Bütün bildiğim tradutor Francês
376 parallel translation
Bütün bildiğim, gittiğinde seni sevdiğim, ve şu anda da seni sevdiğim.
Tout ce que je sais, c'est que je t'aimais avant ton départ et que ça n'a pas changé.
Bütün bildiğim, önemli birinin kadını kolladığı.
Il paraît qu'un gradé intervient en sa faveur.
Bütün bildiğim bu. Yeminle.
C'est tout ce que je sais.
Bütün bildiğim, beni gözaltına aldırmak için sahte suçlama yaptırdı.
- Il m'a fait arrêter pour l'avoir.
Bütün bildiğim arabasına atlayıp uçarcasına gittiği.
Tout ce que je sais c'est qu'il a attendu sa voiture et qu'il s'est envolé.
Bütün bildiğim, ailenden uzaklaşmak seni onlardan uzaklaştırmak için, buraya göçtüğüm.
Tout ce que je sais, c'est que j'ai déménagé ici depuis l'Est, pour laisser tes parents pour te séparer d'eux.
Bütün bildiğim, At sürmeye devam ettiğim.
J'ai continué à chevaucher.
Bütün bildiğim, sarhoşun dünyası başkadır, ayığınki başka.
Il y a deux mondes : Celui de l'alcool et celui de la sobriété.
Bütün bildiğim, birinin geliyor olduğu.
Tout ce que je sais, c'est que quelqu'un va venir, quelqu'un de très important.
Bütün bildiğim bu fikre burada bana annen verdi, and I'm just bound to go through with it.
Tout ce que je sais, c'est que j'ai cette idée que votre mère m'a donnée et j'irai jusqu'au bout.
Bütün bildiğim Muriel'in, Alice Foss'u aradığı ve Rusların indiğini söylediği.
Du calme. Muriel Everett a appelé Alice Foss et lui a dit que les Russes étaient là.
Şimdi, bütün bildiğim...
Tout ce que je sais...
Bütün bildiğim 125. Cadde'de oturuyor. Berberin üstünde.
Il habite dans la 125e rue, juste au-dessus du salon de coiffure.
Bütün bildiğim New Orleans'ta bir kumarbaz olduğu ve sol eliyle kart dağıtıp, sol eliyle silah kullandığı.
Tout ce que je sais que c'était un joueur à la Nouvelle Orléans, et qu'il tire les cartes de sa main gauche, tire au pistolet de sa main gauche.
Bütün bildiğim yeşil ya da kırmızı, veya çekirdekli ya da çekirdeksiz.
Je sais juste dire raisin vert, noir, avec pépins.
Bütün bildiğim adamın telefonda söyledikleri.
Tout ce que je sais c'est qu'a dit le type au téléphone.
Bütün bildiğim bu.
C'est tout ce que je sais.
Bütün bildiğim, bunun bir tesadüf olduğu.
Le cheval, c'est une coïïncidence.
Seni ve kardeşini doğurduğumu hatırlıyorum ama doğumlar hakkında bütün bildiğim çok can yaktıkları.
Je sais que je vous ai mises au monde, ta soeur et toi, mais je ne me souviens que d'avoir eu mal en accouchant.
- Bakın... Bütün bildiğim tümüyle yalnızım.
Tout ce que je sais, c'est que je me sens totalement seule.
Bütün bildiğim bu. Sandbourne.
C'est tout ce que je sais, Sandbourne.
Bütün bildiğim... Bizi takip ettiler.
Tout ce que je sais, c'est... qu'ils nous suivent...
Devon, bütün bildiğim, partideki o iki adamın onu bir eğlence gezisine çıkarmadıklarıydı.
Ces types ne l'ont pas amenée en promenade.
Bütün bildiğim...
Tout ce que je sais...
Bütün bildiğim, ailemi biraz eğlendirmeye çalıştığım!
Tout ce que je veux, c'est distraire ma famille.
Bütün bildiğim Avrupa'nın sende bir tutkuya dönüştüğü.
Ce que je sais, c'est que l'Europe est devenue une obsession pour vous.
Bütün bildiğim bu.
C'est tout ce je connais.
Bütün bildiğim konunun önemi ve uzakta olmasıydı.
Mais je savais qu'il était important, et à l'étranger.
Bütün bildiğim, bir at arabasına binip gittiğidir.
- Non, monsieur. Il est parti avec un autre homme dans une voiture.
- Ne olduğunu ya da niçin olduğunu bilmiyorum. Bütün bildiğim, bir kocam varken hiçbir şeyden endişe etmezdim.
J'ignore ce qui s'est passé, mais étant mariée, je n'avais pas peur.
Muhtemelen bir kocam olduğundan bana hiçbir şey olmadı, belki de bundan değildir. Bütün bildiğim, gece ışıklar söndüğünde hiçbir şeyden korkmadığım.
C'était peut-être psychologique, mais la nuit, je n'avais pas peur.
Benim bütün bildiğim hayatta kalmak.
Moi, tout ce que je sais, c'est rester en vie.
Bütün bildiğim bu. Bu otelde kalmıyor.
Elle n'habite pas l'hôtel.
Bütün bildiğim bu.
Si j'avais su.
Bütün bildiğim bu sabah karımın çığlığıyla uyandığım.
J'ai juste entendu ma femme hurler.
Hayır, bilmiyorum. Bütün bildiğim bavulunun bende olduğu. Karımınki de sende.
Tout ce que je sais, c'est que j'ai ta valise... et toi, celle de ma femme!
Bildiğim kadarı ile bütün bir güne dair hafıza kaybıyla... elbette ki daha önce hiç karşılaşmadım.
Je n'ai jamais rien vécu de semblable à cette dernière fois et certainement rien qui ait duré toute une journée.
Ve bildiğim bütün numaraları aradım.
Je l'ai demandé partout.
Bildiğim şey, bir yıldır buradayım, ve öğrendiğim ilk şey, bütün bu olanların bir çocuk oyunu olmadığı.
Je sais désormais que ce n'est pas un jeu pour les enfants. Des hommes meurent.
Bu bütün bildiğim.
C'est tout ce que je sais.
Babamın öldüğünü sanıyordum. Amcam diye bildiğim adamın, babam olduğunu öğrendiğimde, bütün dünyam karardı.
Mon père que je croyais mort était l'homme qui m'avait été présenté comme mon oncle.
Bütün gece bunu düşündüm ve kendi bildiğim gibi yapmaya karar verdim.
J'ai réfléchi toute la nuit. J'ai décidé d'en faire à ma tête.
Bu bütün alanı kaplar, bildiğim kadarıyla.
II recouvre toute la surface, du moins ce que j'en ai vu.
Bildiğim kadarıyla bütün mürettebatın buna hakkı var. Öncelikle getirmek istediğimiz şahsi eşyalar bağlamında. - Sonra...
Si j'ai bonne mémoire, tout membre d'équipage peut amener autant d'effets personnels qu'il désire...
Bütün bildiğim bu.
J'en sais pas plus.
Bütün bildiğim bana ateş ettikleri!
On veut me tuer pour elle.
Tek bildiğim şu ki ; ben, bütün ülkedeki en önemli ikinci seçim bölgesi olan, lanet olası New York'un, lanet olası Belediye Başkanıyım. Ve sen bana, burada yatıp şehirdeki diğer ahmaklar gibi ıstırap çekmemi söylüyorsun.
Je suis maire de cette putain de ville, j'occupe le deuxième poste électif du pays, et vous me dites que je dois rester allongé à souffrir comme un empoté?
- Vickie.Bütün bildiğim bu kadar.
- Et son nom de famille? - Vickie. J'en sais pas plus.
Uzman değilim. Tüm bildiğim lokomotiflerin birlikte çalıştığı ve bütün işlemi öndekinin yaptığı.
Quand des locomotives sont accrochées ensemble, c'est la loco de tête qui contrôle tout.
Bütün bildiğim onların çam yokuşuna gideceği.
Ils vont à la colline des Pins.
Bildiğim bütün pisliklerini açığa çıkartacağım!
Je vais déballer toutes les saloperies que tu as faites dans ta vie!
bütün bildiğim bu 23
bildiğim kadarıyla 146
bildiğim kadarıyla yok 54
bildiğim 17
bildiğim tek şey 37
bildiğimiz kadarıyla 21
bildiğim kadarıyla hayır 65
bütün 38
bütün hayatım boyunca 16
bütün kalbimle 26
bildiğim kadarıyla 146
bildiğim kadarıyla yok 54
bildiğim 17
bildiğim tek şey 37
bildiğimiz kadarıyla 21
bildiğim kadarıyla hayır 65
bütün 38
bütün hayatım boyunca 16
bütün kalbimle 26