English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ Z ] / Zamanlara

Zamanlara tradutor Francês

346 parallel translation
Paris müzikhollerinde çıktığım zamanlara ait eski plaklarımdan birini koyuyorum.
Je remets un de mes anciens disques, Du temps où j'avais tant de succès... à la Scala boulevard de Strasbourg!
Christine'nin olmadığı zamanlara...
À l'époque où Christine n'existait pas.
Bu ev beni çok eskilere götürdü Kentucky'de kısa pantolonlu bir çocuk olduğum zamanlara.
Votre maison me rappelle ma jeunesse dans le Kentucky.
Burden Adası'nda yaşadığımız iyi zamanlara.
A tous Ies bons moments passés à Burden's Landing.
Mantar gibi büyüyen bir kasabadaki maden ocağında çalıştığım zamanlara.
À l'époque où je cherchais de l'or.
Bazıları tüm yolları geçerek modern zamanlara kadar yaşamını sürdürdü, ama hayvanlar yolat boyu, çeşitli değişikliklere uğradı.
Certaines de ces plantes ont survécu jusqu'à notre époque. Tandis que les animaux ont évolués au fil des ans.
Peki ya yemek yapmak istediği zamanlara ne demeli, ona hiç izin vermedin.
Et la fois où tu lui as interdit de préparer un repas italien pour mon frère?
Yani ilk zamanlara göre.
Par rapport aux débuts, je veux dire.
Eski zamanlara ve dostuğa içelim.
Tiens. On va trinquer au bon vieux temps et à l'amitié.
Onun buraya geldiği bütün zamanlara kıyaslayacak olursak, 1000 mil de edebilir.
Il serait à 1 000 km, on le verrait autant!
Son zamanlara kadar hayır.
Pas avant ces jours-ci.
Hatta daha da öncesine, daha Dünya gençkenki zamanlara.
A l'époque où le monde était encore jeune.
Onunla çaldığım zamanlara ait. O albümde... trompet'te benim olduğum uzun bir şarkı vardı.
et il est allé acheter un vieux Tommy Dorsey, de l'époque où on jouait ensemble.
Şimdi geçmişe gidiyoruz, Hoboken Zephyrs hala ulusal ligdeyken ve bu anıt mezarın - tanrı şahittir - stat olduğu zamanlara.
Remontons le temps. APRES-MIDI DE SELECTION L'équipe faisait alors partie de la ligue nationale. L'équipe faisait alors partie de la ligue nationale.
Farklı zamanlara ölü veya hissiz bedenler gönderen araştırmacılar şimdi, çok güçlü zihnî izlenimler edinmiş insanlar üzerine yoğunlaşıyordu.
Après avoir ainsi projeté dans différentes zones du temps des corps sans vie ou sans conscience, les inventeurs se concentraient maintenant sur des sujets doués d'images mentales très fortes.
Amacın, evrenin senin için bir şey yapıp yapmamasıyla ilgili. Yani başka zamanlara gidip, insanların hayatlarını kurtardığında sorun yok.
Vous, vous pouvez voyager dans le temps pour sauver des gens,
Bu eski zamanlara dayanır, bana kaleleri hatırlatan bir yapısı var.
Il savait tous les noms en une semaine. Il y a beaucoup de monde.
Umarım ikiside aynı zamanlara denk gelir.
J'espère qu'elles mettront bas en même temps.
Çok uzun mesafelere ve zamanlara götürebilir.
Il a pu parcourir des distances énormes ou voyager dans le temps.
Bay Pilgrim, ebediyeti yaşamanın keyifli bir yolu kötü zamanları görmezden gelmek ve iyi zamanlara konsantre olmaktır.
- Mr. Pilgrim, un moyen agréable de passer l'éternité... - Est d'ignorer les mauvais moments, et de ce concentrer sur les bons.
Kitabı, İncil'den sonra, modern zamanlara değin en fazla çevirisi ve kopyası yapılan yayın oldu.
Son livre a été traduit et copié davantage que n'importe quel autre livre excepté la bible, directement dans des temps modernes.
Bu kasabanın kökeni çok eski zamanlara dayanır.
L'origine de la ville se perd dans la nuit des temps.
Bizim işimizde, korkarım, asla gelecek zamanlara güvenemezsin.
Dans notre métier, on ne peut pas compter sur l'instant à venir.
Fakat bu geceki kalabalık, başka zamanlara benzemiyor!
L'enthousiasme tourne au délire!
Bebeğim, bebeğim... Büyük zamanlara geldi.
J'ai réussi!
Seninle tamamen hemfikir olsam dahi hatta hiç kimsenin kişisel mutluluğa sahip olamayacağı düşüncesini kabul etsem bile hayatı mükemmelleştirmenin yolunun batı medeniyetini reddedip, tuhaf inanışların olduğu zamanlara geri dönmek olduğu fikrini kabul edemem.
Et même, si j'étais d'accord avec toi, même si j'acceptais l'idée qu'il n'y a plus aucun espoir pour personne d'avoir du bonheur dans la vie, je refuserais de croire que la seule façon de vivre merveilleusement est de totalement rejeter la civilisation occidentale et de retomber dans des croyances magiques!
Sana sıramı verdiğim zamanlara ne demeli? Sana sıramı verdim. Jerry'nin yanına kadar yaklaşmanı sağladım!
T'as oublié le jour où je t'ai cédé ma place pour que tu sois à côté de Jerry?
Benim sana bir hikaye anlatmamı istiyor. Dünyada bir kadın ve erkek dışında hiç bir şeyin olmadığı zamanlara ait bir hikaye.
Il veut que je te raconte l'époque où il n'y avait dans le monde qu'un homme et une femme.
Kimse benim buraya geldiğimi bilmemeli o yüzden zor zamanlara hazırla kendini!
Personne ne doit être au courant de ma présence. Menez-nous jusqu'à lui.
Eski zamanlara ait mükemmel bir tanık.
Un superbe témoin de l'histoire de l'humanité.
Eski zamanlara takılıyorken biraz çay al.
Prenez du thé tout en bavardant.
Bir kaç milyon yıl öncesine dalın hayatın, bu mükemmel fikrin henüz gerçekleşmekte olduğu zamanlara...
Plongez quelques millions auparavant au moment où la vie, cette idée merveilleuse allait devenir une réalité.
Sanki bitki örtüsünün yer yüzünde ilk canlandığı ve büyük ağaçların kral olduğu zamanlara bir yolculuk gibiydi.
C'était comme remonter aux origines du monde quand la végétation abondait sur Terre et que les grands arbres étaient rois.
Onları böyle zamanlara hazırlamak için olabilir.
Pour les préparer à ce genre d'épreuves.
Her şeyin başlangıcına. Daha basit zamanlara.
Retour à l'essentiel et à une époque simple.
O zamanlara ait bir şey bulamazsınız.
Vous ne trouverez rien.
O zamanlara ait hiçbir şey bulunmadığına inanmak zor.
J'ai du mal à croire qu'il n'y a rien sur la période qui nous intéresse.
Ben öyle zamanlara "hiç zamanı" derim.
J'appelle ca un "rienstant".
Öyle zamanlara da "yavaş zamanı" derim.
C'est un "lenstant".
- Son zamanlara ait yok.
- Pas récente.
Tony ile Queens, New York'ta tanıştığınızı söyledi ve son zamanlara kadar yalnızca hayatında bir kere Phoenix, Arizona'dayken torununu gördüğünü söyledi.
Elle a dit que vous avez rencontré Tony dans le Queens, à New York... et, jusqu'à récemment, elle a dit qu'elle n'a vu son petit-fils... qu'une fois dans sa vie, quand elle était à Phoenix, dans l'Arizona.
Tekrar o zamanlara dönmek istemiyorum.
Je ne suis pas prête.
İyi zamanlara. - İyi zamanlara.
À l'avenir.
Sonra zamanlara geçersiniz belki bütün soruları cevaplayabilirsiniz.
Sinon, le jour de l'examen, vous serez si tendus... que vous n'arriverez pas à faire le plein de vos points.
Yaşlı biri. Son zamanlara iyi değildi.
C'est un vieillard pas très en forme.
Onu tanımana rağmen... beraber çalıştığınız zamanlara rağmen... bunun tam olarak nasıl bir şey olduğunu kimsenin anlayabileceğini sanmıyorum.
Tu le connais bien, vous avez travaillé ensemble pendant des années, mais personne ne peut comprendre ce qui le ronge.
Son zamanlara kadar bunlardan hiçbirini tespit edememiştik.
Nous n'avons pu l'établir que récemment.
O zamanlara geri dönemeyiz! Geldiğinden beri çenesi kapalı.
Depuis un bout de temps!
Zor zamanlara hoş geldin.
Bonjour la galère, Papa!
Şuandan itibaren önemli olan planlanan zamanlara uymaktı. Hamle hamle.
Il fallait se conformer au plan, point par point.
Son zamanlara kadar değildin.
Taulard, oui.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]