English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Bütün

Bütün tradutor Francês

120,284 parallel translation
Demek plan bu bütün paramızı bir saçmalığa harcayıp krallığı iflas ettirmek yani?
Alors voilà le plan, hein... dépenser tout notre argent sur des idioties sentimentales, ruiner le royaume?
Aptalca her ne sebep olursa olsun sen bütün bu toprakların Kralısın.
Pour je ne sais quelle stupide raison, tu es le roi d'une contrée entière.
Bütün krallığım tehlike altında.
Tout mon royaume est en jeu.
Bütün dünyayı kurtarmaktan daha önemli şeyler var.
Il y a des choses plus importantes que sauver un monde entier.
Bak Javier, bunu bütün gece devam ettirebilirim...
Ecoute, Javier, je pourrais continuer ça toute la nuit...
Bütün gün yataktaydın.
Tu as gardé le lit toute la journée.
"Bütün Dünya Nasıl Kurtarılır"
"Comment sauver un putain de monde".
Bütün gece uyumadım... Para arayıp durdum.
Donc j'ai passé la nuit à essayer de trouver de l'argent.
- Bir pantolon cebinde 20'liği hemen buldum, 1.64 için ise bütün gece uğraştım.
- J'ai trouvé 20 $ dans un pantalon et j'ai passé la nuit à récolter 1,64 $.
Evlat, bütün gün havaalanı güvenlikte insanların gözüne bakıyorum.
J'ai passé la journée à l'aéroport à regarder les gens dans les yeux.
Bütün kalan bu mu?
C'est tout ce qui reste?
Bütün bu olay berbat.
Tout ça, ça craint vraiment.
Bütün bu fotoğraflardaki, baban mı?
C'est ton père sur les photos?
Bütün bu zaman boyunca, planın bu muydu?
C'était ça, ton plan depuis le début?
Bütün bu süre boyunca saklanıyordum.
Je n'ai fait que me cacher.
Şimdi işin bütün albenisi gitti.
Ça ne me dit plus rien.
Bütün gece.
Toute la nuit.
Gerçi bence bunu tahmin etmişti, çünkü bütün vaktimi alt sokaktaki bilardo salonunda geçiriyordum.
Je crois qu'il l'a vu venir, vu le temps que je passais à la salle de billard du quartier.
Ve bu noktada, bütün Pizza Hut bize bakıyor.
À ce moment-là, toute la pizzeria avait les yeux rivés sur nous.
Pencereleri açıp, doğal ışığın içeriye girmesini sağlarız, her yeri temizleriz, tütsüleriz ve ürünlerini buraya getiririz, bütün mallarını.
On dégage les fenêtres pour avoir de la lumière naturelle, on nettoie, on passe un fumigène et on amène tes affaires, ton inventaire.
Bütün sabah, postacıya selam vermenin provasını yaptım ama geldiğinde, çok hızlıydı.
J'ai passé la matinée à m'entraîner à dire bonjour au facteur, mais quand il est venu, il a été trop rapide.
Bütün ofisi düzenliyorum, çekimlerinde makyajı ben yapıyorum, Halkla İlişkiler Departmanı'nı yönetiyorum.
J'organise le bureau, je fais le maquillage sur les shootings, je m'occupe des relations publiques.
Bütün kalpler onun odasını hazırlasın
Que chaque cœur Lui prépare une place
Dünyadaki bütün yükü sırtlanacağım.
Je dois me mettre la pression à fond.
Ve bütün batı model dünyasının başlamamızı beklemesi, tamam.
Et tout le monde du vintage qui attend notre lancement.
Bütün tulumlar gidiyor.
Les combinaisons... c'est fini.
Bu mağaza, burası, bütün bu fikir sensin.
Ce magasin, cet endroit, tout ça, c'est ton idée.
Bütün günümü şarkı listesi hazırlamaya adadım.
Je passe ma journée sur les playlists.
Sen bütün detayları anlatmadan, devam edemem.
J'ai besoin des détails pour tourner la page.
İyi olur, çünkü Shane'i aylardır görmedin ve Kardeşlik Evi Kaltakları adlı sayfayı gördüm, oradaki bütün kaltaklar inanılmaz esnekti.
Tu as intérêt, tu n'as pas vu Shane depuis des mois. Je suis tombée sur le site Grosses Chaudasses à la Fac et toutes les chaudasses étaient super souples.
- Bütün düğmeleri şoför kontrol eder.
- Le conducteur contrôle tout.
Bütün o şemsiye kazasından sonra ağlayacak sağlam bir omuza ihtiyacı var ve o ben olabilirim.
Après cette histoire de parapluie, elle a besoin de conseils. Je peux lui en donner.
Bütün o köpekleri duyuyor musun?
Tu entends tous ces chiens?
Bütün cevaplar yazılıysa bulmaca ne işe yarar ki?
Quel est l'intérêt d'un livre de mots croisés si les réponses sont déjà écrites?
- Bütün gün seni uyandırmaya çalıştım ama sen hiç kulak asmadın. Hiçbir dediğime uyanmadın.
Je t'ai tendu des perches et t'as rien relevé.
Bütün filmlerinde gördüğün tek kadın tipi kurtarılmaya ihtiyacı olanlar çünkü ya yerliler tarafından tecavüze uğramak üzereler ya da bisküvi falan pişiriyorlar.
Les seules femmes qu'on voit dans ses films doivent être sauvées parce qu'elles vont se faire violer par des indigènes. Ou alors, elles font des gâteaux.
Bütün Kuzey Amerika buna çok sevinir.
Toute l'Amérique du Nord te remercierait.
Hadisene, bütün gün vaktim yok.
On a pas toute la journée.
Bütün bu olanlar yüzünden çok zor bir durumda kaldım tamam mı?
Toute cette histoire m'a mis dans une position inconfortable.
Eğer Hayley bir Malraux bulduysa bütün 7 sürünün zehrine sahip demektir.
Si Hayley a trouvé un Malraux, elle pourrait avoir le venin des sept packs.
NOLA polis merkezinden bir arkadaşım ve kendisi bütün polisleri dikkat etmeleri konusunda uyaracağını söyledi.
J'ai parlé à un ami de la NOLA PD ( police de la NO ) et il disait qu'il allait faire en sorte que les flics gardent un oeil ouvert.
Bütün anne babalar, başaramamaktan korkar.
Tout parent a peur de foirer.
- Kabul ediyorum. Bütün zamanımı sizin gibi sıska kodcularla geçiriyor olabilirim.
Je concède qu'en restant enfermé avec des codeurs rachitiques,
Maalesef, bütün güzel müzik telifleri bitti.
Malheureusement, les droits d'auteur disparaissent.
Bütün kulüp üyeleri bir bisküviye boşalmaya çalışır, sonuncu olan eleman da onu yemek zorundadır.
Les mecs éjaculent sur un biscuit. Le dernier à le faire doit le manger.
Pied Piper 1.0'ın orjinal yapısının bütün notları burada.
Ce sont mes notes sur la version originale de Pied Piper 1.0.
ama on iki saatten kısa bir sürede bütün kombinasyonları deneterek de şifreni çözerdim.
J'ai dû pousser Anton, mais j'ai pu flinguer le mot de passe de cet engin chromé de merde en moins de 12 heures.
Bütün o gizlilik olaylarına şaşmamalı.
Pas étonnant qu'elle utilise toutes ces méthodes clandestines.
Kardeşinden iz yok ama senatör bütün hafta ofisine gitmemiş.
Aucun signe de lui, mais elle n'est pas venue à son bureau de la semaine.
Yine bütün gün sürecek herhalde.
On risque d'en avoir pour la journée.
Bütün blok mu bozuldu?
Ça arrive jamais.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]