Tar tradutor Francês
2,291 parallel translation
Birimler, hastanenin güvenlik kayıtlarını tarıyor.
Des agents examinent les vidéos de l'hôpital.
Yüz tanıma sistemi tarıyor.
Reconnaissance faciale en cours.
Resmi tarıyoruz sonra da Photoshop uyguluyoruz.
Nous scannons l'image et après on la photoshop.
Damada bakayım. Bakalım saçını tarıyor mu ve kravatını bağlayabiliyor mu?
Je vais voir si le marié s'est coiffé et a mis sa cravate.
Evet ama fedailer kimlikleri tarıyor. Kime hangi VIP bilekliğinin verildiğinin kaydını tutuyorlar.
En effet, mais les videurs scannent les identités... ils gardent un registre de ceux portant un bracelet VIP.
Bishop'un adamları ile aralarında bağlantı var mı diye, verileri tarıyorum. Güzel.
Je recherche toutes connexions avec l'équipe de Bishop.
Bir tarım işçisinin kızıyım.
Je suis fille de fermier.
Frekansları tarıyoruz, efendim ama istasyonda çok fazla cep telefonu var.
On scanne les fréquences, mais il y a trop de monde.
Evet, ABD Tarım Bakanlığı'nın bir toprak veritabanı var.
Le département de l'Agriculture a une base de données des sols.
Burada kaşıkla ona dondurma yediriyorsun mükemmel saçlarını tarıyorsun...
Ici tu lui donnes de la glace à la cuillère. Là, tu brosses ses magnifiques cheveux.
Motelin güvenlik kayıtlarını tarıyorum.
J'ai nettoyé la vidéo de sécurité de l'hôtel.
Aklına ne gelirse olabilir. Tarımsal, askeri nesli tehlikede olan canlılar hatta işin ilginci çevre grupları bile sorun olabiliyor.
Vous savez, ce pourrait être n'importe quoi... agricole, militaire, espèces protégées... ironiquement, même certains groupes écologiques.
Tamam şimdi, ön duvardaki kamera yaklaşık, 135 derecelik alanı tarıyor, değil mi Gifford?
La caméra de l'entrée balaye toute la zone à environ... un angle de 135 degrés, Gifford?
Sıra sıra dizilmiş sivilceli suratları şöyle bir tarıyorsun.
Tu scrutes cette troupe de boutonneux.
Adamlarım sınır devriyesiyle birlikte bölgeyi iki taraflı tarıyorlar.
Mes hommes fouillent une bande de 100 mètres dans les deux directions.
Her gece, ekip devrimsel bir 1 milyar piksellik dijital sensör kullanarak, gökyüzünün geniş bir bandını tarıyor.
Chaque nuit, en utilisant un capteur révolutionnaire de 1 milliard de pixels, l'équipe scanne une vaste surface du ciel.
Sahil güvenlik an itibariyle bölgeyi tarıyor,.. ... ancak pek de umutlu değiller.
Les gardes-côtes balaient la côte en ce moment, mais ils n'ont pas trop d'espoir.
Yayın kulesinde buldukları parmak izini tarıyorlarmış.
Ils analysent les empreintes qu'ils ont trouvés.
Tek bir şey. Toplantının ikinci gününde,.. ... barın dışında Hector'u Tarık Şerif adında biriyle... tartıştığını gördüm.
Le deuxième soir de la convention, j'ai vu Hector se disputer avec un homme, Tariq Sharif, à la sortie du bar de l'hôtel.
Tarık Şerif adında biriyle kavga ettiğini söyledi.
Un certain Tariq Sharif s'est disputé avec Brava.
- Onu buldum. İşte Tarık Şerif.
Voici Tariq Sharif.
Tarık Şerif hakkında biraz konuşabilir miyiz?
Accepteriez-vous de nous parler de Tariq Sharif?
Eğer Tarık söylüyorsa, yalan söylüyordur.
Si c'est ce qu'a dit Tariq, il ment.
Cho ise Tarık Şerif ile Stacey'i getirecek.
Rigsby va faire venir Richard Bigelow. Cho va aller chercher Tariq Sharif et Stacey.
Gıda, Tarım ve Çiçekçilik Fuarı için 4 tane yumurta kartonuna ihtiyacım var.
Il me faut 4 boîtes à œufs.
Ve bu tarılar fiziksel olark vardı çünkü if bunlar eğer atalarımızın birer hay ürünü olsalardı, bunu, böyle bir ritüeli gerçekleştirme adına kendi çocuğunuza böyle bir görünüm verilmesine müsade edeceğinizi sanmıyorum.
Et ces dieux étaient des êtres vivants, parce que s'ils étaient juste une invention de l'imagination de nos ancêtres je ne pense pas que ce soit une raison suffisamment convaincante pour exposer votre enfant à un tel rituel pour arriver à ce genre d'apparence.
İki medeniyette gökyüzünde yaşayan ve sık sık insanlarla etkileşimde bulunan kudretli tarılara inanmıştır.
Les deux cultures croyaient en des dieux puissants qui vivaient dans les cieux et descendaient souvent sur Terre pour interagir avec les humains.
Belirli uzaklıklarda tarımda çalışmaya yönelik yürürlüğe konulan emirlerle birlikte düzenlemeye gidilecek.
Les déportées spéciales seront soumises, par ordre imposé, à des travaux agricoles.
" Tarım İrlanda ekonomisi için çok önemlidir.
- Oui, c'est Conforama. " L'agriculture occupe une place très...
CSU'DNA ve parmak izi için her yerini tarıyor.
On cherche l'ADN, les fibres.
Tarım istasyonunda büyümüşsün ve mühendislikte eğitim almışsın.
Tu as été élevé dans une ferme et recruté par les ingénieurs.
- NE-DIS?
- Le TAR-quoi?
Tarım ilacı.
Du pesticide.
Natasha iki yıl önce Tarım Departmanlığı'nın sunucularına izinsiz girdiği için tutuklandı.
Natasha a été arrêtée suite au piratage des serveurs du département de l'Agriculture.
Benim işim sadece tarımsal modeller geliştirmekti.
Mon boulot c'est le développement de modèle de travail pour l'agriculture.
tarıyıcılarımıza göre bertha manyetik enerji üretiyor.
Nos scans indiquent que Bertha génère une énergie magnétique à l'heure où nous parlons.
Bölgeyi tarıyoruz. Merdivenler kontrol edildi.
- Périmètre et escaliers sous contrôle.
Ama tarım sanatında ustalaştıktan sonra sıkıldım.
Je maîtrisais l'art de l'agriculture et j'ai fini par m'en lasser.
Lanet medya öyküyü tarıyorlar bir fare misali.
Les médias vont s'emparer de cette histoire.
Michael, Çin tarıma dayalı bir ülke.
La Chine est agraire.
Megtaf'ın yarısı onu bulmak için çölü tarıyor, Margaret.
- La moitié du Megtaf récure le désert pour le retrouver Margaret.
Bu kasaba geçimini tarım ile sağlıyor.
Ce sont des fermiers qui vivent ici.
Demek istediğim, Findlay geçidinden sonra yaklaşık 12 millik boş bir tarım alanı var.
Après avoir dépassé Findlay, il y a 20 km de parcelles à construire.
Polis Londra'yı karış karış tarıyor!
La police ratisse Londres!
Dediler ki, böyle eller savaş alanından çok tarım alanında işe yararmış.
Elle va bien, merci, Capitaine.
FSB kayıtlarını tarıyor.
Confirmé comme FSB.
Bir diğeri ise, tarım kitabındaki bir tanımdı.
Et l'autre c'était... c'était une définition dans un bouquin d'agronomie.
Tarım ilacından ölmenize izin veremem. Bütün vücudunuzu sarmış.
Je ne vais pas vous laisser mourir d'empoisonnement.
Yine de tarıma dayalı.
- Mais toujours agraire.
Saçlarını tarıyordu.
Elle se brossait les cheveux.
Şu parmaklara bak!
- Tiens donc, Tar!
tara 128
taro 56
tardis 63
tarzan 383
taran 23
tarak 21
tartışma 37
tarih 140
tarafsız bölge 32
tartışmak istemiyorum 39
taro 56
tardis 63
tarzan 383
taran 23
tarak 21
tartışma 37
tarih 140
tarafsız bölge 32
tartışmak istemiyorum 39