English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ H ] / Hayatta

Hayatta tradutor Francês

30,916 parallel translation
Walter hala hayatta ki bu bizim için iyi bir haber.
Walter est encore en vie, donc on a ça de gagné, ce qui est génial.
Walter iç kapıyı açacak, sıvı oksijen ısınınca gaza dönüşecek... -... ve hayatta kalacak.
Walter ouvre la porte interne et l'oxygène liquide se vaporise et il reste en vie.
Mutlaka insanların paraşütsüz düştüğü ve hayatta kaldığı durumlar olmuştur.
Il y a déjà du avoir des moments où les gens sont tombés sans parachute et ont survécu.
Kansas'ta sürülmüş tarlaya düşüp hayatta kalan birini hatırlıyorum.
Je me souviens d'un gars dans le Kansas qui a frapper un champ labouré et a survécu.
Hayatta.
Il est vivant
- Tekrar ediyorum : hayatta.
- Je répète : il est vivant.
Büyük ve ortanca ölmüş, ama üçüncüsü hala hayatta.
Tout du même arbre généalogique. Le senior et le junior sont décédés, mais le 3e est toujours là. Il vit et bosse à la ferme familiale
Hayatta kalmacı bir tip.
Un survivaliste.
Hayatta kalma ve arkadaşlık.
Survie et compagnie.
Yani bir paranoyak hayatta kalmacı iki tane daha yarattı.
Donc un survivaliste paranoïaque en a créé deux autres.
Hayatta çok az şey gerçekten imkansızdır.
Hmm. Peu de choses dans la vie sont impossibles.
Bunu garantiye almanın tek yolu, onu hayatta tutabilecek tek doktoru öldürmek.
L'unique façon de le garantir est de tuer le seul médecin capable de le garder en vie.
evden kaçmanın babanın ölümüne neden olduğunu ve eğer eve dönseydin babanın şu an muhtemelen hayatta olacağını bilmen falan.
Je comprends que ça doit vous hanter, sachant que votre fugue a touché votre père comme elle l'a fait et si vous étiez rentré à la maison, juste rentré à la maison... votre père serait surement encore vivant aujourd'hui.
Bu hayatta kalma saçmalığından da nefret ediyorum.
Et je déteste ces trucs de survie.
Bu yüzden tek yapmamız gereken dört erkeği aramaktır. Düşman hatlarının arkasında hayatta kalabilmek için eğitim almış, Algılama olmadan hareket etme ve tamamlama olmadan öldürme.
Nous cherchons donc quatre hommes entraînés à survivre chez l'ennemi, à se déplacer discrètement et à tuer sans remords.
Yaşadığım yer burasıdır. Ve burada hayatta kalmam gerekiyor.
C'est là que je dois vivre, et même survivre.
Hayatta bir B planına ihtiyacımız olursa diye babam bize blackjack öğretiyor.
Papa nous apprend le blackjack comme plan B pour notre futur.
Sadece romantik kıvılcımımızı hayatta tutmak istiyorum.
Je voudrais qu'on préserve l'étincelle entre nous.
- Bunu hayatta yapmam.
- C'est hors de question.
Hayatta kalmak, mesele ülkemizi yönetmek olunca tek başına yeterli bir vasıf olmamalı, haksız mıyım?
Le fait de survivre ne devrait pas être la seule condition pour pouvoir diriger le pays, vous ne trouvez pas?
Hayatta şans eseri bir şey sahibi olan hiç kimseye güvenmem ben.
Je me méfie de ceux qui reçoivent des cadeaux tombés du ciel.
Hayatta kalmasını sağlayan her kimse onu bu konumda istiyor.
Ceux qui ont voulu que MacLeish survive avaient une raison de le vouloir comme Vice-Président, il nous reste donc moins de huit heures
Yani yeni bir yer bulana dek Cherry Rollins'i ücra bir yerde hayatta tutuyor olmalı.
Il doit donc garder Cherry Rollins en vie dans un lieu isolé en attendant un nouveau site.
Böyle bir hayat güçlü hayatta kalma becerisi gerektirir.
Ce genre de vie renforce les capacités de survie.
Ama hayatta kalmanın yolunu bulmuşsun.
Mais vous avez réussi à survivre.
Yine de hayatta kaldın.
Pourtant, tu as survécu.
Hayatta Kalma aşamasından beri Süreç'e direniyorsun.
Tu t'es montré résistant au Processus depuis l'Étape de Survie.
Geri gitmeliyiz hâlâ hayatta olabilir!
On doit y retourner! Elle est peut-être encore vivante!
Beni neden hayatta tutuyorsun?
Pourquoi me garder en vie?
Doğanın içinde bulunduğu bu kritik dönemeçte dünyanın her bir köşesine seyahat edeceğiz ve yaşayan gezegenimizin en muhteşem hazinelerini keşfederek hayvanların hayatta kalmak için başvurduğu inanılmaz yöntemleri göreceğiz.
En cette période cruciale pour la nature, nous nous rendrons dans tous les coins du globe découvrir les trésors de notre planète et révéler les efforts extrêmes que les animaux font pour survivre.
Burada hayatta kalacaksa öğreneceği çok şey var.
S'il veut y survivre, il a encore beaucoup à apprendre.
Ailenin hayatta kalması için gereken su ve yiyeceği bir tek bunlar sağlıyor.
Elles fournissent la seule nourriture et eau pour faire vivre la famille.
Denizden karaya besin getiren iguanalar, diğer hayvanların da hayatta kalmasına yardımcı oluyor.
Et en remontant des nutriments de la mer à la terre, les iguanes aident d'autres animaux à survivre ici, aussi.
Şanslı olup da hayatta kalanlar bu düşman adanın şart koştuğu eşsiz yaşamı artık öğrenebilir.
Les heureux survivants peuvent commencer à apprendre le seul mode de vie imposé par cette île hostile.
Hayatta kalmaları, babalarının yiyecekle dönüp dönmemesine bağlı.
Leur survie dépend du retour de leur père avec leur prochain repas.
Ekip, hayatta kalmak için gereken her şeyi yanına almalı.
L'équipe doit prendre tout le matériel de survie
FBI onları bulana kadar Elizabeth'i... -... hayatta tutmaya odaklanmalıyız.
Nous on devra la garder en vie une fois qu'ils l'auront trouvée.
- Lucille Bockes hayatta ve sağlığı gayet yerinde şuan bir savcı olarak görev yapıyor.
Ce n'est pas possible. Lucille Bockes est en vie et... Elle travaille au bureau du procureur.
Hayatta kalmaman lazımdı.
Tu n'étais pas censé survivre.
Öldürüldüğünü ve zaman çizelgesini değiştirdiğimiz ve hayatta kaldığını.
Celle où tu es mort et celle où on a changé le cours du temps et que tu as survécu.
# Büyük ihtimalle hayatta olabileceğini #
Pourrait être en vie
Başka bir hayatta birbirimizi tanıyormuşuz gibi sanki.
Presque comme si on se connaissait dans une autre vie.
Hayatta kalmak zorundaydım.
J'ai dû survivre.
- Hayatta açmam.
- Jamais.
Yüksek dağlardaki tüm canlılar gibi onlar da hayatta kalabilmek için hem vücutlarını hem de davranışlarını adapte etmek zorundaydı.
Comme toutes les créatures de la haute montagne, ils ont dû adapter à la fois leur corps et leur comportement afin de survivre.
Dağ kışlarının zorluklarına karşı ancak en rekabetçi olanlar hayatta kalabilir.
Seule la plus compétitive survivra aux périls de l'hiver en montagne.
Kışın bu dağlarda hayatta kalmak azim gerektirir. Vaşaklarda da bundan bol bol vardır.
Pour survivre à un hiver dans ces montagnes prend la ténacité, et le lynx roux ont ce en abondance.
Ancak annesi sayesinde yavru hâlâ hayatta.
Le cub, cependant, est en vie, grâce à sa mère.
Dünyanın en yüksek dağlarının vahşi güzelliğinde yalnızca en dayanıklı olanlar hayatta kalabilir.
Seuls les plus difficiles peuvent survivre entre la beauté sauvage des plus hautes montagnes du monde.
Ama burada hayatta kalmak için önünde büyük bir zorluk bulunur.
Mais pour survivre ici Il doit faire face à un défi majeur.
Her cangıl hayvanı gibi indriler de dünya üzerindeki en rekabetçi yerde hayatta kalmak için kendi yollarını bulmalıdır.
Comme chaque animal de la jungle, indri doivent trouver leur propre moyen de survivre dans l'endroit le plus concurrentiel sur la Terre.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]