Pazarlık tradutor Francês
3,491 parallel translation
Pazarlık yapmayı denedin zaten.
Tu as déjà essayé la négociation.
Sadece uzun soluklu bir pazarlık.
C'est une négociation continue.
0 halde geçmiş olsun, bu sadece bir pazarlık değil.
Tu te retrouves avec plus qu'une négociation.
Toptan alıyoruz, tedarikçilerle düşük fiyatlar için pazarlık yapıyoruz
Achetez en vrac, pressez vos fournisseurs pour le prix le plus bas.
Bir fahişeyle pazarlık ederken yakaladım.
Je l'ai surpris avec une prostituée.
Bu bir pazarlık değil.
Ce n'est pas une négociation.
Ayrıca pazarlık görüşmelerini asgari düzeye indirir ve daha fazla bağlantı kurmayı sağlar.
Ça permet aussi de limiter les négociations, qui sont plutôt comme des transactions d'affaires.
Eğer beni öldürürlerse pazarlık edecek para yine de sizde olur.
Si ils arrivent à me tuer, Tu auras toujours l'argent pour négocier.
- Neden? Pazarlık gücümü kaybettim.
J'ai perdu mes atouts.
İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon... Evet, adam çocuk vuracaktı.
Il y a le déni, la colère, le marchandage, la dépression... il allait tirer sur des gamins, Lin, alors...
Pazarlık kozumuz olsun.
Comme levier de négociation.
Yoksa kendini kariyerine bu döküntüde devam etmek için pazarlık yaparken bulabilirsin.
Ou tu vas finir par échanger ta carrière pour cette charmante cellule.
Ben de Deron Williams'ın arkasından pazarlık yap dediğimi hatırlamıyorum.
Je vous ai autorisé à négocier dans le dos de Deron Williams?
Seni kaybedersem elimde pazarlık edecek bir şey kalmaz.
Je te perds, je n'ai rien à négocier.
Şu anda da tam pazarlık edecek moddayım.
Et là maintenant je suis d'humeur à négocier.
Pazarlık ya da diyalog falan olamayacak.
Il n'y aura aucune négociation, aucun dialogue.
Ruhlar için pazarlık ederken... Seni izledim.
Négociant pour des âmes comme une sorte d'assistant pas cher...
Şu an yeniden pazarlık mı istiyorsun?
Tu renégocies maintenant?
Ve geleceğimiz için pazarlık yapabilecek şeyler lazım.
Nous voulons quelque chose pour négocier notre avenir.
Sen yeniden pazarlık yapmak istiyorsun.
Vous voulez renégocier.
Evet, aynen, yeniden pazarlık.
Ouais, exactement, une renégociation.
Burada pazarlık yapmıyoruz!
Ce n'est pas une négociation.
Harrison, pazarlık yapmıyoruz.
Pas la peine de négocier. Dépêche-toi.
- Bu pazarlık konusu değil.
Ce n'est pas négociable.
Ama şunu bil Katrine, samimiyetle söylüyorum seninle pazarlık etmeye hazırım.
Mais je veux que tu saches, Katrine, que je suis prêt à négocier.
Belki de Karen onları pazarlık için kullanmayı düşünüyordur.
Peut-être que Karen prévoit de les utiliser comme monnaie d'échange.
Ve geriye dönüp bakıldığında, şehir yetkilileri Santa's Village teki çete ile yapılan pazarlık görüşmlerinden pişmanlar.
Et après réflexion, les responsables municipaux regrettent d'avoir retardés les négociations de trêve au Village du Père Noël.
Yalnızca pazarlık yapıyorum.
Faire quoi? Je négocie juste.
Pazarlık yapmaya geldim.
Je suis venu pour négocier
Tekrar pazarlık ki bu kötü niyettir.
Pour renégocier, ce qui est de la mauvaise foi.
Beni tanırsın, cinsiyet ayrımı için o kadar uğraşmam ama Harvey kız gibi pazarlık ediyor.
Bien, vous me connaissais. Je ne m'occupe pas de discrimination sexuelle, mais Harvey négocie comme une fille.
- Harika pazarlık ediyorsun.
- Vous êtes une grande négociatrice.
- Beraber gidip pazarlık yapacağız.
- Exact. Toi et moi on va le faire parler.
Elinde pazarlık yapacak hiç bir şeyi olmayan bir adamın böyle bir seçim yapma şansı olduğunu bilmiyordum.
Je n'ai pas réalisé que la seule personne avec rien à négocier avait le choix...
Siyah kızla pazarlık etmek zorunda kaldım ama aldım.
J'ai marchandé avec les Noires, mais je l'ai eu.
Ama pazarlık yaparken...
Pourtant, quand on négocie...
Masum birinin pazarlık kozu olarak kullanılmasına izin veremeyiz.
On ne peut pas laisser un innocent se faire embarquer dans cette galère.
Bu pazarlık yapılabilecek veya tartışılabilecek bir şey değil.
Ce ne sera pas négociable, pas discutable.
Pazarlık kısmını bize bıraksan daha iyi olur.
Ce serait mieux de nous laisser mener les négociations.
Burada önemli olan onun büyük birikime sahip olması senin birikimine karşılık borçlanarak yatırım yapıyor ve ayrıca bunun için uygun konumda, ve bu da senin iyi bir pazarlıkta olmak isteyeceğin yer.
Ce qui est important c'est qu'il a un gros tapis, et il a l'avantage sur le tien et il est aussi dans la bonne position, et c'est la que tu veux être dans toute bonne négociation. Souviens toi de ça.
Khan için pazarlık yapıyor.
Il négocie pour Khan.
Smith geldi, parayı getirmemişti sonra da tekrar pazarlık etmeye çalıştı.
"Smith" s'est montré, il n'avait pas l'argent et donc il a essayé de renégocier.
Teröristlerle pazarlık yapmayacağımızı onlar da biliyor.
On ne négocie pas avec des terroristes. Ils le savent.
Helen Crowley pazarlık yapmaz.
Helen Crowley ne négocie pas.
Pazarlık konusu bile değildi.
Pas dans le marché.
Sen sivillere askeri seçeneklerden bahsederken ve teröristlerle pazarlık yapmaya hazır olduğumuzu söylerken hatta bir tanığın olması hata mıydı yani?
Oh, il ne devait avoir aucun témoins À tes discussions militaires avec des civils ou en laissant entendre qu'on va négocier avec des terroristes, mettant en danger tous les citoyens américains à l'étranger.
Neden pazarlık kozunu öldürsünler ki?
- { \ pos ( 192,220 ) } Pourquoi tuer son moyen de pression?
Pazarlık kozun mu var?
À moins que, quoi? Tu as une monnaie d'échange?
Oceanus pazarlık kozu olarak kullanılacak.
Il nous faut remorquer l'Oceanos.
60 Amerikan doları. Çok iyi pazarlık.
60 $ américains.
Seninle pazarlık etmeye hazırım.
On peut négocier.
pazar 161
pazartesi 216
pazar günü 59
pazartesi mi 18
pazartesi görüşürüz 74
pazartesi sabahı 26
pazar mı 17
pazartesi 216
pazar günü 59
pazartesi mi 18
pazartesi görüşürüz 74
pazartesi sabahı 26
pazar mı 17