom.
Nihayet Askeri İnzibat da devlerin olduğu bir alana gelmeye mecbur edildi.
Nos hommes ont enfin réussi à pénétrer un secteur de Titans.
Ben de bunun acil bir durum olduğunu düşünmüştüm.
Je croyais que c'était une urgence.
Size şu kavgayı bir an önce durdurun dedim sizi kaşık düşmanları!
Vous devriez les maîtriser au lieu de les encourager!
Bir daha söyle de görelim?
Répète un peu pour voir!
Senin gibi tezgah işleten bir takoza göre iyi bir yumruktu.
T'as un sacré coup de poing, pour un marchand.
Küçük bir keşif kolu göndermek için bile daha fazla askere ihtiyacımız var.
Même pour créer une petite escouade, nous aurions besoin de plus de soldats.
Gerçi her zamanki azığımızdan başka bir şey yok ama...
Il n'y a rien d'autre que des rations de survie.
Bir ihtimal ama deve dönüşebilseler de dışarıdaki devler hâlâ tehdit olabilir.
C'est une supposition, mais même s'ils se transforment en Titans, ils seront toujours menacés par les autres Titans.
Özellikle de öyle bir dövüşten sonra.
Surtout après tous ces combats.
Annie de bir süre hareketsiz kalmıştı.
Souvenez-vous qu'Annie avait somnolé assez longtemps.
Bir kez daha deve dönüşüp kaçmak için her şeyi göze alan Eren'i durduran Ymir...
Il tente de se transformer, mais Ymir l'en empêche.
Kilise efradının önemli bir üyesi o.
Elle fait partie de la famille du Culte du Mur.
Titanların olmadığı bir yere gidelim!
L'objectif premier est d'être hors de portée des Titans.
Başarma şansımız solda sıfır gibi bir şey!
Nos chances de réussite sont trop faibles!
İlk defa birilerinin yaşamında bir amaca hizmet ediyordum.
J'avais une utilité, pour la première fois de ma vie.
Tam önümüzden! Ormanın içinden bir ışık gördüm!
Il y a de la lumière dans la forêt!
Bir Titan dönüşürken ortaya çıkan ışığın aynı!
C'est la lumière caractéristique de la métamorphose d'un Titan!
Bunun böyle olacağını kestiren bir ben olamam!
Pour ma part, j'ai jamais cru qu'elle resterait de notre côté.
Arkadaşların yoğun hisleri düşmanlık doğuruyor... Ortalık tam bir savaş alanına dönüyor.
Les émotions des anciens alliés s'affrontent sur le champ de bataille.
Ervin kritik bir stratejiyi devreye sokar.
Erwin imagine un plan désespéré qui met en jeu le destin de l'humanité.
Böyle bir seçenek var ama.
Ça reste une option tout de même.
Siz de, "Hayır, çünkü buna evet dersem bir düğmeye basarsın, adamlar gelir, beni yakalayıp..." "Yere yatırın!"
Il faut répondre : "Non." Sinon, il appuie sur un bouton et des gens arrivent en courant pour vous ceinturer!
Cidden, çöp torbasından bir pencereye yol açan sefaleti bilir misiniz?
Vous avez une idée de la misère que représente ce plastique?
Bir seferinde çocuklara yemek hazırlarken kızıma bir kase çorba verdim.
Un jour, lors du repas, j'ai tendu un bol de soupe à ma fille.
Dünyada da bir sürü din var.
Il y a un tas de religions dans le monde.