English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ I ] / Ise

Ise tradutor Francês

506,676 parallel translation
Şimdi nerede kestiriyor ki?
Où se faisait-il couper les cheveux jusqu'à maintenant?
Uyum sağlamaya başlıyor, bir daha asla kendisi gibi olmayacak.
Il commence à se conformer, il ne sera plus son vrai lui.
Ben bu ilişkinin bittiğini biliyordum.
Je savais que cette relation allait se terminer.
Güney Amerika, Amazon yağmur ormanları bölgesinde yayılan... -... bir virüs ve binlerce kişiye bulaştı.
C'est un virus qui se propage dans la région amazonienne de l'Amérique du Sud et des milliers de gens sont infectés.
Şanslıysan hezeyan başlıyor, yani için erirken çok bir şey anlamıyorsun.
Si vous êtes chanceux, vous délirez donc vous ne remarquez pas ce qu'il se passe pendant que votre intérieur se liquéfie.
Acele etmemiz ve bu maymunu Marari virüsüne karşı, daha fazla... -... yayılmadan test etmemiz lazım.
Nous devons nous dépêcher, et tester ce singe avant que le virus Marari ne se propage encore plus.
Yerliler direniyor, oduncular ağaç kesmeye çıktığında çalışma kamplarına girip işgal ediyorlar.
Les locaux se sont battues, ils ont occupés les camps de travail pendant que les bûcherons étaient dehors et coupaient des arbres.
Bu şey çok uzağa gitmeden bir çözüm yolu bulun, bulmazsanız Marari virüsü yayılacak... -... ve insanlar ölecek.
Trouvez quelque chose avant qu'il s'éloigne trop, parce que si vous ne le faites pas, le virus Marari va se propager et des gens vont mourir.
Araştırmama göre, Humboldt Capuchin'lerin kendilerini muria puama çiçeğiyle ovdukları bir çiftleşme ritüelleri varmış.
Selon mes recherches, le capucin Sapajou a un rituel d'accouplement où ils se frottent avec la fleur de la muira puama.
Vay be, bu virüs Thiago'da tıpkı kurutulmuş etin Cabe'de ilerlediği gibi ilerliyor.
Ce virus se déplace dans Thiago comme le bœuf séché dans Cabe.
Ama sonsuza kadar saklanamaz.
Mais elle ne peut pas se cacher éternellement.
Acele etmek zorundayız.
On doit se dépêcher.
Pekâlâ, onlar uyanmadan şu meyveyi sallayıp düşürelim!
Très bien, il faut faire tomber ses fruits avant qu'elles se réveillent!
Bana çemkirmeyi sonraya bırak çünkü şu anda yavaşlayan ve düzene giren bir kalp atışı hissediyorum.
Engueule moi plus tard, mais pour l'instant je sens un rythme cardiaque qui ralentit et se stabilise!
Sadece çözmeye çalışıyorduk.
On se découvrait.
Tamam, ayrılalım.
On se sépare.
Pekala bakın, zaman gibi gerçekliğin de oturması gerekir.
Comme le temps, la réalité doit se cimenter.
- İsa'nın kanının yerini biliyoruz.
- On sait déjà où se trouve le sang du Christ.
Dinleyin. Neden Aruba'ya gidip sarhoş olmuyoruz?
Pourquoi ne pas aller à Aruba, se bourrer...
- Tamam, kendi taklitimizi yapacaksak...
Si l'on veut se faire passer pour nous...
Arkadaşınla kavuşmanız nasıl geçti?
Comment se sont passées les retrouvailles?
- Ne oluyor?
- Bon sang, - que se passe-t-il?
- Seni çok özledim.
Que se passe-t-il? Tu m'as tellement manqué.
Çok kötü şeyler oldu.
De terribles choses se sont produites.
Mızrak arzularımızı, zayıflıklarımızı nefretimizi ortaya çıkarıyor.
La Lance se sert de nos désirs, de nos faiblesses, de notre haine.
Ve silahlarla ne yaparız biliyorsun.
La Lance est une arme. Et tu sais comment on se sert des armes.
- Lütfen bu karmaşayı çözmenin bir yolunu bulduğunuzu söyleyin.
- Dites-moi que vous avez trouvé comment se sortir de ce pétrin.
Ne oluyor?
- Que se passe-t-il?
Herkes planı anladı mı?
Tout le monde se souvient du plan?
Bunun bir daha olmasını istemiyorum.
Je ne veux plus que ça se reproduise.
Geçmişi ve olası etkilerini hiç umursamıyor.
Il ne se soucie pas de l'histoire ou des dommages collatéraux.
- Birisi bana neler olduğunu söyleyebilir mi?
- On va me dire ce qui se passe?
Şarj olması için de dört saat lazım, o da eğer olursa ve...
Il lui faudra quatre heures pour se recharger, si c'est possible...
Pekala, 1979'a UC Berkeley'e gideceğiz, ve annemle Henry Wallace'ın tanışmasını sağlayacağız.
Nous allons en 1979, à UC Berkeley, et on s'assure que ma mère et Henry Wallace se rencontrent.
Göz göze geldikleri ilk an anlamışlar.
Qu'ils savaient au moment où ils se sont vus.
Belki de yanlış tarafta savaşıyoruz.
Peut-être que l'on se trompe de combat.
Çok fazla şey oldu.
Il se passe beaucoup de choses.
Çok göze batıyoruz.
On se fait remarquer.
Böyle açıkta olmaktan korkmuyor mu?
Il n'a pas peur de se balader comme ça?
Neden onları bulmaya ve planladıkları şeyi yapmadan onları durdurmaya odaklanmıyoruz?
On peut se concentrer pour les trouver et les arrêter pour ce qu'ils prévoient de faire?
Dave o sırada kestiriyormuş.
Alors Dave... il se réveille de sa sieste
Paraşüt de bulamamış, kendini öylece kapıdan dışarı dumanların içine doğru atmış.
Il ne trouve pas de parachute donc il se jette comme ça par la porte, à travers la fumée.
Ness'in nerede yaşadığını nereden biliyordun?
Comment avez-vous su où se terrait Ness?
Son nefesinde bana Rittenhouse'un toplantısından bahsetti. Tüm üyelerin bir araya geldikleri toplantı, ama detayları bilmiyordu. Bu yüzden burada sana detayları soruyorum.
Dans son dernier souffle, il m'a parlé de cette réunion de Rittenhouse où tous les membres se rassemblent, mais il n'avait pas les détails, et donc je suis là, vous les demandant à vous.
Ama bu sadece 25 yılda bir olur.
Mais ça ne se produit que tous les 25 ans.
Benden intikamını böyle aldı.
C'était sa façon de se venger.
Babam mezarında ters dönmüştür şimdi.
Papa doit être en train de se retourner dans sa tombe.
Kitabın sonunda ne oluyor?
Que se passe-t-il à la fin du livre?
Yaklaşmakta olan şeye karşı yalnız kalmak istemezsin.
Tu ne voudrais pas être seule avec ce qui se prépare.
Evet. Sakinleşmesi lazım sadece.
Elle a juste besoin de se calmer.
Henry, biliyorum son günler çok şey oldu ama lütfen bir şeyleri değiştirmeye çalıştığını söyleme.
Je sais qu'il se passe beaucoup de choses en ce moment, mais dis-moi que tu n'essaies pas de changer les choses.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]